1 com

notre jour viendra (2010)

politik sinemanın önemli isimlerinden biri olan costa gavras'ın oğlu olan romain gavras'ın bu filmini bir zamandır merak ediyordum. işin içerisinde gavras'ın yanı sıra vincent cassel'in de bulunuyor oluşu merakı arttıran faktörlerden biriydi. merakını gidermiş ve beklediğinden fazlasını bulmuş bir bünye olarak yazıya devam edebilirim.

film, sosyopat bir psikanalist olan patrick ile karşılaştığı, kadınlar arasında büyümüş, kişiliğini tam oturtamamış, toplumla uyumsuz ve çevresine karşı sürekli ezilen remy arasında dönüyor. remy, annesine ve kızkardeşine karşı sert bir koyduğu gece patrick ile karşılaşır. patrick, remy'i bir proje olarak görür ve onu aileden birisiymiş gibi sahiplenir. bazen kendisinin dışa vuramadığı durumlarda remy'i bir piyon olarak kullanmaktan da çekinmez. remy'nin durup dururken kapıldığı irlanda'ya gitme hayaline istemeyerek de olsa ortak olur ve beraber yola düşerler.

"notre jour viendra", oldukça sert bir film ve gavras soyadının olduğu her yapımda olduğu kadar politik de. otoriteye, ırkçılığa, cinselliğe, dine karşı sert bir tavır takınan film kolay yenilir, yutulur cinsten değil. oturup izlemeden önce bu noktaya dikkat etmekte fayda var. eğer izlemeye karar verirseniz hikayenin yanında, vincent cassel ve olivier barthelemy'nin üst düzey performanslarının ve iyi sinematografinin filmin diğer artıları olduğunu göreceksiniz.
0 com

trolljegeren (2010)

mockumentary, günümüzde sık rastlanan ve, görülen o ki, ileriki dönemde daha da sık rastlayacağımız bir tür. maksadı ise esasta olmayan bir olayı sanki gerçekmiş gibi izleyene sunmak ve bunu da belgesel formatında gerçekleştirmek. norveç'ten çıkan ve düşük bütçeli bir film olan "trolljegeren" yani trol avcısı, bu türe ait bir film.


iskandinav mitolojisinin korku öğelerinden biri olan trolleri odağına alan film, trollerin gerçek olduğu konusunda seyirciyi ikna edebilmek için izleyene çeşitli açıklamalar yaparak başlıyor. norveç'te bir üniversitede okumakta olan 3 kişilik bir öğrenci grubunun proje ödevi, belgesel hazırlamaktır. konu olarak kaçak ayı avı üzerine eğilen öğrenciler, çekimleri sürdürürken ayı avcısı olduğunu düşündükleri, gizemli bir adamın peşine takılırlar. bir süre takipten sonra adamın trol avcısı olduğunu öğrenen grup, adamla beraber trol avına katılır.


"trolljegeren", son dönemde karşımıza bolca örneği çıkan el kamerasıyla çekilmiş filmlerden biri. olayları grubun kamerasından takip ediyoruz. grupla beraber trol için pusuya yatıyoruz, onlarla beraber trollerden kaçıyoruz ve saklanıyoruz. yani bir şekilde filmin içine dahil oluyoruz. ki bu da bir mockumentary filminin sunması gereken inandırıcılık niteliğine katkıda bulunan bir durum.



trol denen yaratık her ne kadar kültürümüze uzak olsa da, insana korku verebilecek sahnelere sahip olan film, korku öğesini tüm filme yaymamış. bu nedenle de "trolljegeren"e korku filmi olarak yaklaşmak yersiz olur. film, daha çok troller ne yer ne içer, nasıl yaşarlar ve neden avlanırlar üzerine kurulu. izlemeye karar vermeden önce bu noktaya dikkat etmekte fayda var.
0 com

god is an astronaut: konsere doğru

her ne kadar kendileri etiketlere pek takılmasalar da post-rock'ın önemli gruplarından biri olarak görülen god is an astronaut, önümüzdeki hafta ülkemizde 3 konserlik bir tura çıkacak. geçtiğimiz sene yayınlanan son albümleri "age of the fifth sun"ın turnesi kapsamında gerçekleşecek olan konserlerin organizasyonu mood-pro'ya ait. 9 mart'ta istanbul (romeo juliet), 10 mart'ta izmir (noxx) ve 11 mart'ta ankara'da (312 concept) sahne alacak olan gruba konserlere kısa bir süre kala sorularımı yönelttim.

merhaba niels, son konseriniz geçtiğimiz cuma st. petersburg'daydı. ülkemizdeki konserlere kadar kısa bir aranız var. bu arayı nasıl değerlendireceksiniz?

prova yaparak geçireceğiz. davulcumuz lloyd müziğe bir ara verecek ve türkiye'deki konserler de bizimle beraber son konserleri olacak. nisan ayından itibaren konserlerde davulun başında michael fenton yer alacak.

2000'lerin başında irlanda'daki müzik piyasasının ölü oluşu sizi neredeyse müzikten kopma noktasına getirmiş. ardından 2002'de başlayan god is an astronaut macerası 9 yılı ve 5 albümü geride bıraktı. peki tam bir kopma noktasındayken sizi bu maceraya sürükleyen ve bu yola inandıran şeyler nelerdi?

aslında müzik piyasası hala aynı sayılır. sadece irlanda sınırları içerisinde başarılı bir müzisyen olmanız oldukça zor. biz her zaman olaya küresel açıdan yaklaştık ve müziğimizi dünyadaki her yere yolladık. ilk albümümüz bizim için müzik piyasasına bir vedaydı. 90'larda çoğu vaktimizi hiçbir başarı getirmeyen, değişik türde albümler yaparak harcamıştık ve dürüst olmak gerekirse bu durumdan pek memnun değildik. ilk albümümüzü taviz vermeden hazırladık ve bu müziksel açıdan gurur duyabileceğimiz bir şeydi. albümden hiçbir beklentimiz yoktu ancak albüm, kulaktan kulağa yayılarak yavaş yavaş insanların ilgisini topladı ve sonunda bize dünya çapında başarı getiren ikinci albümümüz "all is violent, all is bright"ı yapmaya karar verdik.

bugün çoğu kişi müziğinizi post-rock, space rock olarak etiketliyor. sizin etiketleri pek takmadığınızı biliyorum. müziğinizin içinde de çoğu türden unsurlar var, örneğin ilk kayıtlarınızda genelde rastlanılmayan hip hop beatleri yer alıyordu. peki yeni şarkıları yazarken soundunu neye göre belirliyorsunuz?

biz sadece şarkılarımıza uygun olabilecek en iyi tür ve soundları kullanarak müzik yapıyoruz. ve gerçekten de albümü yapmaya başlamadan önce hangi unsurları kullanırsak avantajlı oluruz diye düşünmüyoruz. bileşenlerin çoğu stüdyoda şarkıları kaydederken doğal bir şekilde ortaya çıkıyor.

ilk albümünüzü yayınlarken albümden pek beklentiniz olmadığını okumuştum. albümün adının da "the end of the beginning" oluşu bunu yansıtıyor gibi, özellikle seçilmiş bir isim miydi?

evet, o albüm ya bir son ya da yeni bir başlangıçtı. albüm isminin o andaki durumumuzu özetlediğini düşündük.

peki isminizin yayılmasına neden olan "all is violet, all is bright" sonrası albümlerden beklentileriniz neler oldu?

evet, çoğu insan "all is violet, all is bright" albümünün yayınlanmasından sonra bizden haberdar oldu. last.fm gibi sitelere baktığımızda albümünün popüler olduğunu farketmemiz de bizim için bir sürprizdi. beklentilerimiz ve değerlerimiz ise halen aynı, hala sevdiğimiz şarkıları yazıyoruz ve işe başladığımızdaki gibi şimdi de farklı bir şeyler yapmak için üzerimizde baskı yok.

"age of the fifth sun" albümüne kadar her albümde farklı tonlar ağırlıktaydı. bu albümünüzde ise sound olarak belirli bir konsept yok. daha çok bir harman söz konusu gibi. bu albümde belli bir sound konseptinden neden vazgeçtiniz?

bu tam olarak doğru değil. "age of the fifth sun" esasen elektronik bir albüm, ve diğer tüm albümlerimiz gibi sound konseptinden ziyade iyi şarkılara, melodilere odaklanan bir albüm.

yaptığınız müzik filmlerde kullanılmaya müsait. ileriki dönemde soundtrack hazırlamak gibi bir düşünceniz var mı?

belki. şarkılarımız çoğu bağımsız filmde kullanıldı. hatta amerika'da "the walking dead" dizisinin tanıtımında da yer aldı. gelecekte de film müziği yapma olayına açık olacağız.

en sevdiğim albümler arasında yer alan, balmorhea'nın sizin albümünüze gönderme yaptığını düşündüğüm "all is wild, all is silent" albümünü dinlediniz mi?

hayır, gruptan ve albümden haberdar değilim. ancak dinlemek için çaba sarfedeceğim.

peki konserlerde setlistte ağırlığı hangi parçalara veriyorsunuz? elektronik mi yoksa organik mi?

her ikisi de. canlı çaldığımız tüm şarkıları 4 kişilik bir grubun çalabileceği şekilde yeniden düzenliyoruz.

konserlerde kullandığınız görüntüleri neye göre seçiyorsunuz?

görseller eşsiz bir atmosfer yaratmak ve şarkıların kıymetini arttırmak için var. yeni konserlerimiz ise tamamen görsel konseptlerin karışımından oluşuyor. ancak konserin tümünde de görseller yok, görsel şovumuz hem ışıklar, hem de efektlerin karışımından ibaret.

türkiye'deki konserlerde görsel şovlar da olacak mı?

evet, oradaki konserlerimizde de görsel şov olacak.

2007'deki barışa rock festivalinde çalmıştınız ve bu sizin yer aldığınız büyük festivallerden biriydi. bu nedenle istanbul'un sizin için ayrı bir yeri var sanırım. yanılıyor muyum?

evet, o türkiye'deki ilk konserimizdi. o zaman ücretsiz olarak festivalde çalmaya karar verdik ve bu kesinlikle daha çok tanınmamıza yardımcı oldu. ve o konser hepimiz için kesinlikle özel bir andı.

son olarak buraya gelmeden önce giaa dinleyicilerine iletmek istediğiniz bir şey var mı? izmir'de görüşmek üzere!

elbette, izmir'deki tüm fanlarımıza bütün albümlerimizden beklenen şarkıları çalmayı dört gözle bekliyoruz. ve her zaman olduğu gibi duygularımızı özgürce ifade edeceğiz!

röportaj: k.a.
şubat 2011