0 com

she, a chinese

geçtiğimiz hafta john parish'in "she, a chinese" filminin müziklerini hazırladığına dair yazdığım haber, soundtrack albümü yayınlayacak olan dreamboat records'un dikkatini çekmiş. sağolsunlar, yayınlanacak albüme ilişkin basın bülteninin yanına albümün dijital baskısını içeren linki iliştirip maille bize ilettiler. ben de hem erken dinleme fırsatı bulduğum albüme hem de önümüzdeki ay !f istanbul'da gösterime girecek filme dair bir yazı karalamak gereği hissettim.

"she, a chinese", bir yol filmi. ana karakteri li mei'nin çin'in taşrasında bulunan köyünden çıkıp batıya, londra'ya, olan yolculuğunu anlatıyor. ve anlatımında yolculuğu içselleştirerek karakterin iç dünyasına olan yolculuğu gözler önüne seriyor. bu içsel ve fiziksel yolculukların ne kadar birbirine bağlı olduklarını, filmin senaristi ve yönetmeni olan xialolu guo'ya bakarak anlamak mümkün. aynı zamanda ilk romanı "village of stone" ile uluslararası impac dublin edebiyat ödülü'nü kazanan xialolu guo, filmin ana karakteri li mei gibi çin'in taşrasında doğup büyümüş, sonra başkent pekin'e gelmiş oradan da londra'ya göç etmiş. haliyle kendisiyle özdeşleştirilebilecek olan karakteri işlerken yabancılık çekmediğini söyleyebiliriz. kendisi de filmi hakkında şöyle buyurmuş: "çin'in taşrasında doğmuş, oradan beijing'e yol almış, sonra da kendini batı'da bulmuş bir yönetmen olarak, aslında her yolculuğun insanın zihninde gerçekleştiğini düşünüyorum. insanın yazgısıyla, hayattaki tesadüfî seçimleriyle birleşen bu yolculuk, beklenmedik bir şimdi ve gizemli bir gelecek yaratıyor."

xialolu guo'nun pj harvey şarkılarından etkilenerek hazırladığı bu yol öyküsü, ismiyle tezat oluşturacak bir şekilde herhangi bir ulusa bağlı olmayıp, ortak problemler, izinsiz aşılan sınırlar ve sosyo politik bulanıklılık gibi güncel sorunlara değiniyor. ve öyküye pj harvey ile bağlantılı olan john parish'in hazırladığı müzikler eşlik ediyor. daha önce "rosie", "mystery play", "nowhere man" gibi filmlerin müziklerini hazırlayan parish, ilk defa geniş çapta bir yapımın müziklerine imza atmış. albümün geneline göz atarsak müziklerin de film gibi iki farklı coğrafyadan izler taşıdığını söyleyebiliriz. ingiltere'yle özdeşleştirebileceğimiz punk havasıyla doğu'nun kendine has melodilerinin izlerine şarkılarda rastlamak mümkün. kendi parçalarını bir yana koyarsak albümde yer bulan çinli gruplar muma, tian zhen ve hang on the box'ın şarkıları da bu harmanı yansıtıyor. yol filmlerine bayılan bir kişi olarak, bu hoş şarkıların hikayeyle birbirini nasıl tamamlayacağını görmeyi sabırsızlıkla bekliyorum.

23 şubat'ta dreamboat records etiketiyle yayınlanacak albümden paylaşma iznimiz olan "november"ı altta dinlemeniz mümkün. son olarak filmin !f istanbul kapsamında 17 ve 21 şubat'ta afm fitaş salon 4'te gösterileceğini hatırlatıp yazıyı sonlandırayım.

john parish - november by kaykanat
4 com

coen biraderlerin yeni filmi yıl sonunda vizyonda

geçtiğimiz sene "a serious man"'i çeken ikilinin yeni filmi "true grit" 25 aralık 2010'da gösterime girecek, tabi bizim filmi bu topraklarda izlememiz 2011'i bulur. film, charles portis'in 1968 yılında yayınladığı aynı adlı romandan uyarlama olacak. aynı roman, yayınlanışından 1 yıl sonra amerikalı yönetmen henry hathaway tarafından da uyarlanmış ve o uyarlamada ünlü aktör john wayne'in yanı sıra dennis hopper rol almıştı. coen biraderlerin uyarlamasında ise john wayne'in oynadığı marshal reuben j. cogburn karakterini jeff bridges hayata geçirecek. filmde ayrıca matt damon da rol alıyor.
0 com

the road (2009)

yaşadığınız yer bir takım felaketler sonrası neredeyse mahşer yerine dönüyor. çoğu canlı türü yok olmak üzere, ağaçlar ise bir bir devriliyor. hayatta kalanlar ise yaşamını devam ettirmek için ellerinden geleni yapıyor. açlığa, sefalete katlanıyor, katlanamadıkları noktalarda ise yamyamlığa başvuruyorlar. güçsüzler, güçlüler tarafından yeniliyor. geride kalanlar birbiriyle kenetlenmek yerine her biri diğerinin kuyusunu kazmaya çalışıyor. böyle bir ortamda ne yapardınız? kaderinize boyun eğip geriye kalan iki mermiden birini başınıza sıkmak için mi harcardınız yoksa gidebileceğim yere kadar deyip mermileri kendinizi korumak için mi kullardınız?

cormac mccarthy’nin 2007'de pulitzer ödülü'nü kazanan romanı "the road" bizleri böyle bir atmosfer içerisine sokuyor. geçtiğimiz sene joe penhall'un senaryolaştırdığı roman, john hillcoat tarafından beyazperdeye uyarlandı. john hillcoat, daha önce nick cave ile beraber çalışmalarından hatırlanabilir. nick cave and the bad seeds'in "babe i'm on fire"'ın klibini çeken hillcoat, senaryosunu nick cave'in yazdığı "ghosts... of the civil dead" ve "the proposition"ın yönetmenliğini yapmıştı. bu filmde de birliktelik devam ediyor ve nick cave'in adına müziklerde rastlıyoruz, yoldaşı warren ellis ile beraber.

"the road"un konusu kısaca şöyle. sebebini bilmediğimiz felaketler yeryüzünü cehenneme çevirmiştir. tüm bu yaşananlardan sonra hayatta kalan aile ilk olarak evlerinde tehlikelerden korunmaya çalışır. evin annesi yaşananları kaldıramayacak duruma gelir ve hayatta kalma mücadelesinden vazgeçer. geride kalan baba ile oğula güneye gitmelerini, belki orada farklı bir ortamla karşılaşabileceklerini salık verir. annenin kendilerini terk edişinden sonra baba ve oğul güneye doğru yola koyulur. geride kalanların yemek bulmak için uğraştığı, yamyamlığın kol gezdiği bu ortamda tehlikelerden uzak olmak için bilinen yolların uzağında yolculuk ederler.

hillcoat bu güçlü ve dram yükü ağır hikayeyi harika bir şekilde işlemiş. özellikle insan doğasına olan yaklaşımları yerinde. ahlaki gelişimini henüz tamamlayan ve 'iyi' ile 'kötü'nün ne olduğunu bilen çocuğun saflığıyla babanın o post-apokaliptik atmosferde olması gereken ahlaki değerler arasındaki çatışmaları bizlere sunuşu harikulade. film, izleyeni öylesine içine alıyor ki baba ve oğulun tehlikeyle burun buruna geldiği dakikalar insanı gererken, bir ailenin yiyecek deposunu keşfettikleri zaman insan sanki kendisi yemek bulmuşçasına mutlu oluyor. tabi bu durumda baba ve oğlunu canlandıran viggo mortensen, kodi smit-mcphee ikilisinin uyumlu ve başarılı oyunculuklarının da payı var. ve tüm bu unsurları da nick cave & warren ellis ikilisinin ellerinden çıkma müzikler tamamlayınca ortaya mükemmel sıfatını sonuna kadar hak eden bir film çıkıyor. mutlaka izleyin!
0 com

miramax stüdyoları kapandı!

amerika'nın büyük yapım şirketlerinden miramax studio faaliyetlerine son verdi. 1979'da harvey ve bob weinstein kardeşler tarafından new york'ta kurulan yapım şirketi bir süredir mali kriz içerisindeydi. krizi atlatamayan şirket maalesef kapandı. şirketin bünyesinden "my left foot", "reservoir dogs", "clerks", "trainspotting", "good will hunting", "the burning", "from dusk till dawn", "pulp fiction" gibi önemli filmler çıkmıştı.
0 com

panda bear'dan yeni albüm

animal collective'den 'panda bear' olarak da bilinen noah lennox, yeni albümünü eylül ayında yayınlayacak. "tomboy" adını verdiği albüm kendisinin 4. solo albümü olacak. albümle ilgili detaylar zamanla belli olur.
0 com

c. gainsbourg & beck - "heaven can wait"

daha önce bu parçanın video klibini yayınlamıştık. ikili, kaliforniya'da bir radyo istasyonu olan kcrw'ye uğramış ve beraber yeni albümden parçaları çalmışlar. "heaven can wait" performansı hemen altta.


(tünelden giriş: http://www.youtube.com/watch?v=fxyDxsJh0lA)
0 com

"ejder kapanı" hakkında çalıntı iddiası

son dönemde sinemamızda birkaç film hakkında rastladığımız çalıntı iddialarına bir yenisi daha eklendi. şu sıralarda vizyonda olan, uğur yücel'in yönetmenliğini yaptığı "ejder kapanı"nın senaryosu hakkında çalıntı iddiası ortaya atıldı. iddiayı sahibi, senaryonun kendi romanından çalındığını söyleyen serkan engin. kendisi mail yoluyla bize ulaşmış. gelen e-mail'i aynen yayınlıyorum:

ejder kapanı: “romanımı çalıp film yaptılar”

“uysal cinayetler” romanımın konusu benden izinsiz alınıp senaryolaştırılarak ejder kapanı adıyla filme çekilmiştir. erol avcı’nın yapımcılığında, uğur yücel’in yönettiği ve senaryosunu kubilay tat’ın yazdığı(!) ejder kapanı adlı filmde tıpkı benim romanımda olduğu gibi aftan yararlanarak dışarı çıkmış suçluları öldürerek kendince adaleti sağlamaya çalışan ve kız kardeşi bir sübyancı tarafından tecavüze uğramış bir seri katil bulunmaktadır. gene tıpkı benim romanımdaki gibi travmatik kişiliğe sahip iki dedektif tarafından olay araştırılmakta, hatta ana polis karakteri tıpkı benim romanımdaki gibi yetimhanede büyümüş yalnız bir kişiliktir.

konu ile ilgili yapımcıyı arayıp bilgi almak istediğimde sadece senaristin bana geri dönüşü oldu ve telefonda bir saatten fazla yemin billah ederek romanımı hiç okumadığını ifade etmeye çalıştı ama bu kadar benzerliğin(!) nasıl oluştuğuna dair somut bir açıklama yapamadı.

kendisi senaryoyu 2006 tarihinde yazdığını belirttiyse de benim romanım 2004’te can ve gendaş yayınevlerine yayımlanması talebiyle tarafımdan yollanmış ama olumlu yanıt alamamıştı. o tarihten bu yana romanı mail yoluyla sayısız insana okumaları için yolladığım gibi geçen sene de www.yersizyurtsuz.com adlı e-kitap sitesinden yayımlattım.

pazartesi gününden itibaren bu konudaki hukuki işlemlerin avukatım aracılığıyla başlatılacağını kamuoyuna duyururum.

saygılarımla,

serkan engin
izmit/kocaeli
0 507 284 76 02

not: iddialarımı kanıtlayacak benzerlikleri görmek isteyenler www.yersizyurtsuz.com adresinden uysal cinayetler adlı romanıma halihazırda ulaşabilirler.
0 com

istanbul lisesi 7. liseler arası kısa film yarışması

türkiye'nin köklü okullarından olan istanbul (erkek) lisesi 6 sene önce düzenlemeye başladığı, türkiye'deki lise öğrencileri arasında düzenlenen ilk ve tek ulusal kısa film yarışması olma özelliğine sahip olan liseler arası kısa film yarışması'nı bu sene de tüm türkiye genelinde devam ettiriyor. amacı öğrencilere genç yaştan itibaren sinema sevgisi kazandırarak türk sinemasının geleceğine katkıda bulunmak olan yarışma, genç yönetmen adaylarına fırsatlar sunuyor. istanbul lisesi liseler arası kısa film yarışması tüm lise öğrencilerini film çekmeye davet ediyor. sinema çevreleri tarafından büyük takdir gören yarışma, geçtiğimiz sene, ısparta’dan sinop’a, izmir’den gaziantep’e; ülkemizin dört bir yanından gelen 114 kısa filme ev sahipliği yaptı.

yarışma jürisinde; oyuncu erkan can, serra yılmaz, güven kıraç, ruhi sarı, hasibe eren, bennu yıldırımlar, serdar orçin, akasya asıltürkmen; senarist ve yönetmen ümit ünal; yönetmen selim demirdelen, selim evci; sinema eleştirmeni ve yazar yekta kopan, yeşim tabak, ceylan özçelik; istanbul üniversitesi öğretim üyesi doç. dr. ceyhan kandemir, cnbc-e dergisi sinema editörü süha çalkıvik ve ielev genel müdürü kemal kafadar yer alıyor.

jüri değerlendirmesi sonucunda birinci seçilen filmin yönetmenine hd kamera, ikinciye dijital fotoğraf makinesi, üçüncüye ıpod ve mansiyon olarak divx dvd oynatıcı gibi çeşitli ödüller veriliyor.

son katılım tarihi 10 mayıs 2010! yarışma sonuçları, genç sinemacı öğrencilerin ustalar ile bir araya geleceği ve ödüllerin sahiplerini bulacağı, haziran ayının ilk haftasında gerçekleştirilecek olan ödül gecesinde açıklanacak.

yarışma süreci, katılım şartları, ön başvuru ve iletişim için tüm bilgi ve gelişmelere istanbul lisesi sinema kulübü internet sitesinden ulaşabilirsiniz.

www.ielsinema.com
okul telefonu: 0(212) 514 15 70

2 com

istanbul'da bir izlandalı

hazır ardı ardına izlandalılardan bahsediyorken dagur kári'den devam etmek istedim. izlandalı yönetmen 2003 yılında çevirdiği "nói albínói" ile radarımıza takılmıştı. soğuk diyarlarda bir kız seven nói'nin hayallerinin buzlara takılışını izlemiştik hep beraber. ardından 2005 yılında "voksne mennesker" ile tekrar fethetti bizi kári. görünüşte soğuk olan ancak hikayesiyle iç ısıtan "voksne mennesker"den 4 yıl sonra kendi yazıp kendi yönettiği "the good heart" var sırada. çekimlerinin izlanda'da yapıldığı filmin konusu şöyle: "paul dano evsiz bir genç adam olan lucas rolünde, paul dano ise huysuz ve ihtiyar bir bar sahibi. jacques, evsiz lucas’ı kanatlarının altına almıştır. ihtiyar adam beşinci kalp krizini de geçirince, artık günlerinin sayılı olduğunu düşünmeye başlayarak, barı devralması için lucas’ı yetiştirmeye karar verir. ama bir gece barın kapısından giren april adlı sarhoş hostes, bu dostluğu sarsar..." (!f istanbul tanıtım yazısından)

"the good heart", önümüzdeki ay istanbul'da gerçekleştirilecek olan ve ağzımın sularını akıtan !f istanbul uluslararası bağımsız filmler festivali'nde "hit filmler" kuşağında gösterime girecek. filmin yönetmeni dagur kári ise festival jürisinde görev alacak. çarşamba günü yazdığım yazıda, işaret ettiğim filmler arasına acilen "the good heart"ı da eklemekte fayda var. gitmeye niyeti olanlar festival özürlüsü izmir'de yaşayan benim için de izlesin, hayat zaten istanbullulara güzel!
0 com

benni hemm hemm'den yeni ep

nisan ayında yeni kayıt çıkaracak bir başka izlandalı isim ise benni hemm hemm. kimi records etiketiyle yayınlanacak olan ve "retaliate" adını taşıyan ep ile ilgili detaylar şu an için belirsiz. ancak ep'de yer alacak bir parçayı şuradan dinlemeniz mümkün.
0 com

jónsi'nin albüm detayları belli oldu

son dönemlerde sigur rós'tan bağımsız olarak frakkur, riceboy sleeps gibi projeleri yürüten jónsi'nin solo albümüyle ilgili detaylar belli oldu. daha önce ismi "go" olarak açıklanan albümün 5 nisan'da satışa çıkacağı belirlendi. klasik müziğin dahi çocuğu nico muhly'nin aranjeleriyle katkıda bulunduğu albümün görsel konseptini ise jónsi'nin kızkardeşleri inga ve lilja belirlemiş. albümde bulunan 9 şarkıdan "boy lilikoi" hatırlayacağınız üzere daha önce kendisinin sitesinden paylaşıma açılmıştı. albümden ilk klip ise "go do" adlı parçaya çekildi. yönetmenliğini daha önce sigur rós'un "glósóli", "viðrar vel til loftárása" kliplerini yöneten arni & kinski'nin yaptığı klip, şubat'ın ilk haftası yayımlanacak. albümün şarkı listesi ise şöyle:

01. "go do"
02. "animal arithmetic"
03. "tornado"
04. "boy lilikoi"
05. "sinking friendships"
06. "kolnidur"
07. "around us"
08. "grow till tall"
09. "hengilas"
0 com

massive attack'ın yeni ep'sini facebookta dinleyin

massive attack'ın 8 şubat'ta yeni albümü "heligoland"i yayınlayacağını duymayan kalmamıştır sanırım. grup albüm öncesinde albümde yer alan parçaların remixlerinden oluşan bir ep hazırladı. ve bu ep'yi facebook üzerinden yayınladı. eğer söz konusu ep'yi dinlemek istiyorsanız, yapmanız gereken şey şuraya tıklamak ve grubun fan sayfası açıldığında fan olarak eklemek. daha sonra 'heligoland rmx' sekmesinde parçalar dinlemek için aktif hale gelmekte. iyi dinlemeler!
0 com

!f istanbul 2010 programı açıklandı

türkiye'nin tek bağımsız film festivali olan !f istanbul uluslararası bağımsız filmler festivali, bu yıl 11-21 şubat tarihleri arasında gerçekleştirilecek. 9. yaşına basan festival kapsamında yerli ve yabancı bir çok bağımsız film sinemaseverlerle buluşacak. bu yıl 13 başlık altında gösterime girecek filmler ve festival programı, festivalin websitesinde açıklandı. filmlere göz atmak için buraya, program içinse şuraya tıklayabilirsiniz. programı pdf formatında istiyorsanız sizi şuraya alalım.

"keş!f" başlığı altında gösterime girecek filmler arasında birkaç gün önce bahsettiğim "she, a chinese" bulunuyor. neredeyse ingiltere'de de aynı tarihlerde vizyona girecek film, çinli bir kızın batıya olan yolculuğunu, iç dünyasına olan yolculukla bütünleştirerek anlatıyor. müziklerini john parish'in yaptığı film dikkat çekenler arasında.

"hit filmler" kuşağında ise sam mendes'in büyük övgü toplayan, çok beğendiğim filmi "away we go" yer alıyor. eğer hala izleme fırsatı bulamayan varsa izlenecekler listesine acilen eklemeli. aynı kuşakta "high fidelity"nin yazarı nick hornby'nin senaryosunu yazdığı "an education", "royal tenenbaums"un yönetmeni sam anderson'un yeni filmi "fantastic mr. fox", peter jackson'un "the lovely bones"u dikkat edilmesi gereken filmler arasında.

festival bünyesine yeni eklenen "erkeklik halleri" bölümünde ise "clockwork orange"ın 21. yüzyıla yansıması olarak gösterilen "bronson" ve pippa bacca'nın anısına çekilen "pippa'ya mektubum" ilk bakışta dikkat çekenlerden.

!f'in müzik bölümü olan "sesli yaşam"da ise daha önce blogta bahsettiğim "all tomorrow parties" bulunuyor.

festivalde "açılım" başlığı altında kürt sineması'ndan örneklere yer verilmiş. bu başlık altında "bawke", "vinterland" ve "kurdi" gösterilecek. ayrıca "kürt kısa seçkisi" kategorisinde kürt sineması'ndan kısa filmlere yer verilecek.

festival biletleri fiyatlandırmaları ise şöyle. hafta içi gündüz gösterimleri 5 tl, hafta içi 19.00 seansı ve sonrası ve hafta sonu boyunca 10 tl (öğrenci) ve 12 tl (tam), 21.30 ve 22.00 seansları ise 15 tl. ayrıca festivalde yer alan türk filmlerinin biletleri 5 tl olarak belirlenmiş. eğer erken davranmak ve biletleri indirimli fiyattan almak niyetindeyseniz 29-31 ocak tarihleri arasında mybilet'te biletlerinizi %10 indirimle alma fırsatınız var.
0 com

iade-i ziyaret

radiohead, peter gabriel'in 1982 tarihli şarkısı "wallflower"ı coverlayacak. ancak şarkıyı ne zaman yayınlayacağı şu an için belirsiz. peter gabriel geçtiğimiz aylarda yayınladığı "scratch my back" albümünde "song swap" (şarkı takası) projesi kapsamında çoğu sanatçı ve grubun parçalarını yorumlamıştı. bu yorumlardan bir tanesi de radiohead'den "street spirit"e aitti. şarkıyı thom yorke ile beraber icra eden gabriel ayı albümde elbow'dan "mirrorball", david bowie'den "heroes", lou reed'den "the power of the heart", neil young'tan "philadelphia" gibi yorumlarına albümünde yer vermişti.
0 com

ac/dc'den best of tadında soundtrack

bu yıl gösterime girecek olan "iron man 2"da hard rock'ın efsane ismi ac/dc şarkılarına bol bol rastlayacağız. film için hazırlanan soundtrack albüm, rahatlıkla bir ac/dc best toplaması sayılabilir. albümde grubun 10 albümünden 15 şarkı bulunuyor. bu şarkılar da 1976 tarihli "tnt" singleından, 2008 tarihli olan ve filmde don cheadle tarafından canlandırılan karaktere ismini veren "war machine" arasındaki dönemi kapsıyor. "iron man 2"yu yöneten jon favreau, ilk filmde de grubun "back in black" parçasına yer vermişti.

grup, "shoot to thrill" için bir video yayınladı. klipte grubun buenos aires konserinden görüntülerle filmden alınan bazı sahneler yer alıyor. söz konusu klibi şu adresten izleyebilirsiniz. robert downey jr, scarlett johansson, mickey rourke, samuel l. jackson, sam rockwell ve gwyneth paltrow gibi yıldız isimlerin rol aldığı "iron man 2", ülkemizde 7 mayıs'ta vizyona girecek.
0 com

animal collective "oddsac" için fragman yayınladı

geçtiğimiz yıl çıkardıkları "merriweather post pavilion" albümüyle listelerin tepesine yerleşen animal collective, "oddsac" filmi için bir fragman yayınladı. şu günlerde gerçekleşen sundance film festivali'nde izleyicilerle buluşan animal collective filmini danny perez yönetmiş. saykodelik görüntülerle animal collective melodilerini birleştiren film için avery tare, görüntülerle uyumlu müzik yapmak için çok çalıştıklarını, yaptıkları müziğin sadece soundtrack olmadığını, ayrıca yapılanın da bir müzik klibi olmadığını belirtmiş.


(tünelleri aş da gel: http://www.youtube.com/watch?v=2H48VtETngA)
0 com

efterklang - "modern drift" (yeni klip)

geçtiğimiz aylarda ülkemize gelip konser veren ve yeni albümü "magic chairs"i ay içerisinde yayınlayan danimarkalı grup efterklang, albümden ilk video klibi "modern drift"e hazırladı. grubun yakın arkadaşı kristian leth'in hazırladığı klip, babasının da rol aldığı 1970 tarihli "dyrehaven, den romantiske skov" filmindeki görüntülerden oluşuyor. albümün ismi "magic chairs" ise jorgen leth'in bir başka filminden gelmekteymiş.

0 com

the national'dan yeni albüm

brooklynli indie rock grubu the national, yeni albümünü mayıs ayında çıkaracağını açıkladı. en son 2007 yılında "boxer" albümünü çıkaran grubun yeni albümüyle ilgili isim ve şarkı listesi gibi detaylar henüz açıklanmadı. altta ise grubun son çıkardığı albümden "apartment story"nin klibi bulunuyor. bu sevdiğim parça grubu daha önce dinlemeyenlere klavuzluk edebilir.

0 com

last ride (2009)

son dönemde dikkatimi çeken iki yol filminden biri "last ride", diğeri ise bu akşam izleyeceğim nick cave müzikleriyle bezeli "the road". ne tesadüftür ki her ikisi de baba ile oğulun yol öyküsünden ibaret. "last ride" günümüz avustralya'sında geçerken, "the road" ise postapokaliptik bir ortamda amerika'da geçiyor. ayrıca öyküleri tamamen farklı.

matrix serisinde agent smith rolünde izlediğimiz hugo weaving'in canlandırdığı kev, kanunsuz bir adamdır. geçimini herhangi bir işte çalışarak sağlamak yerine yasadışı yolları tercih eder ve aylaklık yapmaktan çok hoşlanır. oğlu chook ile beraber avustralya'ya bir uçtan diğer uca katetmektedir. her ne kadar yollarının üzerine düşen kasabada uğradığı eski sevgilisine bu yolculuğun amacının chook'a bir yaşam tecrübesi kazandırmak olduğunu söyler ancak esas amaç peşindeki polislerden kaçmaktır.

chook ise mecburen çıktığı bu yolculukta babasına yoldaşlık ederken bir yandan da babasının kötü emelleri doğrultusunda kullanılır. onun kafasında eskide kalan huzurlu günler ve kendisini terk eden annesi vardır. annesinin neden kendisini terkettiğini sürekli babasına sorar ancak geçerli bir cevap alamaz.

aralarında pek anlaşamayan baba ile oğulun bu yolculuğu harika bir sinematografi ile bizlere sunuluyor. özellikle chook'ün gölü yürüyerek geçerkenki görüntüleri muazzam. bunun üzerine kev rolündeki hugo weaving'in harika performansı ve sarsıcı finali eklersek mutlaka seyredilmesi gereken bir film ortaya çıkıyor. izleme fırsatınız varsa kaçırmayın.
0 com

haiti için

12 ocak'ta yaşanan deprem sonrası müzik dünyasından çoğu isim tahiti için yardım elini uzattı. alanis morissette'ten u2'ya, dave matthews band'ten radiohead'e pek çok grup ya şarkı yaparak ya da konser vererek destek olmaya çalıştı. radiohead ise geçtiğimiz akşam los angeles, henry fonda tiyatrosu'nda sahne aldı. izleyicilerin arasında justin timberlake, drew barrymore, charlize theron, daniel craig ve maggie gyllenhaal gibi ünlülerin bulunduğu konserin en düşük bilet fiyatı 475$, en yüksek bilet fiyatı ise 2000$ idi. gecede toplam 572.754$ gelir elde edildi. 2 bis yapan radiohead toplam 24 şarkı çalarak sahneden ayrıldı. konserde grubun çaldığı, thom yorke'un yeni şarkısı "lotus flower" performansını altta izleyebilirsiniz.


(tünelden giriş: http://www.youtube.com/watch?v=uJdQRk3CukM)
1 com

harry brown (2009)

amerikan sinemasının en önemli değerlerinden clint eastwood'un 2008 yılında yönettiği "gran torino"dan bahsederek gireyim ilk olarak yazıya. geçtiğimiz sene ülkemizde vizyona giren filmin konusu şöyle: 50 yılını ford arabaları için feda etmiş ve kore savaşı gazisi olan walt kowalski hayat arkadaşını kaybetmiştir. onun ölümünden sonra yalnız kalan walt, çoğu amerikalının evlerini terkedip başka yerlere gittiği ve onların evlerini yabancıların doldurduğu mahallesinde yaşamaya devam etmektedir. kore savaşı'nın izlerini taşıyan bu huysuz ihtiyar, çıkarcı oğulları ve aileleriyle pek iyi geçinememektedir. keza mahalleye sonradan yerleşen yabancılarla da. onu rahatsız eden bir şey daha vardır: sokaklarda kol gezen çeşitli etnik kökenlere sahip olan çeteler. asyalı tiplerden oluşan bir çete walt'ın yan komşusu olan hmong ailesine musallat olur ve onların oğlu thao'yu çeteye katmaya çalışır. çetenin bu çabasına walt'un taş koyması, walt'un hmong ailesiyle olan ilişkilerini farklı bir boyuta taşır. ve walt, kafasına bu çetelere karşı intikam almayı koyar.

kore savaşında yaşam ve ölüme dair fazlasıyla deneyim edinen huysuz ihtiyar walt kowalski (bu soyad her zaman "vanishing point"i çağrıştırır bana) çevresiyle olan muhabbetlerde sürekli ırkçı söylemlere başvurur. ancak bu ırkçılık onun sadece dilindedir. nitekim kendisi haksızlığa uğrayan yan komşunun çocuklarını korumaya kalkar ve ülkesine doluşan yabancıların oluşturduğu sokak çetelerine ise karşı gelmekten, yaşamını onlar için tehlikeye atmaktan çekinmez.

"harry brown"da ise karşımıza bir başka eski toprak michael caine çıkıyor. caine'in canlandırdığı harry brown, ilk önce hayat arkadaşını kaybeder ve yaşam mücadelesinde yalnız düşer. daha sonra da kentte bulunan bir alt geçidi kendilerine çöplük olarak belirlemiş sokak çetesi yakın arkadaşını öldürür. ingiliz polisi, cinayeti görmezden gelerek suçluları serbest bırakır. polisin bu tavrı harry brown'un içerisinde intikam ateşini yakar. brown, sokakları güvensiz bir yer haline getiren bu çete üyelerini bir bir temizlemeye başlar.

her iki filmin öyküsünün ana hatlarına bakıldığında birbirine benzer öğeler taşıdığı görülecektir. bunlardan en belirgini ise coen biraderlerin "no country for old men"deki içeriğe tezat bir şekilde hem walt kowalski hem de harry brown bela oluşturan gençlerin üzerine gitmekten kendilerini alıkoyamaz, ve onların canlarına ot tıkar. farklılıklardan bahsedecek olursak; "gran torino"da ülkeye gelen göçmenlerin beraberinde getirdikleri sorunları görürüz, hafiften "american history x"teki gibi bir yabancı karşıtlığını hissederiz. "harry brown"da ise polislerin ve adalet sisteminin olaylar karşısındaki yetersizliği ortaya koyuluyor. harry brown, kusurlu işleyen adalet mekanizmasını yaşına başına rağmen kendi ele almaya çalışıyor ve temizliğe başlıyor. sonuç olarak "gran torino"dan hoşlandıysanız bir de "harry brown"u izleyin derim. ancak beklentilerinizi "gran torino"ya göre oluşturmayın.
0 com

u2 yeni albüm hazırlıklarına başladı

6 eylül'de ilk defa ülkemizde konser verecek olan u2 yeni albümü için çalışmalara başladı. geçtiğimiz sene "no line on the horizon" albümünü yayınlayan ve albümün turnesine bu sene de devam edecek olan u2'nun henüz adı belirsiz olan albümü söylenene göre mutlu şarkılar içeriyormuş. daha önceki çalışmalarından farklı aranjmanlar içeren şarkılarda the edge'in dediğine göre elektronik öğeler de yer alacakmış. grupla ilgili bir diğer haber ise bono'nun jay z ile beraber tahiti için yeni bir şarkı yapması. şarkının geliri depremzedelere gidecekmiş.
0 com

john parish'ten soundtrack

geçtiğimiz senenin en güzel ortaklıklarından birisi de pj harvey ve john parish idi. ikili 13 sene aradan sonra "a woman a man walked by" albümünü yayınlamıştı. bu ikili şimdi de çinli yönetmen xiaolu guo'nun yeni filmi "she, a chinese"de karşımıza çıkıyor. projeye baktığınızda pj harvey'in ismini göremeyebilirsiniz, normaldir. çünkü xiaolu guo, filmin senaryosunu pj harvey şarkılarından yola çıkarak yazmış. ve filmin soundtrackini de hazırlamak john parish'e düşmüş. john parish imzalı soundtrack albümde kendisinin yanı sıra çinli müzisyenler mumma, hang on the box ve tian zhen'in şarkılarının yanında ve feist'ten "lonely lonely" bulunuyor. albümün yayınlanma tarihi ise 23 şubat.

taşrada bulunan bir çin köyünde yaşayan, genç bir kadın olan mei'nin köyünden kaçtıktan sonra doğu'dan batı'ya olan yolculuğunu konu alan film, uluslararası locarno film festivali'nde altın leopar ve hamburg film festivalinde en iyi senaryo ödülüne layık görüldü. izlenecekler listesine eklemekte fayda var.
0 com

jeunet'nin yeni filmi: "micmacs"

"delicatessen", "la cité des enfants perdus", "amelie" filmlerinden dolayı jean pierre jeunet sevdiğim yönetmenler arasındadır. kendisi 2004 yılında vizyona sürdüğü ve audrey tautou'nun başrolünde oynadığı "un long dimanche de fiançailles"den bu yana film çekmiyordu. geçtiğimiz sene bu sessizliğe son verdi ve sürekli çalıştığı oyuncuların başında gelen dominique pinon'nun da rol aldığı "micmacs à tire-larigot"yu yönetti. daha önce "amelie", "la cité des enfants perdus" ve "un long dimanche de fiançailles"in senaryosuna katkıda bulunan guillaume laurant ile beraber senaryoyu yazan jeunet, "micmacs"te kazayla başına kurşun saplanan bazil'in intikam öyküsünü anlatıyor. 18 şubat'ta başlayacak olan glasgow film festivalinin açılışını yapacak olan filmin fragmanından anlaşıldığı kadarıyla jeunet, bize "delicatessen", "la cité des enfants perdus" yapısında bir film izlettirecek.


(tünelden giriş: http://www.youtube.com/watch?v=CYVGkjgNEU8)
1 com

twilight bu kez çizgi roman oluyor

stephanie meyer'in roman serisinden beyazperdeye uyarlanan ve milyonların beğenisini kazanan twilight, bu kez de çizgi roman olarak hayranlarına sunulacak. italyan gazetesi la stampa'da yer alan habere göre iki bölüm halinde hazırlanması öngörülen eserin 350.000 adetlik ilk baskısı amerikan yen press yayınevi tarafından ingilizce olarak 16 mart 2010 tarihinde piyasaya sunulacak. koreli yazar young kim'in kaleminden çıkan eser sonbahar aylarından itibaren ise 16 dile çevrilecek.

(bkz: the twilight saga: new moon)
1 com

she & him'den yeni albüm

"(500) days of summer"da canlandırdığı summer rolüyle çoğumuzun beğenisini kazanan zooey deschanel'in m. ward ile olan grubu she & him yeni albümünü 23 mart'ta satışa çıkarıyor. ilk albüm "volume one"ın takipçisi olan ve "volume two" adını taşıyan albüm yine merge records etiketiyle satışa çıkacak. ilk albümdeki gibi 13 şarkı içeren albümde iki tane de cover bulunuyor. indie pop ikilisi nrbq'dan "ridin' in my car" ve skeeter davis'den "gonna get along without you now"ı yorumlamış.

grubun ilk albümünde yer alan "why do you let me stay here?" parçasına "(500) days of summer"ın yönetmeni marc webb tarafından yeni bir klip çekilmiş ve klipte filmin iki ana karakteri rol almıştı. söz konusu klibi altta izleyebilirsiniz.


(tünelciler için: http://www.youtube.com/watch?v=17KUOQOlt8E)
0 com

blue valentine

bahsedeceğim 1978 tarihli olan ve içerisinde "$29.00", "romeo is bleeding" gibi sevdiğim parçalarını barındıran tom waits albümü değil. dün başlayan ve amerikan bağımsız sinemasının en önemli festivallerinden olan sundance film festivali'nde prömiyerini yapacak olan derek cianfrance filmi "blue valentine". filmle ilgili dikkat çeken noktalardan biri başrol oyuncuları. "wendy and lucy", "mammoth" gibi filmlerden hatırlayabileceğiniz michelle williams ile "the notebook"ta dikkatleri üzerine çeken ryan gosling filmde çatırdayan bir evliliklerini kurtarmanın peşinde olan bir çifti canlandırıyor. diğer dikkat çeken nokta ise filmin müziklerini grizzly bear'ın hazırlamış olması. senaryosunun da 2006 chrysler film project yarışmasını kazanmış oluşu filmden beklentilerimi yükseltiyor. 2006'da senaryosu ödül kazanan filmin bu kadar geç çekilmesi ise heath ledger'ın beklenmedik ölümüyle ilişkili. 2008'in bahar aylarında çekilmesi planlanan sahneler ledger'ın vefatı nedeniyle ertelenmiş. filmin başrol oyuncusu michelle williams, bir dönem heath ledger ile beraber olmuş ve ondan bir kız çocuğu dünyaya getirmişti.
0 com

balmorhea'dan yeni albüm

austin, texas'ın bağrından kopup, deneysel müzik öğeleriyle akustik tonlarda müzik yapan balmorhea, önümüzdeki ay yeni albümünü yayınlıyor. 23 şubat günü satışa çıkacak albüm "constellations" adını taşıyor ve 9 parça içeriyor. yeni albümle beraber grup websitesini de yenilemiş ve albümde yer alan "bowspirit"i paylaşıma açmış. albüme dair ilk konserini damien jurado ile beraber 19 şubat'ta memleketlerinde verecek olan grup daha sonra efterklang (yeni çıkardıkları "magic chairs" albümü tavsiye edilesi) ile beraber kuzey amerika'yı turlayacak. albümün çıkmasına henüz bir ay varken, aradaki bu zamanı grubun geçtiğimiz sene yayınladığı "all is wild, all is silent" albümünü dinleyerek geçirmenizi öneririm. özellikle de zorlu kış koşullarının kendisini gösterdiği bu günlerde, gününüze iyi eşlik edecektir.

0 com

art by chance 2010



dünyanın en çok kişiye ulaşan sanat etkinliği olan art by chance ile ilgili bazı hatırlatmalarda fayda var. bu sene 'zaman' temasına sahip festivale katılım 26 mart cuma günü sona erecek. eğer zaman temalı 30 saniyelik bir kısa filme sahipseniz, filminizi http://turkey.artbychance.org adresinden kolayca yükleyebilirsiniz. uluslararası bir jüri tarafından yüklenen filmlerden 30 tanesi seçilecek ve yayınlanmaya hak kazanan filmler, 7 mayıs - 4 haziran 2010 tarihleri arasında dünyanın dört bir yanındaki yaklaşık 10.000 dijital ekranda izleyicilerle buluşacak. harekete geçmenin tam zamanı!
0 com

"pus" berlin film festivali'nde

tayfun pirselimoğlu'nun son filmi "pus", bu sene 11-21 şubat tarihleri arasında 60.sı gerçekleştirilecek olan "berlin film festivali"ne katılacak. berlinale tarafından yapılan açıklamaya göre "pus", 34 filmin belirlendiği "forum bölümü"nde gösterilecek.

"60. berlin film festivali"nin açılışı yarışma bölümünde yer alan ve yönetmenliğini çinli yönetmen wang quan'an'ın yaptığı "tuan yuan", kapanışı ise japon yönetmen yoji yamada'nın "otouto" filmleri ile yapılacak.
2 com

istenmeyen şarkılar

last.fm mecrasında dolanırken dikkatimi çeken listelerden birisi de "istenmeyen şarkılar" listesi. last.fm üşenmemiş, her ay kullanıcılarının listelerinden sildikleri şarkıların listesini tutmuş. geçtiğimiz yılın son ayının verilerine dayalı olarak 50 şarkıdan oluşan listede en büyük pay lady gaga ve britney spears'a ait. listenin ilk 10'una bir göz atalım:

01. lady gaga - "poker face"
02. lady gaga - "paparazzi"
03. lady gaga - "bad romance"
04. lady gaga - "just dance"
05. britney spears - "womanizer"
06. lady gaga - "lovegame"
07. katy perry - "i kissed a girl"
08. ke$ha - "tik tok"
09. britney spears - "circus"
10. black eyed peas - "i gotta feeling"
2 com

marion cotillard, franz ferdinand şarkısında

hayır, franz ferdinand aşka gelip cotillard için şarkı yazmamış. nme'nin bildirdiğine göre fransız aktris, franz ferdinand'ın yeni şarkısı "the eyes of mars"ta vokal yapmış. grup bu şarkısını dior'un yeni çizgisi için yaratmış. cotillard da dior'un yüzü olduğundan böyle bir ortaklık gerçekleştirilmiş. söz konusu şarkıyı şuradan dinleyebilirsiniz. hatırladığınız üzere, marion cotillard, 2007 tarihli bir edith piaf filmi olan "la vie en rose"da edith piaf'ı canlandırmış ve bu rolüyle oscar heykelciğini evine götürmüştü.
0 com

smashing pumpkins'in yeni şarkısı

smashing pumpkins, bir yeni parçayı daha internet kullanıcılarının beleş indirebileceği şekilde internet sitesinde sundu. geçtiğimiz ay paylaştıkları "a song for a son"dan sonra dün yeni şarkıları "widow wake my mind" paylaşıma açıldı. şarkıyı şuranın üzerine sağ tıklayıp farklı kaydet diyerek bilgisayarınıza indirebilirsiniz. ayrıca söz konusu parçaların "teargarden by kaleidyscope" toplamasının fiziksel formatında yer alması bekleniyor.
0 com

2010 brit awards adayları açıklandı

1977 yılından bu yana düzenlenen ve britanya'nın en önemli müzik ödüllerinden biri olan brit awards'a adaylıklar açıklandı. 16 şubat'ta londra'da earls court arena'da dağıtılacak olan gecede lily allen 3 dalda yarışacak. son dönemlerde oldukça dikkat çeken gruplardan olan ve şu günlerde ingiltere albüm listesinde en tepede olan florence + the machine 3 dalda aday gösterildi. tam listeyi alttan göz atabilirsiniz.


en iyi ingiliz kadın sanatçı
bat for lashes
florence & the machine
leona lewis
lily allen
pixie lott

en iyi ingiliz erkek sanatçı
calvin harris
dizzee rascal
mika
paolo nutini
robbie williams

en iyi çıkış
florence & the machine
friendly fires
jls
la roux
pixie lott

en iyi ingiliz grup
doves
friendly fires
jls
kasabian
muse

mastercard en iyi albüm
dizzee rascal - tongue n’cheek
florence & the machine - lungs
kasabian - west ryder pauper lunatic asylum
lily allen - it’s not me, it’s you
paolo nutini - sunny side up

en iyi single
alesha dixon - breathe slow
alexandra burke ft flo rida - bad boys
cheryl cole - fight for this love
joe mcelderry - the climb
jls - beat again
la roux - in for the kill
lily allen - the fear
pixie lott - mama do
taio cruz - break your heart
tinchy stryder ft n-dubz - number 1

eleştirmenlerin seçimi:
ellie goulding
delphic
marina and the diamonds

son 30 yılın en iyi albümü
coldplay - a rush of blood to the head
dido - no angel
dire straits - brothers in arms
duffy - rockferry
keane - hopes & fears
oasis - (what’s the story) morning glory?
phil collins - no jacket required
sade - diamond life
the verve - urban hymns
travis - the man who

en iyi uluslararası kadın sanatçı
lady gaga
ladyhawke
norah jones
rihanna
shakira

en iyi uluslararası erkek sanatçı
bruce springsteen
eminem
jay-z
michael buble
seasick steve

en iyi uluslararası albüm
animal collective - merriweather post pavilion
black eyed peas - the end
empire of the sun - walking on a dream
jay-z - the blueprint 3
lady gaga - the fame

en iyi uluslararası çıkış
animal collective
daniel merriweather
empire of the sun
lady gaga
taylor swift
2 com

3. ghostbusters filminin yönetmeni belli oldu

80'li yıllarda gişeleri alt üst eden "ghostbusters" serisinin 3. filminin yönetmen koltuğuna kimin oturacağı uzun zamandır merak konusuydu. orjinal kadrosu dahil olmak üzere yeni oyuncuları da bünyesinde barındıran filmin yönetmeninin, ilk iki "hayalet avcıları" filminin de yönetmenliğini yapmış olan ivan reitman'ın üstleneceği açıklandı. çekimlerine önümüzdeki aylarda başlanması beklenen filmin vizyona giriş tarihi ise 2011. merakla bekliyoruz.
0 com

coldplay'e yeniden hırsızlık suçlaması!

geçtiğimiz sene "if i could fly" şarkısından bazı bölümler kullanıldığı gerekçesiyle joe satriani tarafından dava edilen coldplay üyeleri, şimdilerde de sammie lee smith tarafından mahkemelik oldular. coldplay'in "yellow", "clocks" ve "trouble" şarkılarının kendisine ait olduğunu belirterek gruba suç duyurusunda başvuran smith'e coldplay'den henüz bir cevap gelmedi. e sonuçta şarkıların piyasaya sürülmesinin üzerinden bu kadar sene geçmiş, şimdi mi aklına geldi be adam...
2 com

taking woodstock (2009)

"crouching tiger, hidden dragon" ile dikkatleri üzerine çeken ve 2005 yılında "brokeback mountain" ile oscar ödülünü kazanan tayvanlı yönetmen ang lee, bu sefer dünyanın en önemli müzik olaylarından biri olan woodstock festivali üzerine eğilmiş. filmde ana karakterlerden biri olan elliot tiber ve tom monte'nin yazdığı “taking woodstock: a true story of a riot, a concert, and a life" kitabı james schamus tarafından senaryolaştırılarak ang lee'ye sunulmuş. filmde elliot tiber'i demetri martin canlandırmış. aynı zamanda birbiriyle rahatlıkla organik bağ kurabileceğimiz "into the wild"da alaska'ya yolculuğunu izlediğimiz alexander supertramp'i canlandıran emile hirsch, bu filmde karşımıza vietnam savaşı'ndan yeni dönmüş olan ancak savaşın sendromlarını üzerinden atamayan billy olarak çıkıyor.

filmin konusuna kısaca bir göz atalım. elliot tiber, geçimini iç mimar olarak kazanmaya çalışmaktadır. ancak işini yaptığı kişiler kendisine ücret ödememektedir. kalan zamanlarında yeteneği oldu resim üzerine çalışmalar yapan tiber, bu çalışmalarının da karşılığını alamamaktadır. ailesinin white lake'te işlettiği otelde de işler yolunda gitmemektedir. iyi hizmet anlayışının oldukça uzağında olan, bolşevik devriminden kaçarak amerika'ya gelen asık suratlı annesi otelin geleceğinin önündeki en büyük engeldir. aşmaları gereken diğer zorluk ise taksitlerini ödemekte zorlandıkları mortgage kredisidir. white lake'te durum böyleyken, woodstock'ın düzenlenmesi beklenen walkill'de de aksilikler yaşanmaktadır. festivale katılacak olan hippielerin beraberinde getireceği sorunlar! walkill ahalisini endişelendirir ve festivali kasabalarında düzenlemekten vazgeçerler. woodstock ventures yöneticilerinin yeni bir yer arayışı ile tiber'in finansal krize çözüm arayışları birbirlerini bulmalarını sağlar. ve woodstock daha önce ilan edildiği tarihlerde white lake'te düzenlenir.

"taking woodstock", adını aldığı festivali bize özne olarak değil de nesne olarak sunuyor. bu nedenle de filme, festivali anlatan bir film olarak yaklaşmamak gerekir. filmde festivalin yapıldığı yer olan white lake kasabası ve o kasaba sakinlerinden teichberg ailesi üzerindeki değişimlere daha çok odaklanılıyor. filmin senaryosunun tabanını aldığı kitabın olayların merkezinde yer alan elliot tiber tarafından yazılıyor oluşu, eğer gerçekler kendisi tarafından birebir yansıtıldıysa, festivalin arka bahçesi hakkında daha fazla bilgi sahibi olmamıza neden oluyor. örneğin festivalin bir noktadan sonra ücretsiz hale gelişinin nedenini, festival alanı henüz düzenlenirken kitlelerin alana gelmesi ve organizatörler tarafından da mecburen ücretsiz olarak içeriye alınmaları olarak biliyordum. hippielerin kitleler halinde white lane'e akmasına neden olan meğerse festival öncesi düzenlenen basın toplantısını yapan elliot tiber'in uçmuş kafayla festivalin ücretsiz olacağını saçmalamasıymış. bu da 80 bin civarı kişinin gelmesi beklenen festivale 800 bin kişinin katılmasına, haliyle de festivalin müzik tarihine altın harflerle yazılmasına neden olmuş.

altın harflerle yazılma nedeni sadece katılımın aşırı derecede fazla olmasıyla özetlenemez tabi ki. vietnam savaşı'nın yaşandığı yıllarda barış söylemi içerisindeki 'öteki' insanların, jimi hendrix, grateful dead, santana, joan baez, jefferson airplane, janis joplin gibi müziğin dev isimleriyle buluşması bu önemi yaratan. filmin başlarında da dönemin sorunu olan vietnam savaşı'na, savaştan dönen ve sendromları üzerinden atamayan billy üzerinden kısaca atıfta bulunuluyor. ekonomik kriz içerisindeki el monaco otelinin sahiplerinden baskın karakterli anne ise başlarda kasabayı istila edecek olan hippielere karşı tavır içerisindeyken festivalin kısa zamanda kendisi için büyük bir kapısı haline dönüşmesiyle tavrını giderek yumuşatıyor. tavrın en yumuşak haline ise annenin kendisine ikram edilen spacecake'lerden 4 dilim yediği sahnede rastlıyoruz. bizim bildiğimiz uyuşturucu aileyi parçalayan bir faktörken, burada aileyi bir araya getiriyor.

film, içeriğini bir müzik festivalinden almasına rağmen hiçbir sahnesinde konserlere rastlayamıyoruz. genel olarak organizasyon işlerini ve festival alanınında yaşananlara tanık oluyoruz. barış ve özgürlükten yana olan insanların nevalelerinden o ana dek uyuşturucudan uzak durmaya çalışan elliot tiber'e de pay düşer. bu kısımdaki sahneler, festival ile aynı yıl çekilen ve bir başka organik bağ kurulabilecek olan dennis hopper'ın "easy rider"ını aklıma getirdi. filmde adamımızın lsd aldığı sahneleri hatırlayın. o kaos anının hopper tarafından ne denli başarılı ele alındığını zaten unutmanız mümkün değil. ang lee'nin bize yansıttığı trip ise, bahsettiğim kadar başarılı olamasa da teknolojinin nimetleriyle farklı güzellikte (bu cümleden uyuşturucu güzellemesi yaptığım anlamını çıkaranın alnını karışlarım!).

"taking woodstock" bahsettiğim gibi festival sahnesinin kenarından dahi geçmeyen o anda yaşananlara odaklanan bir film. yer yer belgesel tadındaki görüntüleriyle de gerçeklik payını arttırıyor. bu yaklaşımla beklenrilerinizi oluşturup filmi izlemeye koyulursanız tatmin olacağınızı düşünüyorum.
0 com

tom waits yine beyazperdede

tom waits, terry gilliam'ın bol yıldızlı kadroya sahip filmi "the imaginarium of doctor parnassus"tan sonra hughes biraderlerin bu cuma amerika'da gösterime giren filmi "the book of eli"'de de rol alıyor. ülkemizde 5 şubat'ta vizyona girecek olan filmin kadrosunda ayrıca denzel washington, gary oldman, mila kunis bulunuyor. post-apokaliptik bir ortamda geçen filmin konusu ise şöyle: güneş patlaması sonrası tahribat gören dünyada denzel washington'ın canlandırdığı eli sağ kalanlar arasındadır. eli, bu zorlu şartlarda yok olmanın eşiğine gelen insanlığı kurtaracak olan bir kitabı korumaya çalışır.

altta ise tom waits'in rol aldığı bir sahneyi izlemeniz mümkün.

0 com

franka de mille: "duyguların müziğe yansıması"

son birkaç senedir last.fm'in gediklisi olsam da myspace mecrasına hiç bulaşmamıştım. ancak geçtiğimiz senenin sonlarına doğru myspace'e iliştim blog mevzuları için. myspace kullanıcısı olanlar elbette aşinadır yeni beliren sanatçıların arkadaşlık isteği yollayarak müziklerini yaymasına. ben yeni yeni yararlanmaya başladım bu özellikten ve çok da güzel işlere denk geldim. franka de mille bu güzel işlere imza atan isimlerden birisi. kanada orijinli olan ve londra'da yaşayan franka, uzun zamandır üzerinde çalıştığı debut albümünü yeni yayınlamış. aşağıda verdiği cevapları okuduğunuzda oldukça içten bir sanatçı olduğunu göreceksiniz, şarkılarında da bu samimiyet fazlasıyla hissedilebiliyor. lafı fazla uzatmadan buyrun röportaja.

merhaba franka, blogumuzun okuyucularının çoğu ismini ilk defa duymuş olacaklar. onlara biraz kendini tanıtabilir misin lütfen?

ben londra'da yaşayan şarkıcı, şarkı yazarı ve besteciyim. müziğim için yaşıyorum. müzik benim için bir tutku ve bana umut veren bir şey. müzik olmadan yaşayamam.

geçtiğimiz sonbaharda debut albümün "bridge the roads"u yayınladın. albümün yapımının uzun bir süre aldığını biliyorum. albümdeki şarkılar da bu titiz çalışmaların ürünü ve dinlenmeye değerler. bize biraz albümün yapım aşamasından ve albümden bahsedebilir misin? müziğini dinleyecek olan okuyucularımız nelerle karşılaşacaklar?

aralık ayında bir ön-satış gerçekleştirdik. uzun zamandır albümün yayınlanmasını bekleyen ve albümü satın almak isteyen insanlardan çok sayıda mailler almaya başladım. albümü bu yıl videolarla birlikte yayınlayacağız.

evet, "bridge the roads" yapması uzun zaman alan bir albümdü. bestelerimde çeşitlilik olmasından hoşlanıyorum ve mümkün olduğunca zenginleştirmek için üzerinde çalışıyorum. ayrıca detayların üzerinde fazla duruyorum. beraber çalıştığım müzisyenler ve kayıtların mümkün olduğunca en iyisi olmasını istiyorum.

klasik müzikten çok fazla esinleniyorum ve keman, çello gibi yaylı çalgılarla çalışmaktan çok hoşlanıyorum. ayrıca şarkılarımı yazarken kullandığım çok fazla müzikal esin kaynağım var çünkü çok farklı kültürlerin içerisinde yetiştim. örneğin, "birds" adlı şarkımda peru pan flütü ile beraber bodhran adı verilen bir tür irlanda davulunu kullandım. "so long"da da ud, mandolin ve bolivya charangosu ile keman ve çellonun klasik soundunu birleştirdim. olabildiğince müzikal derinlikle beraber duygusal derinliği olan şarkılar yaratmak istedim. ayrıca enstrumanları, bestelerimde yansıttığım duyguları anlatacak sembolik üslupta kullandım. mesela "so long"taki çello ağlamayı tasvir ederken, keman ise ölümü beyan ediyor.

peki bu albümden beklentilerin neler?

öncelikle, insanların yaptıklarımı beğenmesini ve albümün kişisel doğasından zevk almalarını umuyorum. şarkılarımın her biri benim bir parçam ve bu müziğe bağlı olan insanlar için çok fazla şey ifade ediyor. ayrıca dünyayı turlamak ve ikinci albümümü kaydetmek istiyorum.

ikinci olarak ise önemli vakıfları desteklememi sağlayacak finansal bir başarı elde etmek istiyorum. bu hayatta bir farklılık yapmak istiyorum.

mesajlaşmalarımızda şarkı sözlerini kendi yaşantılarından yola çıkarak yazdığını belirtmiştin. bu haliyle de "bridge the roads", oldukça samimi ve bir o kadar da kişisel bir albüm. peki franka de mille gelecekte de müziğini kişisel bir dokuda mı bizlere sunmaya devam edecek?

evet, öyle olacak. ikinci albümümdeki şarkıları yazmayı henüz bitirdim ve şarkılarım hala çok kişisel, benimle ilişkisi olan insanlar, pişmanlıklar, mazeretler, savunmalar hakkında. bir başka perspektiften şarkı yazıp söylemeyi düşünemiyorum.

kız kardeşine yazdığın "gare du nord"da şanson etkileri hissedilebiliyor. farklı zamanlarda farklı coğrafyalarda bulunman müziğini de etkilemiş olmalı. yanılıyor muyum?

kesinlikle! bu parçayı paris'te yaşayan kızkardeşim için yazmıştım. ve şarkının fransa'ya özgü bir yanı olmasını çok istemiştim. akordiyon kullanarak bu duyguyu çok güzel yansıttım. bu, ayrı kaldığımız zamanki o hüzünlü anı yansıtıyor. şarkının sözleri ise söz konusu ayrılığı anlatıyor. hüzünlü bir şarkı olmasına rağmen, şarkının bitimindeki kemanlı jig (bir tür dans müziği) ise umut mesajımı ilan ediyor. bu da bir itiraf.

esinlendiğin isimlere baktığında genel olarak ozan kültürünün etkisi altında kaldığını görüyorum. peki bu esintileri kendi sanatına ne derece yansıtabiliyorsun?

çok fazla sanatçıdan esinleniyorum. müziksel olarak kafa tutmalarımı ve bitkin duygularımı esin kaynaklarımın çalışmalarından aldım ancak kendimi sürekli yenilemeye ve kendi tarzımı yaratmaya dikkat ediyorum.

şu anda bağımsız bir sanatçı olarak çalışıyorsun, yakın dönemde bir plak şirketine bağlı olmayı planlıyor musun? bu konuda herhangi bir gelişme var mı?

evet, bu konu üzerinde çalışmakta olan bir menajerim var. yakında bu konuyla ilgili daha fazla bilgi sahibi olacağız. daha fazla destek almak istiyorum ancak yaratıcılığımı da muhafaza etmem gerekiyor.

müziğinde en çarpıcı noktalardan biri de sesin. ve sesinin rengini genel olarak patti smith'e benzetiyorum. patti smith, müziği olduğu kadar kalemi de kuvvetli bir sanatçı. ve kendisini manevi anne olarak görüyorsun, seni bu kadar etkileyen noktaları neler?

bu çok büyük bir övgü, çok teşekkürler! patti smith'e kesinlikle tapıyorum.

o, entelektüel, kültürlü, duygusal olarak cesur ve sözünden dönmeyen güçlü bir kadın. kadın olarak pozitif esinlenmelere sahip olmaya, rol modeli olarak arzulanmaya ihtiyacımız var, eğer bu gibi şeylere kişisel yaşantımızda sahip değilsek onları başka bir yerlerde ararız. patti smith' e gerek kadın, gerekse bir sanatçı olarak her zaman hayran olmuşumdur. o, beni güçlü olmam ve kendim olmam için cesaretlendiriyor. ayrıca o nasıl bir sestir. telefon rehberini bile okusa büyülenebilirim!

ayrıca senin bir woody allen fanı olduğunu biliyorum. kendisi son dönemde bildiğin üzere londra'da da filmler çevirmeye başladı. hatta bu yıl gösterime girecek olan "you will meet a tall dark stranger" londra'da çekildi. peki sen kendisinin hangi filmlerinden daha çok hoşlanıyorsun?

woody allen filmlerini çok seviyorum. hayatında, kadınlardan esinlendiğini düşünüyorum. ve filmlerini esinlendiği bu kadınlara göre kategorilendirebilirsiniz: "diane keaton dönemi", "mia farrow dönemi" ve "soon yi dönemi".

"diane keaton dönemi"nde "annie hall", "manhattan" ve "interiors"u çok seviyorum. ayrıca "mia farrow dönemi"nde "crimes and misdemeanours" ve "alice"i çok beğeniyorum. ancak benim favorim "purple rose of cairo". bu çok nüktedan ve düşünceleri kamçılayan, inanılmaz ve aynı zamanda gerçek olan bir film. dahiyane!

woody allen ayrıca yaptıklarıyla bir sanatçının örnek alacağı bir isim. nevrozu ve cefayı sanatına çok iyi yansıtıyor. bu da filmlerini izledikten sonra elde edilenleri çok daha önemli kılıyor.

sorularımı yanıtladığın için çok teşekkür ederim. umarım debut albümünle daha çok kişinin dikkatini çeker ve istediğin noktaya ulaşırsın. eklemek istediğin bir şey var mı?

iyi dileklerin için ve ayrıca bana zaman ayırıp bu güzel soruları hazırladığın için çok teşekkür ederim. blogun için zaman ayırmak benim için bir zevkti. turdayken türkiye'ye kesinlikle geleceğim ve bunun için sabırsızlanıyorum. çok güzel bir ülkeniz var ve sizleri çok seviyorum!!!

www.frankademille.com
www.myspace.com/frankademille

sorular: k.a.
ocak 2010
0 com

confessions of a dangerous mind (2002)

confessions of a dangerous mind, chuck barris'in aynı isimli 1984 tarihli otobiyografik romanından, usta senarist charlie kaufman tarafından senaryolaştırıp george clooney yönetmenliğinde beyazperdeye uyarlanan bir film. dünya çapında birçok önemli film festivalinde gösterilip izleyicilerin beğenisini kazanan filme "berlin film festivali"nden "en iyi erkek oyuncu" ödülünü kazandıran sam rockwell'ın "chuck barris" performansı ise gözardı edilemeyecek cinsten. george clooney'nin ilk yönetmenlik denemesi olan confessions of a dangerous mind'ın başrollerinde yer alan diğer isimler ise drew barrymore, george clooney, julia roberts, rutger hauer ve maggie gyllenhaal. (george clooney'nin kadim dostları brad pitt ve matt damon'ın, clooney'nin hatrına yer aldığı 2'şer saniyelik rollerini saymıyorum)

biyografik bir film olan confessions of a dangerous mind, televizyon yapımcısı chuck barris'in new york'ta bir otel odasında kendi kendine hayatını sorgulayıp büyük bir psikolojik bunalım geçirirken başlıyor. 1981 yılına tekabül eden bu görüntülerin ardından ne olduğunu anlamak için 1955 yılına dönerek barris'in hayatını izlemeye başlıyoruz. yaratıcısı olduğu programlar sayesinde televizyon dünyasının tanınmış isimlerinden olmayı başaran barris'in inişli çıkışlı iş hayatı, bir cia görevlisiyle tanışmasıyla ikiye bölünüyor. cia görevlisi barris'e cia ajanlığı teklif ettikten sonra barris hem televizyon işine devam ediyor, hemde bu işinden dolayı yurtdışında olduğu zamanlarda cia ajanlığı yapıyor.

hayatı tam anlamıyla ikiye bölünmüş olan chuck barris'in ruh hali, filmin başrolünde yer alan sam rockwell tarafından başarılı bir şekilde ortaya konuyor. filmin konusu -ya da kitabın- her ne kadar doğrulukları ispatlanmamış bir şekilde karşımıza çıksa da, oldukça sürükleyici ve keyif veren bir film olmuş confessions of a dangerous mind. george clooney'nin ilk yönetmenlik denemesi olmasına rağmen saygıyı hakeden bir film. izlenmeli.
0 com

terminator kime gidecek?

hafta içinde yurt gündemini meşgul eden konulardan biri sadece adı süper olan ligimizin yayın hakları ihalesiydi. memlekette çoğu insan kriz etkilerini hala yaşayıp, kıt kanaat geçinmekteyken televizyon ekranlarında para babalarının milyon dolarları saçmasını naklen izledi. konumuz futbol değil, zaten yeri de burası değil. sadede geleyim, "terminator"un yapım haklarını elinde bulunduran halcyon group eylül'den bu yana söz konusu hakları satmaya çalışıyor. en büyük talipli ise "saw" serisiyle paranın münasip yerine koyan liongate. denilenlere göre 15 milyon $ ve ek olarak her "terminator" filminin hasılatından %5'lik pay teklif etmişler halcyon group'a. tekliflerini 500 bin $ daha arttırmaya gönüllülermiş şimdiden. rakipleri ise warner bros ile sony pictures. bu arada geçtiğimiz sene vizyona giren 200 milyon $ bütçeli "terminator salvation"da christian bale, helena bonham carter rol almış ve film tüm dünyada 372 milyon $ hasılat yapmıştı.
0 com

johnny cash'in son albümü doğum gününde satışa çıkıyor

müziğin bir başka dev ismi johnny cash'in son albümü önümüzdeki ay piyasaya çıkıyor. aramızdan ayrılışından bir yıl önce 2002'de rick rubin prodüktörlüğünde kaydedilen albüm "american vi: ain't no grave" adını taşıyor. aralarında sheryl crow ve kris kristofferson gibi sanatçılardan coverların bulunduğu albüm 26 şubat'ta yayınlanacak. cash eğer yaşasaydı o gün 78. yaşını kutlayacaktı.

01. aint no grave
02. redemption day
03. for the good times
04. first corinthians
05.where im bound
06. satisfied mind
07. it dont hurt anymore
08. cool clear water
09. last night i had the strangest dream
10. aloha
0 com

"whatever works" bugün gösterime girdi

geçtiğimiz günlerde ekşisözlük'te şöyle bir not düşmüştüm woody allen başlığına: yeni bir yıla girmenin en güzel yanlarından biri, yeni bir woody allen filmi izleyeceğinizi biliyor olmak. çağımızın en çalışkan yönetmenlerinden biri olan allen yaşına rağmen enerjisini buluyor ve her sene bizi bir filmiyle büyülüyor. geç de olsa onunla aynı dönemde yaşamak, filmlerinin çıkışını beklemek en az filmlerini izlemek kadar bir zevk. ancak ülkemizde bu bekleyiş diğer yerlere göre biraz daha uzun sürebiliyor. baba neredeyse yeni filmini vizyona sürecekken bir önceki seneki filmi ancak sinemalarımızda gösterime giriyor. geçtiğimiz sene "vicky cristina barcelona"da da öyle olmuştu, şimdi "whatever works"te de öyle. film bugün "kim kiminle nerede" gibi dahiyene! bir isim altında vizyona girdi. eğer hala izlemediyseniz kaçırmayın. filmle ilgili yazımı okumak isteyenleri ise şuraya alalım.
0 com

richard ashcroft'tan yeni albüm

richard ashcroft'un yeni albümünün ismi belli oldu: "redemption". united nations of sound adını verdiği yeni grubuyla yayınlayacağı albümün mart ayında satışa çıkması bekleniyor. ashcroft, albümün prodüktörlüğünü daha önce jay-z'nin "run this town" ve "doa (death of auto-tune)" albümlerini yapan no id'ye teslim etmiş ve miksajını uzun zamandır ortaklaşa çalıştığı chris potter yapmış. albümle ilgili detaylar belirdikçe buradan aktarırız.