0 com

can çelikutku'dan satılık özgürlük

"satılık özgürlük" adını taşıyan ve can çelikutku'nun fotoğraflarının oluşturduğu sergi 3-6 mayıs tarihleri arasında alsancak'taki tarihi havagazı fabrika'sında olacak. serginin açılışı 3 mayıs saat 14'te yapılacak.
0 com

4. uluslararası işçi filmleri festivali

4. uluslararası işçi filmleri festivali 2 mayıs'ta izmir'de start alıyor. melike demirağ'ın açılış gününde konser vereceği festivalde çeşitli ülkelerden kısa ve uzun metrajlı filmler gösterime girecek. tüm gösterimlerin ücretsiz olacağı festivalin programı için buradan buyrun.
0 com

martyrs yarın gösterime giriyor

fransız sinemasının son dönemdeki en şiddet içeren filmlerinden olan "martyrs" yarın sinemalarımızda gösterime giriyor. "işkence tarikatı" adı altında gösterilecek filmin adı filmle alakalı olsa da orijinali olan "tanıklar" daha fazla anlam katıyor filme. film adlarını çevirme konusundaki başarımız yadsınamaz gerçi.

yarından itibaren film hakkında pek fikri olmadan salona girenler yarısına bile dayanamadan çıkabilir, salon çıkışı suratlarını görmek isterdim. benzer konu bir zamanlar gaspar noe'nin "irreversible"'ında yaşanmıştı. anılar işte...
0 com

duman izmir'de

yeni albümündeki bir şarkısının sözleri çeşitli platformlarda hararetle tartışıladursun grup albüm sonrası konserlerine devam ediyor. 2 mayıs akşamı izmir fuar açıkhava tiyatrosu'nda sahne alacak grup yeni albümünden parçalarla sevenlerini coşturacak. eğer hala bilet almadıysanız 34 tl ederindeki biletler biletix'te.
0 com

playground

bir önceki postta "tribeca film festivali" demişken devamını getireyim dedim. libby spears yönetmenliğinde çekilen "playground" belgeseli tüm dünya tarafından konuşuluyor. 11-12 yaşındaki kızların bile fahişe olarak kabul edildiği bu dönemde, hayat kadınlarına yakından bakan ve cesur bir şekilde ele alındığı için büyük alkış toplayan "playground" önümüzdeki günlerde pek çok yerde vizyona girecek.
0 com

love the beast

avusturalyalı yakışıklı aktör eric bana, 25 yıl önce satın aldığı "ford gt falcon coupe" marka arabasına duyduğu sevgiyi "love the beast" adı altında bir belgesel haline getirdi ve "tribeca film festivali"ne katıldı. aktörlüğünün yanısıra gerçek bir yarışçı olan eric bana, avusturalya'da gerçekleştirdiği yarışlarda başına gelen kazaları da belgesele katıp, arabasının ailesinin bir parçası olduğunu ekliyor. hayır erkeklerin araba ve futbol aşkını bilirdim ama bu kadarına da pes. hatta aklıma gelmişken ekleyeyim;

"bir erkek yanındaki bayana arabanın kapısını açıyorsa ya araba yenidir ya da yanındaki bayan."
0 com

2. albüm sonbaharda

jared leto'nun solisti olduğu 30 second to mars grubu yeni albüm için kolları sıvamış. albüm, grubun "a beautiful life" isimli ilk albümünden sonra, ikinci albümü olma özelliği taşıyor. albümün prodüktörlüğünü ise u2, nine inch nails, the smashing pumpkins gibi isimlerle çalışmış olan flood üstlenmiş. kayıtları los angeles'ta devam eden albüm sonbaharda çıkacak.
0 com

wall street 2 geliyor

oliver stone'un 1983 yılında çektiği, başrollerinde michael douglas, charlie sheen ve daryl hannah'nın yer aldığı "wall street" isimli filmi, yeniden beyazperdeye uyarlanıyor. bu filmle michael douglas "en iyi erkek oyuncu" oscar'ı kazanırken, filmin yardımcı kadın oyuncusu daryl hannah "en kötü yardımcı kadın oyuncu" razzie'sini almıştı. yönetmenin oliver stone olacağı filmin başrolünde yine michael douglas yer alacak.
0 com

lilly allen putin'e gıcık

ingilizlerin tombik şarkıcısı lilly allen, 2007'de konser vermek için gittiği saint petersburg'da konserinin putin yüzünden son dakikada iptal olduğunu ve bu nedenle de putin'e kıl kaptığını belirtmiş. konserin iptal olma nedeni ise putin'in konser mekanının birkaç yüz metre ilerisinde boks mücadelesi izlemesi ve bu nedenle de güvenliğin yetersiz oluşuymuş.
0 com

ve "relapse"'tan ilk parça

burçin albümle ilgili haberi vermişken ben de ardından albümden yayınlanan ilk parçayı sunayım dedim:

0 com

nirvana'dan konser dvd'si

nirvana'nın 1993'teki reading festivali'nde verdiği efsanevi konser dvd kutusunun içerisinde evlerimize kadar gelecek. "life takes no prisoners" adını taşıyan dvd grubun festivalde çaldığı 27 parçayı içeriyor. 4 mayıs'ta satışa çıkacak dvd'de şu parçalar bulunuyor:

'the rose'/ 'ıntro'
'breed'
'drain you'
'aneurysm'
'school'
'sliver'
'ın bloom'
'come as you are'
'lithium'
'about a girl'
'tourette's'
'polly'
'lounge act'
'more than a feeling'/'smells like teen spirit'
'on a plain'
'negative creep'
'been a son'
'all apologies'
'blew'
'dumb'
'stay away'
'spank thru'
'love buzz'
'the money will roll right ın'
'd-7'
'territorial pissings'
'the star spangled banner'
0 com

relapse

eminem'in 18 mayısta raflarda yerini alacak olan 6. stüdyo albümü "relapse"nin şarkı listesi açıklandı. toplam 20 şarkıdan oluşan relapse'nin ilk single'ı ise "we made you" olarak belirlenmiş. işte tracklist:

01. dr. west (skit)
02. 3am
03. my mom
04. insane
05. bagpipes from baghdad
06. hello
07. tonya (skit)
08. same song & dance
09. we made you
10. medicine ball
11. paul (skit)
12. stay wide awake
13. old time's sake (feat. dr. dre)
14. must be the ganja
15. mr. mathers
16. deja vu
17. beautiful
18. crack a bottle (feat. dr. dre and 50 cent)
19. steve berman (skit)
20. underground/ken kaniff
0 com

milk (2008)

dustin lance black'in senaryosunu yazdığı, gus van sant'ın yönetmenliğini yaptığı filmin başrollerinde sean penn, james franco, emile hirsch, josh brolin, alison pill ve diego luna yer alıyor. "en iyi erkek oyuncu" ve "en iyi orjinal senaryo" dalında kazandığı oscarla beraber toplam 2 oscar sahibi olan filmin müziklerini daha çok tim burton filmlerinden tanıdığımız fakat gus van sant ile "to die for" ve "good will hunting"te de çalışan danny elfman hazırlamış. daha önce birçok kitaba ve belgesele ilham kaynağı olan harvey milk, sean penn'in kusursuz oyunculuğu ile birleşince kazandığı oscarlarla beraber adını tarihe yazdırmıştır. çekimleri san fransisco'da gerçekleşen filmde harvey milk'in gerçek hayattaki yaşayan arkadaşları da rol almışlardır.

film, san fransisco'ya taşınıp, gay haklarını savunmak için kolları sıvayan harvey milk'in biyografisi niteliğinde. milk'in 40. yaşına adım atacağı gece yakışıklı bir gayle tanışıp güzel bir gece geçirmesiyle başlayan hikaye, meclise girmek için büyük uğraşlar gösteren bir adamın hikayesi olarak devam ediyor. hiçbir zaman umudunu yitirmeyen milk, üçüncü girişiminde başarılı olur ve meclise girer. san fransisco valisi george moscone'un da desteğini alan milk, amerika'nın ilk gay hakları savunucusu olur ve halkın da büyük desteğini alır. fakat meclise girdikten 1 sene sonra yani 27 kasım 1978 günü suikaste kurban gider.

bir insan canlandırdığı karakteri sevebilir, ama bu kadar değil. ciddi anlamda rolü yaşayan sean penn'e buradan saygılarımı sunup, "eşcinselliği nasıl öğretiyorsunuz? fransızca gibi mi?" esprisi oldukça sağlamdı diyerek yazımı bitiriyorum. bu arada sean penn ve harvey milk benzemiyorlar mı allah aşkına?

0 com

pinhani izmir'de

vokalistlerinin askerden dönüşünden beri sahne almaya tam gaz devam eden pinhani'nin bu sefer ki durağı izmir. grup, bu akşam ve 1 mayıs akşamı bios bar'da sahne alacak. bu akşamın bilet fiyatı 15 tl, cuma akşamki konserin bedeli ise 20 tl. gidecek olanlara iyi eğlenceler.
0 com

lhasa'dan yeni albüm

meksika asıllı kanadalı sanatçı lhasa de sela yeni albümünü geçtiğimiz hafta piyasaya sürdü. ilk iki albümünde meksika ezgilerinin üzerine şakıdığı güzelim sesiyle içimizi ısıtan sanatçının 3. stüdyo albümü olma özelliğini taşıyan "lhasa" 12 parçadan oluşuyor. albümden ilk klip ise "rising"'e çekilmiş. alex mclean ve kathleen weldon'ın çizimlerinde oluşan video için buyurun:

0 com

"videodrome" yeniden çevrilecek

david cronenberg'in 83 tarihli korku filmi "videodrome" yeniden çevrilecek. universal yetkilileri senaryo işini daha evvel "scream 3", "the circle" ve "the brothers grimm" filmlerinin senaristliğini yapan ehren kruger'a teslim edip, senaryoyu az biraz yeniletecekmiş. işkence, cinsel istismar sahneleri sahnelerini içeren filmin yeniden çevriminde ise konsept güncellenicekmiş.

bu projede david cronenberg'in olması öngörülmüyor. şu sıralar kendisi tom cruise ve denzel washington'ın oynayacağı "the matarese circle" filmi ile meşgul.
0 com

rodriguez "machete"'i bitirecek

"planet terror"'u izleyenler mutlaka hatırlar, filmin başlarındaki trailer'lardan biri olan "machete" uzun metrajlı film haline getirilecek robert rodriguez tarafından. aslında bu proje "planet terror"'un hazırlanmasından beri var ancak rodriguez'in diğer projesi "shorts"'a daha fazla zaman ayırmasından dolayı rafta bekliyordu. kendisi yaz aylarında "machete" üzerine eğilecekmiş.

0 com

antares (2004)

bu sene "revanche" filmi ile benzer tadda olan "üç maymun"'u geride bırakan ancak heykeli kapamayan götz spielmann'ın "revanche"'de çıkardığı işi beğenmiş ve önceki filmlerini merak etmiştim. "antares", yine kendisinin yazdığı bir film. bu filmle de oscar aday adayı olmuş ancak finallere kalamamış. petra morzé, andreas patton, hary prinz, susanne wuest, dennis cubic, andreas kiendl filmde rol alan başlıca oyuncular.

spielmann, bu filmini 3 bölüme ayırmış ve her bölümde de bir çifti mercek altına almış. ilk bölümde bir hastanede doktor olarak görev yapan bir kadın ve hayli monoton bir şekilde yürüyen bir evlilik var. akşam yemeği esnasında schubert dinleyen, birbirlerine karşı anlayış ve saygı çerçevesi içerisinde hareket eden, kendilerine ve çocuklarına karşı sorumluluklarını bilen çiftin kadın olanı eşine karşı duyduğu tutkuyu yitirmiştir. ve bu da onu evin dışarısında arayışlara itmektedir. meslektaşı olması dışında hakkında başka bilgi sahibi olmadığımız bir adamla otel odalarında cinsel arzularını bastırmaktadır. eva, her ne kadar kocasına yeni bir aşka ihtiyacı olduğunu söyleyerek kendi vicdanını rahatlatma yoluna gitse de bu yabancı adamla olan ilişkisinden anlaşılacağı gibi aradığı yatakta sınırı olmayan fantazileri gerçekleştirmektir. (ilk bölüm için winterbottom'un "9 songs"'u bir referas olarak görülebilir)

eva'nın oturduğu bölgedeki alışveriş merkezinde kasiyer olarak olarak çalışan sonja'nın hikayesine zıplarız bir anda ve ikinci bölüm başlamış olur. sonja, göçmen olan erkek arkadaşını hamile olduğunu söylerek kandıran ve bu sayede elinde tutmayı arzulayan bir genç kadındır ve sevgilisini delicesine kıskanmaktadır. gerçi bu kıskançlık konusunda da haksız değildir. marco bir yandan sonja ile evlilik planları yaparken diğer yandan da kendisinden yaşça büyük olan bir kadınla daha ilişki yaşamaktadır. ve bu ilişkide de başrolü cinsellik oynamaktadır. marco'nun her akşam köpeği gezdirme bahanesiyle dışarıya çıkıp nicole'ün koynuna giriyor oluşu zamanla sonja'da kuşku uyandırır ve marco'yu takibe alır. öğrendiği acı gerçekle ise yıkılır.

üçüncü bölümde ise bu sefer mercek altında bir başka çift, nicole ve boşandığı eşi alfred vardır. alfred, eşinin kendisini istememesine rağmen ondan bir türlü kopmayan, daha önce pek de takmadığı işinde başarılı olmaya çalışıp eski eşinin gözüne girmeye çalışan biridir. ne var ki artık marco ile beraber olan nicole'ün gözü ne alfred'in aldığı arabada ne de hediyelerindedir. alfred ise kadının başka bir erkekle beraber oluşuna göz yummasına rağmen içindeki şiddeti bastıramayıp nicole'ün üzerine gitmektedir.

spielmann, üç ayrı bölümde anlattığı, aynı bloklarda yaşayan üç ayrı çiftin hayatını bir trafik kazasında kesiştirerek çıktığı yolculukta farklı sosyal tabakalardan olan üç çiftin aldatmaya karşı olan tepkilerini gözler önüne seriyor. ve bunu anlatırken de çıplaklığı ve cinselliği istediği gibi kullanmaktan da kaçınmıyor. "revanche"'in temposundan ve anlatımından zevk aldıysanız "antares" de sizi saracaktır.
0 com

pearl jam şarkıları cold case dizisinde

televizyonla pek alakam olmadığı için tv dünyasına dair gelişmelerden bihaberim. dizi mevzuları da buna dahil. bir amerikan dizisi olan "cold case" buralarda yayınlanır mı, takip edeni var mıdır bilmiyorum. ancak diziyle ilgili olan mevzu şöyle; dizinin mayıs ayı bölümlerinde pearl jam'in 16 parçası kullanılacakmış. ve parça seçimleri grubun 1991 tarihli ilk albümü "ten"'den olacakmış.
0 com

pink vs. britney yeniden

taklitçiliğinde sınır tanımayan dünün cici kızı britney spears, uzun bir aradan sonra pink'i yine sinirlendirmiş. pink'in geçtiğimiz sene çıkardığı 5. stüdyo albümü "funhouse"daki görselleri ve "who knew" klibinden de anlaşılabileceği gibi kullandığı sirk teması, britney spears'ın yeni albümü "circus" ile çakışınca ortalık kızışmış. mart ayı başında "circus turnesi"ne başlayan britney spears yüzünden yazın çıkacağı "funhouse turnesi"ndeki tüm konsepti değiştirmekle meşgul olan ve "bu sirk olayı sanırım bir trend haline geldi. sanırım ben turnem için başka bir yol tercih edeceğim. albümüm daha önce çıkmasına rağmen neden planlarını değiştiren ben oluyorum, onu da bilmiyorum" diyen pink ise çok kızgın. hadi bakalım, bidahaki albümde alır intikamını. (bkz: stupid girls)
0 com

üç maymun ödüle doymuyor

nuri bilge ceylan'ın ödüle doymayan "üç maymun"u, kuzey carolina'da düzenlenen "river run international film festivali"nde "en iyi film ödülü"nün sahibi oldu. jürisinde eric besner, jennifer chambers lynch, andrew o'hehir, michael kutza gibi isimlerin bulunduğu ve bu sene 7.si gerçekleştirilen festivalde "en iyi kadın oyuncu ödülü" ise filmin başrol oyuncularından hatice aslan'a verildi.
0 com

dans kamera istanbul/2. uluslarası dans filmleri festivali

ilki 2007 yılında düzenlenen "uluslararası dans filmleri festivali" bu sene 15 ekim-15 kasım tarihleri arasında gerçekleşecek. sinema ve dansı harmanlamayı amaçlayan "dans kamera istanbul/2. uluslarası dans filmleri festivali"nde yaratıcılığı kısıtlamamak adına konu veya tema sınırlaması getirilmedi fakat katılacak filmlerin 15 dakikadan uzun olmaması da istendi. festival süresince amerikalı dansçı, koreograf ve eğitmen loretta livingston'la beraber ingiliz koreograf ve eğitmen kelly hargraves de izleyenlerle beraber olacak. son başvuru tarihi 15 temmuz olan festival hakkında daha fazla bilgi için buradan buyrun.
1 com

black snake moan (2006)

craig brewer'ın kendi yazıp yönettiği film ilk bakışta kadrosuyla ön plana çıkıyor. şöyle bir bakarsak kimler var diye christina ricci, samuel l. jackson, justin timberlake, john cothran jr. isimlerini görüyoruz. christina ricci, enteresan bir hatun öyle aman aman bir cazibesi yok bana göre ama uzak da tutmuyor insanı kendisinden. "buffalo 66"'daki haliyle sevmişliğim vardır kendisini. vincent gallo'nun canlandırdığı ultra kaybeden billy brown'un tombik ruh eşiydi orada. daha sonra kendisinin de el attığı proje olan "prozac nation"'da gene "black snake moan"'dakine yakın bir şekilde psikolojik açıdan bitik bir hatunu canlandırıyordu. yine başrolde olan samuel l. jackson gibi güçlü bir isimle beraber çok iyi ikili olmuşlar. bu iki ismin yanına çıtır hatun milletinin favorilerinden olan justin timberlake'i süs olarak koyunca ortaya ilgi çeken kadroya sahip bir film oluyor.

christina ricci'nin canlandırdığı rae, çocuk yaşta tecavüze uğramıştır. bu olaya annesinin şahit olması ve onun hiçbir şey yapmaması rae'nin annesiyle bağlarının kopmasına neden olmuştur. evden kopuk yaşayan ve önüne gelen erkekle beraber olup onlardan tekme yiyen rae tam bir nemfomanyaktır. hayatta tutunduğu tek dal olan sevgilisi ronnie'nin birdenbire vatan borcu olayıyla cozutup askere gitme kararı almasıyla tamamen boşluğa düşer ve ondan önceki hayatına geri döner; alkol, uyuşturucu ve penis.

samuel l. jackson'ın bedeniyle hayat bulan lazarus ise ismiyle alakalı olarak dinine bağlı ve içerisinde tanrı sevgisi olan, kardeş gibi büyüdüğü vaiz reverend r. l. ile beraber takılan ancak çok sevdiği eşinin kendisini başka bir adam için terketmesiyle kanadı kırılmış, kasaba dışındaki küçük çiftlik evinde tek başına yaşayan biridir. bu koca adamla ilgili bir başka özellik ise eski bir blues müzisyeni olmasıdır. ne var ki hayata küstüğünden beri gitarını tozlu rafların arasında unutmuş bir zamanlar gitarından çıkan tınılarla inlettiği bara birkaç tek atmak için uğruyordur.


bu iki kayıp hayatın kesişmesi ise beklenenden çok farklı şekilde olmaz. rae, sevgilisinin yakın arkadaşı tarafından dövülür ve öldü sanılarak yolun kenarına atılır. lazarus ise o sabah kalktığında ilk iş olarak kendisini terk eden eşinin eşyalarını bir çöp torbasına doldurur ve çöpe atar. evine dönerken yolun kenarında yatmakta olan rae'yi farkeder. ve ona bakmak için evine alır. kendisini iyileştirirken yaptığı ufak çaplı araştırmada onun her önüne gelenin altına yatan bir kadın olduğunu öğrenir. ve bu düşmüş kadını kendi yöntemleriyle ıslah etmek ister. önce onu zincire vurur ancak bunun bir işe yaramayacağını farkedince ona muhtaç olduğu sevgiyi verir.

"black snake moan", bu iki karakter üzerinden yürüyen ve christina ricci ile samuel l. jackson'ın oyunculuklarıyla güç bulan bir film. öyleki justin timberlake gibi bir çaylak bile ortamda sırıtmıyor. fotoğraf tadındaki sahneleri ve birbirinden güzel parçalarıyla blues sosuna bandırılmış film, izleyenin hem gözüne hem de kulağına hitap ediyor.
0 com

tricky, one love fest'te

dün ortalıkta dolanan bir dedikoduydu trip hop'un en baba isimlerinden olan tricky'nin one love fest kadrosuna dahil olacağı. bugün ise bu dedikodu kesinlik kazandı ve tricky ilk defa ülkemizde sahne alacak. festival kadrosunda yer alan bir başka isim ise m83. shoegaze müziğin temsilcilerinden olan grup da one love da yer alacak. festivalde ayrıca ayça şen, yasemin mori, bora uzer, dearhead, jonny rock ve style-ist sahne alacak. festivalle ilgili tek olumsuz haber ise indirimli bilet döneminin geçmiş olması. biletix'te satılan biletlerin fiyatları şu an için 71.5 tl (tam) ve 45 tl (öğrenci). tam bilet almak yerine öğrenci bileti alıp içeri sızmayı denemeyin, yemiyorlar. kendimden biliyorum (:
0 com

tori amos'tan yeni klip

tori amos, 19 mayıs'ta çıkaracağı yeni albümü "abnormally attracted to sin"'den olan parçası "maybe california"'nın klibini dün sevenlerine sundu. ayrıca şarkıyı buradan legal ve beleş olarak indirebilirsiniz.

0 com

o şapkanın sıcaklığı bizi de ısıtsın artık

geçen sene çok da güzel olacaktı björk'ten iki gün sonra leonard cohen'i izlemek boğazın sularının kenarında. gerçi 3 günde iki taptığım ismi arka arkaya izlemeyi kaldırabilir miydim bilemiyorum. bu sene gene aynı tarihe randevu verilmiş, 5 ve 6 ağustos'a. iksv ile bkm ortak bir organizasyonla getirecek deniliyor babayı. basın bülteni dağıtılmış basına. mayıs'ın ilk haftası detaylar belli olurmuş. inanmak istiyorum artık.
0 com

the pixies arşivi elden geçiriyor

memleket topraklarında "where is my mind" diye sorulduğunda akla gelen ilk cevaplardan olan the pixies albümlerini tek tek elden geçirip yeni baskısını yapacak. 1986'dan 93'e kadar faal olan grup bilindiği üzere 2004'te yeniden bir araya gelmişti. 2004'ten bu yana herhangi bir kayda imza atmayan grup ilk dönem çıkardığı 4 albümü cd ve blue-ray formatına basıp piyasaya sürecekler. yeni albüm mevzusu hakkında ise tık yok.
0 com

eastern promises (2007)

david cronenberg öyle sıkı sıkıya takip ettiğim bir yönetmen olmasa da işlerine saygı duyar ve denk geldikçe de elden geçiririm çektiklerini. 10 sene öncesinde daha "matrix" rüzgarı ortalığı sallamadan önce kendisinin "existenz"'ini izlemiş ve "matrix"'ten daha fazla değer vermiştim bu fantastik filme. ardından ise filmografisinde geriye dönüş yaparak öteki amerika'nın en baba yazarlarından william seward burroughs'un efsane "naked lunch"'ının uyarlaması ve geçtiğimiz hafta aramızdan ayrılan j.g. ballard'ın öne çıkan romanlarından "crash"'ı beyazperdeye nasıl aktardığına tanıklık etmiştim. an itibarıyla son projesi olan "eastern promises"'da ise yine bir uyarlama filmi olan "a history violence" ile aynı çizgide gidip şiddet üzerine yoğunlaşmış. steven knight'ın yazdığı senaryo naomi watts, viggo mortensen, vincent cassel, armin mueller-stahl gibi usta isimlerin oyunculuklarıyla beyazperdeye aktarılmış.

londra'da bir hastanede ebelik yapan anna, hastaneye kaldırılan bir kadının doğumunda görev alır. ancak doğum sırasında kadın yaşamını yitirir. bu olay onu etkiler ve kadın hakkında merak ettiği konuları öğrenmek ister. kadının tuttuğu günlüğü eşyaları arasında bulur ve okumak için saklar. günlük rusça olduğu için amcasından bu konuda yardım ister fakat amcası bu konuda pek ilgili davranmayınca şehirdeki rus restoranının işletmecisi olan semyon'un kapısını çalar. bu tesadüf ise anna ile beraber yeraltına doğru bir yolculuğa çıkmamıza neden olur. günlüğü tercüme etmesi için yardım istediği semyon, günlüğü tutan genç rus kızı zorla alıkoyan ve onu yine işletmeciliğini yaptığı genelevde fahişe olarak çalıştıran, rus mafyası olan vor v zakone grubunun londra uzantısı olan adamdır. semyon ise anna'yı ilk başlarda potansiyel bir tehlike unsuru olarak görmese de anna'nın doğan bebek ve ölen kadın üzerine olan meraklı ve bir o kadar ısrarlı tutumunu sürdürmesiyle onu uyarma kararı alır ve oğlu kirill ile onun emrinde çalışan şöför nikolai'yi anna'nın üzerine salar. nikolai'nin anna ile yakınlaşmaya başlamasıyla da gerçek yüzlerin değişimine tanık oluruz.

dünyada nam salmış mafyalardan biri olan rus mafyasını ele alan cronenberg bir yandan da doğduğu topraklardan uzaklaşıp, para kazanma ve rahat bir yaşam kurma umudunu taşıyan ve bu umudu üzerine basılarak ezilen bir hayat kadınının dramını gözler önüne seriyor. yani mafya gibi erkeklerin dünyasına ait bir kavramı işlerken diğer yandan da bu organizasyonun içerisinde harcanmış bir hayat olan rus kızına anna'nın gözünden bakarak ortaya çift cinsiyetli bir film koymuş. rus aksanını yalayıp yutmuş olan viggo mortensen ve hayatta en çok kıskandığım erkeklerden biri olan vincent cassel çok şey katmış filme. oldukça sağlam bir hikaye, güçlü oyunculuklarla birleşince "eastern promises"'i seyredilir kılıyor.


4 com

ondskan (2003)

sayın futbol muhalifi geçen yazdan beri izle diyordu filmi. emule hazretleri dosyanın kaynağını olmadığını söyleyince ve film bir türlü inmeyince listeden siliyor, divxforever'da yeni bir sunumu olmadıkça da gündeme almıyordum. sonunda izleme fırsatı bulabildim iskandinav sinemasının son döneminin en güzel örneklerinden olan "ondskan"'ı. "evil" olarak ingilizceleştirilen film memleket sınırları içerisinde "şeytana karşı" adıyla gösterime girmiş. jan guillou'nun yarı otobiyografik olan romanından beyazperdeye aktarılan filmin yönetmenliğini mikael håfström yapmış. düzene çomak sokan erik ponti'yi andreas wilson canlandırırken kendisine henrik lundström, gustaf skarsgård, linda zilliacus, jesper salén eşlik etmiş.

erik ponti, babasını erken yaşta kaybetmiş, annesinin yeniden evlilik yapmasıyla üvey babanın egemenliği altında yaşayan bir lise öğrencisidir. evde üvey babasının gereksiz yere kendisine uyguladığı, işkence boyutuna varan şiddet, erik'i ev dışında şiddet uygulamaya yöneltmiştir. okuduğu lisede yaptığı kavgalardan birisinde sınırı fazlasıyla aşar ve karşısındakini öldüresiye döver. parlak öğrencilerden biri olarak gösterilmesine rağmen bu kavga üzerine okuldan atılır. kısıtlı şartlar altında yaşayan, evlendiği adamın oğluna vurduğu kırbaç seslerini piyanonun tuşlarına vurarak bastırmaya çalışan anne kendisinden fedakarlık yaparak erik'i başka bir şehirdeki yatılı okula gönderir.

yeni okuyacağı liseye gelerek hayatında yeni bir sayfa açmayı düşünen erik çok geçmeden işlerin o kadar da kolay olmayacağının farkına varır. yaşadığı evde üvey babanın egemenliği ve baskısını tadan erik bu sefer de yatılı okuldaki hiyerarşi duvarına çarpar. gittiği okul, okul yönetiminin öğrencilere teslim edildiği ve komuta kademesinde en üst sınıfta olan abilerin bulunduğu ve yeni gelenlerin sıkı bir şekilde baskı altında tutulduğu bir kurumdur. ayrıca sınıfsal ayrımlar da yaşanmaktadır. okula yeni kaydolan ve sınıfsal olarak her türlü alt basamakta olan erik ponti, okulun abilerinin yeni hedefidir ve onu da diğerleri gibi sindirmeye çalışacaklardır. erik ise annesinin zorlukla yolladığı bu liseyi olaysız bir şekilde bitirmek ister ve okuldan kovulmak en büyük korkusudur. ne var ki daha ilk günlerinde kendisine hissettirilen baskıları kendi sınıfındaki diğer çocuklar gibi kabullenmek istemez. ve tüm bu zulmü yapanlara kafa tutmaya başlar.

dışarıdan bakıldığında okulda hakim olan bu hiyerarşi insana abartılı gibi gelebilir ancak filmin dayandığı romanın yarı otobiyografik oluşu olayların gerçeklerden kopuk olduğunu göstermiyor. yatılı bir lisede okumuş olduğumdan dolayı söz konusu baskılar pek yabancı gelmedi bana. her yatılı okulda abiler yeni gelenler üzerinde hakimiyet kurmaya çalışır. filmde gördüğümüz raddeye varmasa da fiziksel şiddet uygulanır. ayrıca askerlikte de sıracılık/tertipçilik denilen mevzu da bu sisteme uyan bir örnektir. kıdem olarak eski olan öğrenciler veya askerler yeni gelenleri kontrol altında çalışarak (keyfi kontrol de buna dahil) okul yönetiminin veya rütbeli askerlerin işlerini kolaylaştırırlar. ancak "ondskan"'da okul yönetiminin bu hiyerarşiyi son derece meşrulaştırması filmi, diğer örneklerden bir adım öteye geçiriyor.

oda arkadaşı pierre'in sıradan bir öğrenci gibi davranmaya çalışarak baskılara teğet geçme çabasına katılmayan erik tüm abilere başkaldırırken hem kendi sınıfındakileri hem de filmi izleyeni arkasına alıyor. sınıfsal ayrımın da kullanılarak yaratıldığı bu düzenin tekerine çomak sokan erik, tüm bu mücadelesi yalnız olmasına rağmen karşısındakilere diz çöktürmeyi başarıyor ve izleyenin gözünde bir kahraman haline geliyor.

konusunun yanı sıra göze hoş gelen anlatımı ve klasik müzik parçalarıyla bezeli olan "ondskan" "en iyi yabancı film" dalında oscar'a aday olmuş ancak heykeli kucaklayamamıştı. eğer henüz seyretmediyseniz, izlenecekler listenize eklemenizde fayda var.
0 com

rachel getting married (2008)

jenny lumet'in senaryosunu yazdığı, the silence of the lambs ile kendini tanıtan jonathan demme'in yönetmenliğini yaptığı filmin başrollerinde anne hathaway, rosemarie dewitt, sebastian stan, roslyn ruff, anna deavere smith ve anisa george yer alıyor. anne hathaway'in "en iyi kadın oyuncu" dalında oscar'a aday olduğu rachel getting married, 2008'in izlenmesi gereken filmleri arasında yer alıyor.

16 yaşındayken bağımlısı olduğu uyuşturucu yüzünden arabayla köprüden göle uçan ve bu sayede erkek kardeşinin ölümüne sebep olan kym hayatı boyunca peşini bırakmayan bu pişmanlığıyla yaşamaya mahkum bir genç kızdır. 9 ay boyunca rehabilitasyon merkezinde kalıp temize çıkan, ablası rachel'ın düğünü için eve geri dönen kym, kendini düğünü mahvetme potansiyeli yüksek bir mikrop olarak hisseder. film boyunca devam eden düğün hazırlıkları aşamasında kendini dışlanmış hisseden kym, babasının yoğun ilgisine maruz kaldığı için de çok sevdiği ablası rachel'ın nefretini kazananmıştır.

bir yandan uyuşturucu bağımlılığı yüzünden kaybedilen şeylerin aynası olan kym'in dram yüklü hikayesini izlerken, bir yandan da başta ablası olmak üzere ailesiyle yaşadığı sorunları izliyoruz. birçok mesaj veren film, herkesin bakış açısına göre farklı şekilde algılanma özelliğine sahip. şahsen ben yaptığı büyük bir hata yüzünden fazlaca ezilen bir kız gördüm. bu arada kym'in ablası rolündeki rosemarie dewitt'i çok mu aramışlar? o burun falan nedir öyle.. yine de izlenmeli.

0 com

doubt (2008)

john patrick shanley'in kendisine ait olan aynı isimli tiyatro oyunundan yine kendisi tarafından beyazperdeye uyarlanan ve yönetilen filmin başrollerinde katı rahibe aloysius beauvier rolünde meryl streep, peder brendan flynn rolünde philip seymour hoffman ve rahibe james rolünde amy adams yer alıyor. film, "en iyi kadın oyuncu" dalında meryl steep, "en iyi yardımcı erkek oyuncu" dalında philip seymour hoffman, "en iyi uyarlama senaryo" dalında john patrick shanley ve "en iyi yardımcı kadın oyuncu" dalında amy adams ile filmde sadece 10 dakika yer alan viola davis tarafından oscara aday olmuştur.

1964 yılında, bronx'da bulunan st. nicholas kilise'sinde geçen film, okulun sert müdiresi rahibe aloysius'un, peder flynn tarafından verilen ve konusu "şüphe" olan vaazı diğer rahibelerle tartışmasıyla başlar. okula ilk defa alınan donald miller isimli siyah öğrenciye olan ilgisi ve şüphe temalı vaazının da etkisiyle peder flynn'in kendisi üzerinde bıraktığı "şüphe", rahibe aloysius'un oldukça ilgisini çeker. zamanla düşüncelerinden emin olmaya başlayan rahibe aloysius, rahibe james'ten de yardım alarak peder flynn'in suçunu yani, donald miller'dan yararlanmaya çalıştığını itiraf etmesini rica eder. çabalarını boşa harcadığını anlayan aloysius çareyi yalan söylemekte bulur ve peder flynn'in istifasını da suçunu itiraf olarak algılar.

ortadan kaldırılması gereken şüpheler için tanrı'dan bir adım geri atan rahibe aloysius, filmin sonunda amacını ulaşmış bir pişmanlığı yaşıyordu. meğer filmin başından beri haklıymış dedirtiyor adeta.

tümüyle izleyiciye bırakılmış bir film doubt. bana sorarsanız peder gerçekten sapıktı ve çocuktan yararlanıyordu, öyle olmayabilirde. devil wear's prada'nın miranda priestly'sinden fazla bir eksiği olmayan rahibe aloysius rolündeki meryl streep rolünün hakkını verse de, her zamanki muhteşem oyunculuğundan farklı birşey görmedim. viola davis'in 10 dakikalık oyunculuğu için bile izlemeye değer bir film, amy adams'ı söylemiyorum bile.

0 com

oorlogswinter (2008)

"oorlogswinter" ya da uluslararası karasularda bilinen adıyla "winter in wartime" hollandalı yazar jan terlouw'un aynı adlı romanından mieke de jong ve martin koolhoven katkılarıyla senaryolaştırılmış ve martin koolhoven tarafından çekilmiş. hollanda ve belçika ortak yapımı olan filmde martijn lakemeier, yorick van wageningen, jamie campbell bower, raymond thiry, melody klaver, anneke blok rol alıyor. almanların elinden kaçmaya çalışan ingiliz askeri canlandıran jamie campbell bower'ı daha önce "sweeney todd"'da izlemiştik. kendileri ayrıca "rocknrolla"'da da karşımıza çıkmıştı. genç yaşta olmasına rağmen önemli yönetmenlerle beraber çalışıyor olması büyük şans.

"oorlogswinter" bizi 1940'lı yılların ortasına ve hollanda'ya götürüyor. nazilerin hakimiyeti altında olan bir kasabada belediye başkanının oğlu olan michiel, almanların istilasını içine sindiremiyor ve çocuk yaşına rağmen elinden geldiğince onlara karşı davranmaya çalışıyor. babasının bölgedeki nazi subaylarıyla olan idareten muhabbeti bile onda tiksintiye yol açıyor. babasıyla arasına mesafe koyan michiel'in kendisine örnek aldığı adam ise amcasıdır. direnişçilerden biri olarak bildiği amca ben'in savaş hakkında uyarılarını ciddiye almayan michiel kendi bildiğini okur.

bir akşam kasabadaki ormanlık alana ingiliz savaş uçağı düşer ve uçaktan jack sağlam olarak kurtulur. bölgedeki siperlerden birine gizlenen jack'ten arkadaşının yazdığı notla haberdar olan michiel, ona yardım elini uzatır. zwolle'ye ulaşıp oradan da ingiltere'ye geçmeyi planlayan jack'in ayakta kalabilmesi için elinden geleni yapan michiel'in ise tek bir isteği vardır; özgürlük. ne var ki bu yolda feda etmesi gereken şeyler de olacaktır.

bir dönem filmi olan "oorlogswinter", pek çok filmin beslendiği kaynaklardan biri olan 2. dünya savaşını arkaplanda bırakıp, henüz ergenlik çağında olan bir çocuğa odaklanıyor. savaş zamanında çocukluğunu bir yana bıran hatta çoğu yetişkinin bile cesaret edemeyeceği işlere bulaşan michiel'i canlandıran martijn lakemeier'in ilk film deneyimi olmasına rağmen başarılı bir performans sergilemiş. ülkesindeki festivallerden 5 ödül kapan "oorlogswinter" buralara pek uğramasa da elden geçirilmeli.
0 com

sleeper (1973)


sleeper, 1973 tarihli woody allen işi bilim kurgu filmi. ve yine kendi mutfağında hazırlayıp izleyiciye sunduğu bir film. başrolü ise o dönem yavuklusu olan diane keaton ile paylaşıyor.

woody allen’ın mizahının 89 dakikaya yayıldığı film konu olarak, jazz klarnetçiliği de yapan, bir organik sebze meyve marketinin ortağının hastaneye bir ameliyat için yapan miles monroe adlı adamın uyutulup 200 yıl sonra uyandırılması ve uyandığı zamanda olan absürd olaylar üzerine kurulu. absürd olaylar dediğim kısımda polis devlet kavramına ait görüşleri devreye giriyor allen’ın. bir yandan george orwell’e göz kırparak eleştirisini yapıyor, diğer yandansa günümüze ait yazarlara ait laflarını sıralıyor.

“- bu joseph stalin. komünistti. onu pek sevmezdim. bıyığı çirkindi. kötü alışkanlıkları vardı.

- bu bela lugosi. bir süre new york belediye başkanlığı yaptı. onu ne hale getirdiğini görüyorsun.

- bu charles de gaulle. çok ünlü bir fransız aşçı. sufle, omlet, her şeyi yapmayı öğretirdi.

- bu ise scott fitzgerald. romantik bir yazar. ingiliz edebiyatı okuyanlar çok sever. Üniversiteli kızlar, yani nemfomanlar.

- bu chiang kai-shek. onu da pek sevmezdim.

- bu ise billy graham. din ticaretinde çok büyüktü. tanrı’yı tanıdığını söylerdi. ona bütün gardırobunu vermişler, birlikte randevulara gidiyorlarmış. çok ünlüydü. bir süre romantik ilişkileri olmuş.

- bu ise norman mailer’in fotoğrafı. çok büyük bir yazardı. harvard tıp fakültesi’ne incelemeleri için egosunu bağışlamıştı.

- bunun ne olduğunu hemen söyleyeyim. bu, “playboy” adındaki bir derginin orta sayfası. aslında gerçek hayatta böyle kadınlar yok. bunlar naylondan yapılmıştır. şişirir, düğümlersin. üstüne yağ falan dökersin.”
0 com

anything else (2003)

woody allen’ın yazıp, yönetip ve yan rolde oynadığı 2003 tarihli filmi. başrollerde jason biggs ve christina ricci yer alıyor. yardımcıları ise danny devito ve stockard channing.

konu olarak gene bir woody klasiği var ortada; kadın erkek ilişkisi. konuyu ele alırken, jerry ile amanda’nın nasıl tanıştıklarından giriyor mevzu ve woody baba’nın ilişkilerle ilgili o ilk kıvılcımlara dair, ilk ateşlenmelere dair hikayesine rastlıyoruz bu filmde. ve daha sonraları ise hem kadın hem de erkek yönünden, diyaloglar aracılığıyla bir durum üzerine kadın ve erkeğin o ayrı bakış açılarına sahip olduğunu yakalamaya çalıştığını görüyoruz. burada bir ek yapıp, erkeğin kadınlar hakkındaki ve durumlar hakkındaki görüşlerini iç ses olarak değil de kameraya dönerek konuşma yöntemiyle belirttiğini görüyoruz. evet, bu olayı çok seviyorum. ve bu yüzden de en sevdiğim filmlerden birisi “high fidelity” ve ona önderlik ettiğini düşündüğüm yine bir allen filmi olan “annie hall”‘dur.

kendisini terk eden kadınlara karşı bir önlem alamayan hatta bir kadını terk etme konusunda sıkıntı yaşayan bir komedi yazarı olan jerry’nin hayatına amanda’nın girişine ve amanda’nın jerry üzerindeki pragmatist davranışlarının etkilerine tanık oluyoruz film boyunca. filmin yürüyüşü boyunca bizi nasıl bir son beklediği fikrine kapılmıyor da değiliz. filmde kendisine ismen yer bulan billie holiday’in o harika sesinden şarkılar kulağımıza çalınıyor. woody babanın bu seçimlerine de bayılıyorum. ayrıca filmle ilgili başka bir güzel ayrıntı ise iyi jazz yorumcularından diana krall da ufak bir sahnede yer alıyor.

0 com

uçan süpürge'nin konuğu; magda

bu sene 7-14 mayıs tarihleri arasında gerçekleşecek olan 12. uçan süpürge kadın filmleri festivali, mısır sinemasının en önemli isimlerinden magda'yı ağırlayacak. 1931 doğumlu mısırlı yönetmen, oyuncu ve yapımcı magda, 1957 yılında "ayna omry" filmiyle berlin film festivali'nde "özel başarı ödülü"nü almıştı.