ondskan (2003)
sayın futbol muhalifi geçen yazdan beri izle diyordu filmi. emule hazretleri dosyanın kaynağını olmadığını söyleyince ve film bir türlü inmeyince listeden siliyor, divxforever'da yeni bir sunumu olmadıkça da gündeme almıyordum. sonunda izleme fırsatı bulabildim iskandinav sinemasının son döneminin en güzel örneklerinden olan "ondskan"'ı. "evil" olarak ingilizceleştirilen film memleket sınırları içerisinde "şeytana karşı" adıyla gösterime girmiş. jan guillou'nun yarı otobiyografik olan romanından beyazperdeye aktarılan filmin yönetmenliğini mikael håfström yapmış. düzene çomak sokan erik ponti'yi andreas wilson canlandırırken kendisine henrik lundström, gustaf skarsgård, linda zilliacus, jesper salén eşlik etmiş.
erik ponti, babasını erken yaşta kaybetmiş, annesinin yeniden evlilik yapmasıyla üvey babanın egemenliği altında yaşayan bir lise öğrencisidir. evde üvey babasının gereksiz yere kendisine uyguladığı, işkence boyutuna varan şiddet, erik'i ev dışında şiddet uygulamaya yöneltmiştir. okuduğu lisede yaptığı kavgalardan birisinde sınırı fazlasıyla aşar ve karşısındakini öldüresiye döver. parlak öğrencilerden biri olarak gösterilmesine rağmen bu kavga üzerine okuldan atılır. kısıtlı şartlar altında yaşayan, evlendiği adamın oğluna vurduğu kırbaç seslerini piyanonun tuşlarına vurarak bastırmaya çalışan anne kendisinden fedakarlık yaparak erik'i başka bir şehirdeki yatılı okula gönderir.
yeni okuyacağı liseye gelerek hayatında yeni bir sayfa açmayı düşünen erik çok geçmeden işlerin o kadar da kolay olmayacağının farkına varır. yaşadığı evde üvey babanın egemenliği ve baskısını tadan erik bu sefer de yatılı okuldaki hiyerarşi duvarına çarpar. gittiği okul, okul yönetiminin öğrencilere teslim edildiği ve komuta kademesinde en üst sınıfta olan abilerin bulunduğu ve yeni gelenlerin sıkı bir şekilde baskı altında tutulduğu bir kurumdur. ayrıca sınıfsal ayrımlar da yaşanmaktadır. okula yeni kaydolan ve sınıfsal olarak her türlü alt basamakta olan erik ponti, okulun abilerinin yeni hedefidir ve onu da diğerleri gibi sindirmeye çalışacaklardır. erik ise annesinin zorlukla yolladığı bu liseyi olaysız bir şekilde bitirmek ister ve okuldan kovulmak en büyük korkusudur. ne var ki daha ilk günlerinde kendisine hissettirilen baskıları kendi sınıfındaki diğer çocuklar gibi kabullenmek istemez. ve tüm bu zulmü yapanlara kafa tutmaya başlar.
dışarıdan bakıldığında okulda hakim olan bu hiyerarşi insana abartılı gibi gelebilir ancak filmin dayandığı romanın yarı otobiyografik oluşu olayların gerçeklerden kopuk olduğunu göstermiyor. yatılı bir lisede okumuş olduğumdan dolayı söz konusu baskılar pek yabancı gelmedi bana. her yatılı okulda abiler yeni gelenler üzerinde hakimiyet kurmaya çalışır. filmde gördüğümüz raddeye varmasa da fiziksel şiddet uygulanır. ayrıca askerlikte de sıracılık/tertipçilik denilen mevzu da bu sisteme uyan bir örnektir. kıdem olarak eski olan öğrenciler veya askerler yeni gelenleri kontrol altında çalışarak (keyfi kontrol de buna dahil) okul yönetiminin veya rütbeli askerlerin işlerini kolaylaştırırlar. ancak "ondskan"'da okul yönetiminin bu hiyerarşiyi son derece meşrulaştırması filmi, diğer örneklerden bir adım öteye geçiriyor.
oda arkadaşı pierre'in sıradan bir öğrenci gibi davranmaya çalışarak baskılara teğet geçme çabasına katılmayan erik tüm abilere başkaldırırken hem kendi sınıfındakileri hem de filmi izleyeni arkasına alıyor. sınıfsal ayrımın da kullanılarak yaratıldığı bu düzenin tekerine çomak sokan erik, tüm bu mücadelesi yalnız olmasına rağmen karşısındakilere diz çöktürmeyi başarıyor ve izleyenin gözünde bir kahraman haline geliyor.
konusunun yanı sıra göze hoş gelen anlatımı ve klasik müzik parçalarıyla bezeli olan "ondskan" "en iyi yabancı film" dalında oscar'a aday olmuş ancak heykeli kucaklayamamıştı. eğer henüz seyretmediyseniz, izlenecekler listenize eklemenizde fayda var.
erik ponti, babasını erken yaşta kaybetmiş, annesinin yeniden evlilik yapmasıyla üvey babanın egemenliği altında yaşayan bir lise öğrencisidir. evde üvey babasının gereksiz yere kendisine uyguladığı, işkence boyutuna varan şiddet, erik'i ev dışında şiddet uygulamaya yöneltmiştir. okuduğu lisede yaptığı kavgalardan birisinde sınırı fazlasıyla aşar ve karşısındakini öldüresiye döver. parlak öğrencilerden biri olarak gösterilmesine rağmen bu kavga üzerine okuldan atılır. kısıtlı şartlar altında yaşayan, evlendiği adamın oğluna vurduğu kırbaç seslerini piyanonun tuşlarına vurarak bastırmaya çalışan anne kendisinden fedakarlık yaparak erik'i başka bir şehirdeki yatılı okula gönderir.
yeni okuyacağı liseye gelerek hayatında yeni bir sayfa açmayı düşünen erik çok geçmeden işlerin o kadar da kolay olmayacağının farkına varır. yaşadığı evde üvey babanın egemenliği ve baskısını tadan erik bu sefer de yatılı okuldaki hiyerarşi duvarına çarpar. gittiği okul, okul yönetiminin öğrencilere teslim edildiği ve komuta kademesinde en üst sınıfta olan abilerin bulunduğu ve yeni gelenlerin sıkı bir şekilde baskı altında tutulduğu bir kurumdur. ayrıca sınıfsal ayrımlar da yaşanmaktadır. okula yeni kaydolan ve sınıfsal olarak her türlü alt basamakta olan erik ponti, okulun abilerinin yeni hedefidir ve onu da diğerleri gibi sindirmeye çalışacaklardır. erik ise annesinin zorlukla yolladığı bu liseyi olaysız bir şekilde bitirmek ister ve okuldan kovulmak en büyük korkusudur. ne var ki daha ilk günlerinde kendisine hissettirilen baskıları kendi sınıfındaki diğer çocuklar gibi kabullenmek istemez. ve tüm bu zulmü yapanlara kafa tutmaya başlar.
dışarıdan bakıldığında okulda hakim olan bu hiyerarşi insana abartılı gibi gelebilir ancak filmin dayandığı romanın yarı otobiyografik oluşu olayların gerçeklerden kopuk olduğunu göstermiyor. yatılı bir lisede okumuş olduğumdan dolayı söz konusu baskılar pek yabancı gelmedi bana. her yatılı okulda abiler yeni gelenler üzerinde hakimiyet kurmaya çalışır. filmde gördüğümüz raddeye varmasa da fiziksel şiddet uygulanır. ayrıca askerlikte de sıracılık/tertipçilik denilen mevzu da bu sisteme uyan bir örnektir. kıdem olarak eski olan öğrenciler veya askerler yeni gelenleri kontrol altında çalışarak (keyfi kontrol de buna dahil) okul yönetiminin veya rütbeli askerlerin işlerini kolaylaştırırlar. ancak "ondskan"'da okul yönetiminin bu hiyerarşiyi son derece meşrulaştırması filmi, diğer örneklerden bir adım öteye geçiriyor.
oda arkadaşı pierre'in sıradan bir öğrenci gibi davranmaya çalışarak baskılara teğet geçme çabasına katılmayan erik tüm abilere başkaldırırken hem kendi sınıfındakileri hem de filmi izleyeni arkasına alıyor. sınıfsal ayrımın da kullanılarak yaratıldığı bu düzenin tekerine çomak sokan erik, tüm bu mücadelesi yalnız olmasına rağmen karşısındakilere diz çöktürmeyi başarıyor ve izleyenin gözünde bir kahraman haline geliyor.
konusunun yanı sıra göze hoş gelen anlatımı ve klasik müzik parçalarıyla bezeli olan "ondskan" "en iyi yabancı film" dalında oscar'a aday olmuş ancak heykeli kucaklayamamıştı. eğer henüz seyretmediyseniz, izlenecekler listenize eklemenizde fayda var.
4 yorum:
muhteşem bir film. ana fikri "şiddet şiddeti doğurur." sonuçta. filmin son sahnesi de oldukça etkileyiciydi zaten. eline sağlık. bir de bunu izleyen yanında bunu da izledi:
- klass
- ex drummer
- eastern promises
- a history of violence
sen bi de "history boys"'u sayarsın bunun yanında ama o pek sarmadı beni.
garip bir filmdi o. ölü ozanlar derneğine benziyor bir yerde. şiddetle alakalı değildi be koray.
"tarih, birbirini takip boktan şeyler kümesidir."
bunda da az biraz "ölü ozanlar derneği" havası var yaf.. o yüzden dediydim. bi de lise ortamı filan..
eastern promises'i yazayım bari aklıma gelmişken
Yorum Gönder