müzik etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
müzik etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
0 com

lulu gainsbourg

serge gainsbourg, jane birkin ve kısmen de olsa charlotte gainsbourg ile beraber kana karışan melankoli oranını arttıran etmenlere aynı familyadan bir isim daha katıldı: lulu gainsbourg. kendisi serge'in caroline von paulus ile beraberliğinden olan oğlu. geçtiğimiz aylarda babasının şarkılarının kendine ait yorumlarından oluşan bir albüm yayınladı "from gainsbourg to lulu" adını taşıyan. albüm öyle bir çorba ki, tuzunu, biberini atan çok; iggy pop, johnny depp, scarlett johansson, marianne faithfull, rufus wainwright gibi isimler var. hal böyleyken leziz bir albüm olmuş. dinlerken yanına tatlandırıcı bir şeyler ister tabi, şarap gibi, viski gibi.

altta serge gainsbourg'un milyon defa dinlesem bıkmayacağım, 40 yılı deviren konsept albümünün en sevdiğim parçasının yorumu mevcut, tadına bakın:

0 com

jazzy weekend



the drift - "dark passage" // post-rock, post-jazz



trunks - "screaming idiots" // noise-rock, jazz



dale cooper quartet & the dictaphones - "eux exquis acrostole" // dark jazz
0 com

pazar güzellemesi

0 com

ege'nin iki yanı

rakıyı icat eden her kimse bu karışımın içine bir sihir katmış mıdır? zira muhabbetle beraber su gibi giden, aksine muhabbet olmayınca da tadı pek çıkmayan bir içki. var mıdır başka böyle bir örnek? aklımdan geçiriyorum, yok sanki. en iyi mezesi, başka bir dille pezevengi, muhabbet olan rakıyı tek başıma içmek durumunda kalınca eşlikçi olarak güzel, hatta kelimeyi doğru seçecek olursak, uygun bir müzik ihtiyacı hissediyorum. hüsnü şenlendirici'nin karşı kıyıdan trio chios ile beraber kaydettiği "ege'nin iki yanı" piyasaya çıktığından beri bu ihtiyacımı karşılayan bir albüm. hüsnü şenlendirici, laço tayfa döneminden beri müzik adına yaptıklarıyla ilgimi çeken bir isim. laço tayfa dönemi sonrası yakaladığı popülerlikle piyasaya uygun işler yapan şenlendirici'nin bu albümle tekrar o dönemini anımsatması ise benim için artı bir değer. bir başka değeri ise 30 senelik yaşamımı geçirdiğim ve köklerimi almış olduğum ege'nin her iki yanından esintiler sunuyor oluşu. şu an tuborg gold ile cilamı atarken bana afiyet, balığı yanaklarına, beynine kadar yiyenlere de selam olsun!

0 com

circadian eyes

circadian eyes, new york'un saratoga springs kazasında ikamet eden bryan collins'in tek kişilik müzikal projesi. okul yıllarında psikoloji dersinde günlük ritme dair bir derste ilgisini çeken circadian kelimesini yıllar sonra kendisine bir isim seçerken kullanarak bu adı oluşturmuş. ólafur arnalds, sigur rós, explosions in the sky, the tumbled sea gibi önemli isimlerin yaptığı müziklerden esinlenen collins'in şarkılarında da bu etkilere rastlıyoruz. hatta ólafur arnalds ve the tumbled sea'yi circadian eyes'ın soundu için birer referans olarak gösterebiliriz. geçtiğimiz sene içerisinde iki kısaçalar, iki de single yayınlayan bu tek kişilik bandonun müziğini biraz tarif edecek olursam; piyanoyu temel alan, yaylılar, davulun da katkıda bulunduğu ambient/soundscape diyebilirim. bunun yanında "i hope the fields remember us", "when we float", "what remains of our chalk road" gibi post-rock formunda parçalara da rastlıyoruz.

circadian eye, bilimadamlarınca insomnianın anahtarı olarak gösteriliyor. bu bağlamda bryan collins'in müziğini circadian eyes adı altında yapmayı tercih etmesi tesadüfi değil. gecenin sessizliğinde, uykuya yatmış ve rüyalar alemine geçiş yaparken iyi bir eşlikçi. kendisi çalışmalarını last.fm ve bandcamp sayfalarında ücretsiz olarak paylaştığını bildirip seçtiğim parçalarını sunayım.



5 com

ólafur arnalds istanbul'da

ne zamandır kendisinin "ljósið"iyle uykumdan uyanıp güne güzel başlıyordum. bu sabah kendi keyfime göre uyanıp bilgisayar başına geçtiğimde 10-11 şubat'ta salon iksv'ye uğrayacak olduğunu gördüm. şu an monitör karşısında sırıtıyorsam sebebi budur. altta ise 3 nisan 2010 tarihli pekin konserinin 70 dakikalık bir kaydı bulunuyor. konser öncesi etüd edilebilir.

0 com

grinderman - "evil"

nick cave'in yine aynı tayfayla yola çıkarak kurduğu grinderman, ilk albümünü yayınladığında benim aklımda şafaktan başka bir şey yoktu. o şafak eriyip bitip ben izmir'e döndükten sonra başucu albümü yapmıştım bunu. bol balladlı ilk albüm arkasından ikincisinin haberini aldığımda ise beklentilerimi aynı düzeyde tuttum. ancak bu "grinderman 2" nedense pek memnun edemedi beni. ya ben albümün moduna giremedim ya da albüm benim moduma bir türlü denk gelmedi. neyse, "grinderman 2"de yer alan "evil"ın klibi 5 gün önce yayınlandı. ilk albümdeki babuna, bu albümde ise kurt, kuş ve tanımlayamadığım bir yaratık eklendi. nick cave'e bu grubu kurma fikrinin aklına geldiği yer olan hayvanat bahçesine bir atıf mıdır acaba?

4 com

kara kış için şarkılar

bu sabah bir yandan masanın üzerinde açık duran kitap diğer yandan hemen yanına konuşlanmış bilgisayarla haşır neşirken bir anda evimin karşısında bulunan ilkokuldan yükselen çığlıklara kafamı kaldırdım ve pencereye yöneldim. kar yağıyordu. izmir'de pek alışkın değiliz bu olaya. yanılmıyorsam en son ben üniversitedeyken yağmıştı ve ben o gün miskinliğimden vazgeçemeyip okula gitmemiş , eğlenceyi kaçırmıştım. sonrasında çok uzaklarda, askerdeyken bir gece devriyesinde denk gelmiş, gecenin sessizliğinde üzerimi örten beyaz örtüyle huzur dolarak yürümüştüm bir süre. björk'ün karlı izlanda tepelerini arşınlarken duyduğu hazzı almıştım kendimce. çok değil, 10 dakika sürdü bugünkü şamata. tutmasını zaten beklemiyordum ama bu kadar kısa sürmesi de pek tatmin etmedi.

her mevsimin kendine ait şarkıları var, kara kışın da... benim için çalanı, söyleyeni, ismi değişiyor ancak bıraktıkları tad hep aynı. tiamat, björk, nick cave, tindersticks, balmorhea, sigur ros, the tumbled sea... uzar gider bu liste, durmak gerek. bugünlerde takıntım haline gelen bir diğer isim ise peter broderick. 1987 doğumlu broderick, yaşadığı hayata sığdırdığı yapıtlarla insanı kendisine hayran bırakacak türden bir sanatçı (diskografisine şuradan göz atılabilir). modern klasik müzik üzerine üretim yapan broderick'in sadece bu sene yayınladığı 5 kayıttan biri olan, eylül ayında yayınladığı "how they are" şu soğuk günlere eşlik edecek türden bir albüm. broderick'in piyanosu, gitarına sesiyle eşlik ettiği ve minimalizmin dibine vurduğu parçaların stüdyo kayıtları kameraya alınmış ve söz konusu videolar youtube'ta paylaşılmış durumda. albümde yer alan parçaların ismine tıklayıp videolarını izlemeniz mümkün. ben de kendi seçimimi buradan paylaşayım.

01. sideline
02. human eyeballs on toast
03. guilt's tune
04. when i'm gone
05. with a key
06. pulling the rain
07. hello to nils



0 com

bunun için bekliyorduk

şu hayatta hep terslikler üstüste gelecek değil ya. güzelliklerin de tadına bakabilmeliyiz peşin sıra. sabah kafamı yastıktan kaldırdığımda havanın daha aydınlanmamış olduğunu görünce bir an için yine erken uyandığım sanrısına kapıldım. elimi telefona atıp saate baktığımda ortalama kalkma zamanımın geldiğini fark ettim ve peşinden bilgisayarımın başına tünedim. amiina'nın 27 eylül'de yayınlayacağı yeni albümü "puzzle" öncesi çıkardığı 2. single olan "what are we waiting for?"u dinlemeye koyuldum. ya 1 ya da 2. parçada o karanlık gökyüzünden damlalar düşmeye başladı canım izmir'ime ve resmen şarkıyla birbirini tamamladı.

şu ana kadar enstrumental şarkılar sunan amiina, yeni albümü için yayınladığı 2 single'da da ingilizce söz içeren parçalar bulunmakta: "over & again" ve "what are we waiting for?". her iki parça da grubun dreamy müziğini dinlemeye alışmış kulaklar için gayet tatminkar. özellikle bu yeni parçanın çok başarılı olduğunu ve grup için bir basamak taşı niteliğinde olduğunu söyleyebilirim. vokaller grubun alışkın olduğumuz müziğine çok güzel oturmuş ve uyumu yakalamış. buyrun siz de dinleyin.

0 com

mouse on the keys

geçen zamanın müzik üzerindeki etkileri tartışılmaz. teknolojinin getirdiği avantajların yanı sıra müzisyenlerin kendilerini ve onlara öncülük eden isimleri aşma gayreti, yeni yollara sapma ve özgünlüğü yakalama uğraşı bu farkı yaratan faktörler. farklı yönlere sapma hadisesi ise dün saf halini dilediğimiz bir türü başka türlere ait elemanlarla füzyonlamaktan geçiyor genelde. çıkan ürün kulakları tatmin edebiliyorsa ne ala.

son zamanlarda post rock'ı ambient, elektronik unsurlarla harmanlayan gruplarla haşır neşirim. daha önce adını duymadığım, piyasaya yeni adım atan grupların albümlerini dinlemekle geçiyor vaktim. dinlediklerim arasında daha sonra tekrar ve bolca dinlemek üzere kenara koyduğum albümleri keşfetmek, o müziği yapan müzisyenler kadar beni de mutlu ediyor. bu dönemde rastladığım gruplardan biri de mouse on the keys. adını manidar kılacak şekilde 2 piyano/klavye ve 1 davuldan oluşan bu trio, post rock ile jazz'ı füzyonlamaya gönül vermiş. grubun sayfasındaki bilgilere bakılacak olursa geçmişte jazz, funk, hip hop gibi türlere bulaşmış olan müzisyenlerin bu 3 enstrumanla 90'ların amerikan posthardcore'uyla modern klasik/jazz ve elektronik dans müziği üzerine eğildiğini görüyoruz. geçtiğimiz sene yayınladıkları debut albüm "an anxious object", ilk başta göze garip gelebilecek bu harmanı merak eden bünyeler için güzel bir örnek. altta paylaştığım video ise albümden favorim olan ve diğerlerine göre öne çıkan "spectres de mouse"a ait. farklı tatlar sevenler için birebir!


2 com

gecenin sesi

müzik güzel şey. hele içine daha da girip hayatın her dakikasını müzikle doldurmaya, anları kulaklıktan/hoparlörden çıkan melodilerle anlamlandırmaya çalışınca daha da güzel. arkadaşlarla takılırken, içerken, sevişirken, uykuya dalarken, yolda giderken... her ana gidecek melodiler var şu hayatta. replikas, her ne kadar "hiçbir şey gece kadar rahatsız etmiyor" dese de sakin bir gece, sessiz bir gece huzurun tam ortasıdır benim için. mark lanegan ile isobel campbell ortaklığının üçüncü ürünü olan "hawk", ikilinin önceki albümleri gibi tam geceye uyacak türden bir albüm. hafif bir esinti, kadehte viski, kulaklarda lanegan'ın şahsına münhasır sesi. daha ne olsun!

kapağına kurban olduğum "hawk"ın 2. sırasında yer alan "you won't let me down again"a ait klibi altta izleyebilirsiniz. içinde yol geçen görüntüleri ölesiye sevdiğimi daha önce söylemiş miydim?

0 com

yaz tribi

yazın tüm boşluğunu, sıkıcılığını dolduracak hatta anlamlandıracak bir albüm bu ayın başında best coast'tan geldi: "crazy for you". müziği için beach rock etiketini yapıştırmışlar ancak ekşi'de de karaladığım üzere beach rock nedir ne değildir çözebilmiş değilim. last.fm'den ve dinlediklerim kadarından garage pop yaftasını daha uygun buldum kendimce. yazın sıcağını hissettirecek türden soundu, basit ve inceden tembelliğe göz kırpan şarkı sözleri ve bethany'nin şirin mi şirin kedisiyle çok sevdim bu albümü. bu yazın, belki de senenin kazancıdır benim için.


0 com

müziğin ev hali

this is the kit, paris'te yaşayan bir ingiliz olan kate stables'ın solo projesi. ilk video 2008'de yayınladığı ilk albüm "krulle bol"da yer alan "birchwood beaker". albümdeki favorilerimden biri. ev ortamında morningstar projesini paylaştığı jesse vernon ve şirin bir ufaklık eşlik ediyor kendisine. altındaki video ise ekim ayında dreamboat records etiketiyle piyasaya çıkacak yeni albümü "wriggle out the restless"ın kapanış parçası "moon". yine aynı ekip bu sefer eş dosta çalmış şarkıyı. seviyorum böyle samimiyet kokan videoları.



0 com

goldmund'dan yeni albüm

kısa bir süre öncesine kadar müzikal çalışmalarını helios adı altında yürüten keith kenniff'in son birkaç yıldır yürüttüğü yeni projesi goldmund önümüzdeki ay yeni meyvesini verecek. "corduroy road", "two point discrimination" ve "the malady of elegance" sonrası 23 ağustos'ta diskografisine "famous places" adını taşıyan albümü ekleyecek olan goldmund önümüzdeki ay albümde yer alan "brown creek" için bir promo videosu yayınlamış. görünüşe bakılırsa kenniff, yine piyanosuyla yaşadığımız günlere bir soundtrack tadında eşlik edecek.

0 com

grinderman - "heathen child" (yeni şarkı)

grinderman'in 6 eylül'de çıkacak single'ı "heathen child"a adını veren parça dün grup tarafından nette paylaşılmıştı. şarkı beklediğim tadda. daha çok ilk albüm ve az biraz da bad seeds'le olan son albüm "dig lazarus dig" ayarında; kirli ve güzel! ayrıca bu albümde de nick cave'in bizi tokat manyağı yapacağının habercisi.

0 com

pazar günü müziği

çoğu kişi pazar gününü sevmez, pazartesiye bağlandığı için. benim için durum farklı, seviyorum bu günü. geç uyanma fırsatı, keyifli sabah kahvaltıları, taşıdığı piknik potansiyeli, evin içinde veya dışarda aylakça takılma lüksü olabilir bana bu güne karşı sempati duymamı sağlayan. belki de senelerce pazar günü çalıştığımdan bu günün keyfine hasret kalmışlığım da bir başka neden olabilir. günün keyfini arttıracak önemli noktalardan birisi de elbette müzik. bu noktada kings of convenience, seabear, múm gibi gruplar ilaç niyetine benim için.

tesadüfün iğne deliği, bu sabah bloglarda takılırken rastladığım the greenland choir de bu ihtiyaca cevap verebilecek türden şarkılar yapan bir grup. saydığım üç gruba da yakın bir çizgide; oldukça sakin vokaller ve buna eşlik eden gitar tonları, piyano, glockenspiel ve melodikadan yayılan melodiler. kısacası insana huzur verebilecek her şey. the greenland choir'in şu ana kadar yayınladığı tek kayıt 2 sene önce çıkardığı 6 parçadan oluşan "we shall indeed turn dizzy then..." ep'si. devamı şu ana kadar neden gelmemiş merak konusu. last.fm, facebook üzerindeki profillerine bakılacak olursa da iyi zevke sahip müzikseverler tarafından keşfedilmeyi bekliyor gibiler. altta richard hunter tarafından çekilen klibi izlemeniz mümkün. ep'de de yer alan "the neptune song part ii"'nin klibinde sevimli bir panda kendi salonunda gidemediği uzayı yaratıyor ve kendi kendine eğleniyor. şarkıya yakışır şirinlikte bir klip. ingiliz grubun diğer şarkılarına kulak vermek içinse myspace adresi bir tık ötenizde: http://www.myspace.com/thegreenlandchoir



0 com

tindersticks yeniden istanbul'da

neredeyse her albüm sonrası istanbul'a uğramayı ihmal etmeyen ingiliz grup, 20-21 eylül tarihlerinde iki gece üst üste babylon'da sahne alacak. grubun web sitesinde yer alan bilgiye göre biletler 13 temmuz'dan itibaren satışa çıkacak. bu sefer bari izleyeyim istiyorum. allta ise son albüm "falling down a mountain"dan ilk öne sürülen parça: "black smoke".

0 com

antony and the johnsons'dan yeni albüm

antony and the johnsons, "swanlights" adını taşıyan yeni stüdyo albümünü ekim'in 4'ünde piyasaya sürüyor. içerisinde 11 parçayı barındıran albümün bir diğer artısı ise özel baskısında 155 sayfalık bir kitabın bulunması. kitapta, vokalist antony hegarty'nin çizimleri, kolajları, yazıları ve fotoğrafları yer alıyor. özel baskıyla ilgili bir diğer önemli ayrıntı ise albümde de yer alan "flétta" adlı parçaya björk ile beraber yapılan düet. ikili daha önce björk'ün an itibarıyla son stüdyo albümü "volta"da "dull flame of desire"ı seslendirmişti. o projeden önce uzun bir zamandır antony ile beraber çalışmak istediğini söyleyen björk'ün bu şarkıya katkılarını şimdiden merak ediyorum doğrusu.

ikinci albüm "i am a bird now"ı yaralayıcı, ardılı "the crying light"ı sadeliğin başyapıtı olarak nitelendirildiği bültende "swanlights" için grubun en geniş çaptaki duygusal çalışması olduğu belirtiliyor. öyle gözüküyor ki sonbaharı hissettiğimiz ilk günlere "swanlights" damgasını vuracak. ayrıca albümün kapağına hasta oldum!
0 com

seabear - "wolfboy"

sevdiğim gruplardan sevdiğim parçaları akustik olarak dinlemek daha da keyif veriyor bana. hele akustik icralar eğer doğanın ortasındaysa daha da keyiflendiriyor. deftones'un "music in high places: live in hawaii" videosunu buna en güzel örnek olarak verebilirim. az önce facebook'ta seabear'ın paylaştığı video da tam bu hesap. geçtiğimiz ay hollanda'nın uthrecht şehrinde "the canal sessions" adlı yapımın konuğu olmuşlar. "wolfboy", "leafmask" ve "arms"ı seslendirmişler. bir botun üzerinde, kanalı arşınlıyorlar. ortama bayıldım, ve tabi videoya da. aralarından pek sevdiğim "wolfboy"u paylaşayım dedim. diğer parçaların yanı sıra oi va voi, coparck ile yaptıkları aynı formattaki çalışmaları http://thecanalsessions.com adresinden izleyebilirsiniz.

0 com

heathern child

grinderman'in yeni albümünün çıkacağından önceki ay bahsetmiştim. şimdiki mevzu ise dumanı üzerinde. yeni albümden ilk single olan "heathern child"ın 30 ağustos'ta piyasaya sürüleceği açıklandı. şarkının klibini ise uzun süredir nick cave ile ortak çalışan; "the road", "the proposition" filmlerinin yönetmenliğini yapan john hillcoat üstlendi. klibin trailerını şuradan izlemek mümkün.