kristin asbjørnsen: "melodiler arası bir seyyah"

sanıyorum çoğumuz kristin asbjørnsen ismiyle bent hamer'ın 2005 tarihli filmi "factotum" sayesinde tanıştık. bukowski ile ilgili yapılan filmlerin arasında ayrı bir yere koyduğum "factotum"'u özel kılan noktalardan biri de filmin soundtrackiydi. bukowski'nin şiirlerinden yola çıkarak filme müziğiyle katkıda bulunan kristin asbjørnsen ve grubu dadafon, o tarihten bu yana hep ilgimi çekti. daha önce bir başka projede röportaj yapmak için temasa geçtiğim asbjørnsen ile rötarlı olarak söyleşebildik. kendi adıma çok keyif aldığım bir röportaj oldu, umarım siz de beğenirsiniz.

merhaba kristin, nasılsın? bugün neler yaptın?

çok iyiyim, teşekkürler. bu gece berlin'den sağ salim dönüş yaptım. dün advent töreninin (christmas'tan 4 hafta öncesi yapılan kutlamalar - koray) bir parçası olarak brandenburger tor'da çalmıştım. bugün ise yeni yıldaki konserlerimi organize etmekle meşgulüm. bu konserler fransa, almanya ve umarım istanbul'da olacak.

peki, röportaja yeni albümünüzle başlayalım. "wayfaring stranger", gospel ve afro müziğin etkileri hissedilen başarılı bir albümdü. bu albümünüzde yine aynı müziğin etkilerini görmek mümkün. ayrıca bazı parçalarda kuzey afrika ve orta doğu müziğinden esintileri de hissedebiliyorum (örneğin "afloat"). coğrafyalar arası yolculuk eden yabancı kimliğiniz devam ediyor, yanılıyor muyum?

müziğimde çok farklı elementler duyduğun için çok memnunum. insanlar benim müziğime çok farklı açılardan yaklaşıyorlar. benim için durum, yapabileceğim en iyi müziği yapmaya çalışmaktan ibaret. müzisyenlerim de ben de pek çok değişik müzik türünden ilham alıyoruz.

yeni albümümde şarkıları piyano ile yaptım ve albüm daha fazla ozan geleneğine bağlı kaldım. ancak senin de albümde hissettiğin gibi çeşitli akımlar bulunuyor. albümdeki düzenlemeler daha önceki çalıştığım ruhani materyallerden esinlenerek hazırlandı. bu materyallere referans olarak da uzun zamandır beraber çalıştığım tord gustavsen ile önceki çalışmalarım olan factotum soundtracki ve dadafon'u gösterebilirim.

"the night shines like the day" önceki albüme göre çok daha fazla melodi barındırıyor ve daha çok jazz temelleri üzerine kurulu. bu yapının oluşmasında albümde tuzu olan müzisyenlerin payı ne kadar?

şarkıları piyanom ile yaptım. ancak müzik, kendi içerisinde gelişerek çok belirgin bir grup sounduna sahip oldu. mesela ngoni/konting'in (bir batı afrika gitar enstrumanı) sesini doğrudan duyabiliyorum ha keza yıllardır benim için oldukça önemli olan müzisyenlerin yarattığı soundu da. müziğimin bu kadar güzel olmasına katkıda bulunan müzisyen arkadaşlarıma çok minnettarım. albümün soundunun daha fazla veya daha az jazz olmasını üzerinde çalışırken hiç düşünmemiştim, önemli olan nokta şarkıları destekleyecek en iyi yolu araştırmaktı. düzenlemeler ve yeni yaklaşımlar keşfetmek üzerinde hepimiz fazlasıyla çalıştık. sonunda da şarkılar, müzisyenler arasında neşeli etkileşimle beraber güzel tonlara ve zengin bir dokuya sahip oldu.

şarkıların doğduğu haldeki gibi basitliği ve sıcak samimiyetini koruması oldukça önemliydi. ancak aynı zamanda şarkılarımın dans edilebilir ve duygulu bir şekilde akıyor olmasını da istedim.

ayrıca size "moment" adlı parçada norveç müziğinin önemli isimlerinden nils petter molvaer eşlik etmiş. bu, sizin adınıza oldukça keyifli ve önemli olmalı?

ben nils petter'in müziği yorumlamasına ve müziğe olan yaklaşımına aşırı derecede düşkünüm. onun soundu beni çok etkiliyor. "moment" için beraber çalışırken trompetinin şarkıya olan katkısını ve şarkıyı ne kadar harika bir hale getirdiğini duydum. bu çalışmanın bir parçası olmak istediği için çok mutluyum.

yeni şarkılar yazmaya başladınız mı?

şu sıralar “the night shines like the day” albümümün turnesinin ortasındayım. gelecek yıl repartuarımı karıştıracağım, ilahileri kendi şarkılarımla birleştireceğim. yeni şarkılar üzerinde yavaşça çalışıyorum, bu nedenle de yeni albümümün çıkması zaman alacak.

önceki çalışmalarınızda walt whitman, charles bukowski ve çeşitli norveçli yazarların şiirlerini kullandınız. "the night shines like the day" albümünüzde ise tüm sözler size ait. harika müziğinizi tamamlayan sözleri yazarken nelerden ilham alıyorsunuz?

“the night shines like the day”, tüm liriklerini benim yazdığım ilk albümüm. söz yazma aşaması zorlu ancak verimli bir süreçti. müzikle şarkılar arasında call and response tekniğini denedim. bazen bu birkaç sözcükle başladı ve sonra piyanonun başında otururken melodiler ve armoniler yaratırken bir anda lirikler yazmaya başladım. çok yaratıcı bir diyalog oldu. albümüm umudun yolculuğu, hayatın dönüşen ve kuşatan anlarından ibaret. ve sözler aşkın kuvvetli etkilerini taşımakta.

batı afrika ve de özellikle mali müziğinden hoşlandığınızı ve şarkılarında bu coğrafyadan esintiler sunduğunuzu biliyorum. norveç'e oldukça uzak olan bu bölgenin müziğinde sizi çeken şeyler neler? örneğin ben ali farka toure'nin ry cooder ile beraber yaptığı "talking timbuktu" albümünü çok seviyorum. albümdeki ezgilerin toure'nin sesiyle olan uyumu bence mükemmel.

evet, "talking timbuktu" gerçekten de mükemmel bir albüm. ve insanları mali müziğine çeken bir albüm.

beni mali müziğine çeken ise malili şarkıcılardı. bundan 10 yıl önce, norveç'te bir festivalde kandia kouyate'yi keşfettim ve bir an önce mali'ye gitmem gerektiğini anladım. o konserden 2 ay sonra tek başıma mali'ye gittim. ve daha sonra orada 5 sefer daha bulundum. mali, çok farklı müzik türlerine ve çok farklı şarkı söyleme yaklaşımlarına sahip bir ülke. ayrıca mali'nin zengin dokuya ve insanı mantra türü moda sokabilecek motivasyona sahip müziğini çok seviyorum. ngoni ise favori enstrumanım.

nymark collective ile beraber bessie smith şarkılarını seslendirmiştiniz. 2 sene önce konserler verdiniz ve bu konserler bir albüm haline geldi. peki bu konser fikri nereden doğdu?

molde uluslararası jazz festivali, 2005 yılında nymark collective ve beni bessie smith üzerine özel bir proje için davet etmişti. 2 yıl sonrasında ise beraber birkaç konser verdik ve bunları kaydettik. canlı kayıtlara sahip olduğumuz için çok mutluyduk. daha sonra da bu kayıtlardan bir albüm yapmaya karar verdik. bu şarkılara ve orkestraya gerçekten de çok düşkünüm.

peki ileriki dönemde sizin müzikal yaşamınıza yön veren isimlerden olan ruth reese anısına benzer bir proje yapmayı düşünüyor musunuz?

büyük sanatçı ruth reese'den bana çok fazla ilahi sayfaları miras kaldı. onunla 20 yıl öncesinde buluşmak benim için oldukça önemliydi. “wayfaring stranger – a spiritual songbook” albümümde eski afro-amerikan ilahileri kendim yorumlayarak bu mirası sonuçlandırdım. sanıyorum günün birinde yeni bir ilahi albümü daha kaydedeceğim, şu anda da konserlerimde yeni ilahileri çalıyorum.

önceki gruplarınızdan kvitretten jazz sounduna, dadafon ise jazz, rock ve folk öğelerini harmanlayan bir sounda sahipti. ayrıca bir diğer grubunuz krøyt'un müziği ise ambient havasındaydı. şu anda ise çoğu müzikten ilham alan bir soundunuz var. dinlediğiniz şeyler çok farklı türde olmalı?

evet, çok farklı müzikler dinliyorum. kilisede gospel müzik, ilahi söyleyerek ve çoğu ozanı dinleyerek büyüdüm. daha sonra çağdaş jazz üzerine eğitim aldım ve son yıllarda ise çok fazla batı afrika müziği dinlemekteyim. şu günlerde ise omo sangare ve nahawia doumbia dinliyorum.

son birkaç yıldır dadafon'dan haber alamıyoruz. dadafon'la çalışmaya devam etmeyeceksiniz sanırım?

şu sıralar tamamen solo kariyerime odaklanmış durumdayım. ancak bazı konserlerimde 2 dadafon şarkısı söylüyorum. şu anda gitaristim olan jostein ansnes aynı zamanda dadafon'un da bir parçasıydı ve ikimiz beraber çoğu dadafon parçasını yaptık. ikimiz de dadafon soundu ve enerjisini yeni projelerimde de devam ettirdiğimizi hissediyoruz.

sizinle ilgili dikkatimi çeken bir diğer nokta ise kilise ve katedrallerde konser veriyor olmanız. bu deneyimlerden bize biraz bahsedebilir misiniz?

çeşitli yerlerde konser vermeyi çok seviyorum. ilahi gibi materyalleri davet edildiğim küçük kilise, katedral, jazz kulüpleri, rock festivalleri gibi çeşitli yerlerde icra etmek gerçekten de harika. kiliseleri, kutsallığı, tarihe sahip oluşu ve çok yıllık yaşam bilgeliğine sahip oluşu nedeniyle seviyorum. ayrıca hayatı ifade eden seyahat şarkılarımın bu ortamlarda daha çok işlediğini düşünüyorum. benim ana projem her zaman kutsal bir yerde müzik yapmak.

"factotum" öncesinde bukowski ile pek içli dışlı olmadığınızı okudum. bu proje ortaya çıktığında bukowski'nin çoğu şiirini okumuşsunuz. peki aralarından "slow day" ile "i wish to weep"'i seçme nedenleriniz neler?

bukowski ile yolum, bent hamer'ın bana okumam için yolladığı şiirlerle kesişti. onu okumaya “what matter most is how well you walk true the fire” ("ateşin içinden ne denli iyi yürüdüğündür mesele" - bukowski'nin türkçeye "kimse bilmez ne çektiğimi" adı altında çevrilen kitabında yer almaktadır - koray) şiiriyle başladım. ve içerisinde bana kişisel olarak doğrudan nüfuz eden kısımlar buldum. şiirlerle uğraşmaya başladığımda ise şiirin beni etkilemesi ayrıca müzikal hale kolay gelebilmesi gerekiyordu. çoğu bukowski şiiri kolayca müziğe oturtulacak yapıda değil. bu nedenle de kısa cümlelere sahip olduğundan ve müzikal olarak beni hemen etkilediğinden bu ikisini tercih ettim. böylece kendi stilimi ve yorumumu soundtrack'e dahil etmiş oldum.

bent hamer, filmi için soundtracki kimin hazırlayacağını planlarken sesinizin 'kadın' tom waits ile janis joplin gibi olduğunu, chinaski'ninki gibi samimiyete ve atmosfere sahip olduğunu düşünmüş ve "işte bu" demiş. siz de ortaya harika bir iş çıkarttınız ve filmi güzel müziklerinizle süslediniz. ayrıca soundtrack albüm ile ben dahil çoğu dinleyiciyi kendinize çektiğinize inanıyorum. sizin açınızdan "factotum soundtrack" nasıl bir etki yarattı?

bent hamer'a beni bu soundtracki yapmam için fırsat verdiğinden çok çok minnettarım. bundan öncesinde hiç soundtrack albüm hazırlamamıştım ve bu, her ikimiz için de çok büyük bir riskti. şu anda ise pek çok insandan, müziğimi factotum ile keşfettiklerine dair tepkiler alıyorum ve bu bana çok şey ifade ediyor. uzun yıllardır müzik yapıyorum ve 15 tane yayınlanmış albüme sahibim ancak "factotum" bu çalışmalar içerisinde özel bir yere sahip oldu. ve en önemlisi "factotum"'u yaparkenki müzikal süreç, kendi müzikal yolculuğumda çok önemli. ilahilerle olan çalışmalarıma ve kendi şarkılarıma ilham verdi. kısacası "factotum"'u yapmak beni olgunlaştıran bir süreçti.

peki hamer'ın tom waits ile janis joplin yorumuna katılıyor musunuz? bu iki isimle aranız nasıl?

bent hamer'ın ne demek istediğini çok iyi anlıyorum ve bunun çok güzel bir kompliman olduğunu düşünüyorum. bu büyük sanatçılar, benim ne tür bir dünyaya ait olduğum duygusunu insanlara kolaylıkla gösterebilecek isimler. elbette her ikisini de sıklıkla dinliyorum ancak çoğunlukla batı afrikalı müzisyenleri dinlemekteyim.

film için müzik hazırlamanın zor bir iş olduğunu düşünüyorum. ancak siz bu zorluğu başarıyla atlattınız. peki ilerisi için bir soundtrack teklifi alırsanız bunu değerlendirir misiniz?

"factotum" için müzik yazmak benim için gerçekten de zorluydu. ancak bu süreçten çok fazla şey öğrendim. bu gerçekten ilham verici bir süreçti. kendimi genel olarak bir şarkı yazarı ve şarkıcı olarak görüyorum ancak günün birinde bir filme ekleyebileceğim hoş şeyler olduğunu hissettiğim zaman yine bir soundtrack yapabilirim.

bana nisan ayında bir festival kapsamında istanbul’da çalma olasılığından bahsetmiştiniz. gerek dadafon ile gerekse tek başınıza avrupa’nın pek çok yerinde konser verdiniz ancak sizi burada henüz izleyemedik. umarım aksilik olmaz, gelirsiniz ve şarkılarınızı beraber söyleriz.

nisan'da istanbul'a gelmeyi çok istiyorum. ruhani şarkılarım ve müzisyenlerimle beraber bunu dört gözle bekliyorum ;) söz konusu konser planı şu günlerde kesinleşecek ve seni bu konuyla ilgili haberdar edeceğim. daha önce hiç istanbul'a gelmedim ve duyduğum kadarıyla istanbul harika şehirlerden birisiymiş!

www.kristinsong.com
www.myspace.com/kristinasbjornsen

sorular: k.a.
aralık 2009

0 yorum: