0 com

23 haziran 2009 placebo istanbul konseri

one love festival'in ardından ise dünyaca ünlü bir isim daha istanbul'da sahne alacak. 8 haziran'da yeni albümleri "battle for the sun"'ı piyasaya sürecek olan placebo, konserin tanıtımı için yollara düşecek. uğrayacakları duraklardan biri olan istanbul'a daha önce 3 defa gelen grup bu sefer yeni albümünü kolunun altına alarak gelecek. 23 haziran akşamı kuruçeşme arena'da gerçekleşecek olan konserin biletleri yarın biletixte satışa çıkıyor. sahne önü biletlerinin 160 tl'den satılacağı konseri 5 metre daha geriden izlemenin bedeli ise 71.50 tl. konseri sevgilimle kolkola izleyecek olmamın bedeli ise paha biçilemez!!

0 com

efes pilsen one love festival 8

yaz aylarında gerçekleşecek festival ve konserler ufaktan belli oluyor demiştik. yaz festivallerinin ilki ve en önemlilerinden biri olan one love festival bu sene 20 ve 21 haziran'da gerçekleşecek. 20 haziran gecesinin headlinerı klaxons, 21 haziran'ın ise röyksopp. diğer grupların henüz belli olmadığı festivalin ilk günü indie rock ikinci günü ise elektronik pop konseptli olacak. festivalin biletleri ise şimdiden satışa çıkmış durumda. kısıtlı sayıda olan indirimli biletlerin fiyatları tam 45 tl, öğrenci 33.5 tl. biletler ise hazreti biletix'te.
0 com

hollywood'un karizmatik kahramanları

entertainment weekly, hollywood'un en karizmatik kahramanlarını seçti. birinci sırada hiç şaşırtmtayan james bond var ama dördüncü sırada harry potter'ın ne işi var hala anlamış değilim. yine de bayanlardan buffy, erkeklerden de michael keaton'ın rol aldığı batman'in üzerine karizma tanımıyorum. işte tüm liste:

01. james bond
02. indiana jones
03. superman
04. harry potter
05. ellen ripley
06. john mcclane
07. han solo
08. buffy the vampire slayer
09. robin hood
10. spider man
11. mad max
12. james t. kirk
13. foxy brown
14. will kane
15. dirty harry
16. jack bauer
17. nancy drew
18. batman
19. atticus finch
20. sydney bristow
0 com

en paranoyak 10 film

threat level, tüm zamanların en paranoyak 10 filmini seçti. işte tüm zamanların en piskopat filmlerinin listesi:

01. the conversation (1974)
02. pi (1998)
03. the game (1997)
04. dr. strangelove (1964)
05. safe (1995)
06. blade runner (1982)
07. a scanner darkly (2006)
08. brazil (1985)
09. three days of the condor (1975)
10. dark city (1998)
0 com

valkyrie (2008)

sinemacıların en çok işledikleri tarihsel mevzulardan birisidir 2. dünya savaşı. artık bilmem kaç film çekilmiştir adolf hitler ve onun almanya'sı üzerine. "valkyrie" de aynı dönemi konu alan ancak bu sefer başka bir noktayı işleyen, belgesel tadında bir film.

bir grup general ve onun emri altındaki subay, adolf hitler'in insani olmayan tutumundan ve ülkeyi kendi tutkularına esir edişinden memnun değildir. bir suikast planlayıp, hitler'i ve onun yandaşlarını almanya'nın başından koparmayı hedeflemektedirler. suikastı gerçekleştirmek için albay stauffenberg görevlendirilir. esasen stauffenberg bu işi bitirecek adam olmasına rağmen filmde valkyrie operasyonunun komutasını elde tutan biri olarak gösterilmiş. bunda stauffenberg'i tom cruise'un canlandırmasının etkisi var elbette. arada böyle bir farkın olması, gerçeklikten bir kopuş yaşanmasına neden olmuş bence. ayrıca filmin hollywood yapımı olması nedeniyle hitler dahil tüm almanların ingilizce konuşuyor olması insanın garibine gitmiyor değil. hele hele "der untergang"'ta bruno ganz'ın hitler performansı ve o filmin havasının insanın içine işlemesinden sonra... tüm bu yanlarına rağmen film kendisini izlettiriyor ve siyasi tarihi değiştiren isimlerden biri olan hitler'in bu olağanüstü şansına şaşırtıyor.


0 com

smashing pumpkins davulcu arıyoooooooor

the smashing pumpkins, geçtiğimiz hafta gruptan ayrılan jimmy chamberlin'in yerine davulcu arıyor. seçmeler 10 nisan'a kadar devam edecekmiş. pumpkinsdrummer@gmail.com adresine müzikal işlerinizi, cv'nizi neyin yolluyorsunuz. eğer seçmelerde billy corgan'a kendinizi beğendirirseniz, smashing pumpkins'in yeni davulcusu oluyorsunuz.
0 com

13 haziran 2009 loreena mckennitt konseri

2009 yazında hangi isimler ülkemize gelecek, hangi konserler olacak. bu mevzuatın belli olduğu aylar içerisindeyiz. bir yeni haber dün düştü piyasaya. new age müziğin dünyaca ünlü isimlerinden loreena mckennitt, yeni albümü "an ancient muse" sonrası konser için istanbul'a uğrayacak. en son 13 sene önce caz festivali için istanbul'a gelen mckennitt, 13 haziran akşamı cemil topuzlu'da sahne alacak. biletler henüz satışa çıkmadı.
0 com

genova (2008)

daha önce, bir dönem müzik piyasasının kalbinin attığı, manchester'da bizi müzikal yolculuğa çıkaran "24 hour party people" filminden bahsettiğim ve her seneye bir film sıkıştırmayı adet edinmiş michael winterbottom'ın geçtiğimiz sene çektiği "genova", kendisinin filmografisinde yer alan dram filmlerinden birisi. laurence coriat ile beraber senaryosunu yazdığı filmde rolleri catherine keener, colin firth, perla haney-jardine, willa holland arasında dağıtmış.

iki kızkardeş, kelly ve marry'nin anneleriyle beraber çıktığı araba yolculuğu ile açılıyor film. hepimizin küçükken oynadığı karşıdan gelen arabanın rengini tahmin etme oyunu oynayan kardeşlerden küçük olanı aynı oyunu annesiyle oynamak isterken trajik bir şekilde annesinin ölümüne neden olur. kaza sonrası hastaneden çıkan iki kardeş hala olayın şokunu atlatamamıştır. ancak bu şoktan payını daha çok marry almıştır. babaları onları bu ortamdan uzaklaştırmak ister ve bir süreliğine kızlarını başka bir yere götürmeye karar verir. üniversite yıllarında gönül ilişkisinin olduğu barbara ona genova'daki üniversitede kısa dönemli bir iş ayarlar ve üçü beraber gideceği adres belli olmuştur; avrupa'daki medeniyetin en eski şehirlerinden biri olan genova.

yarım kalan ailenin genova'ya gelişinden sonra bireylerin birbirine daha sıkı sıkıya bağlanacağını beklerken her biri kendi dünyasında yaşamaya devam ediyor. büyük kızkardeş kelly, amerika'daki arkadaş çevresinden kopmuş olmanın verdiği yalnızlığı burada çevre oluşturarak örtmeye çalışıyor. kızkardeşi ve babasından ayrı takılmaya çalışarak yeni geldiği şehrin tadını çıkarmaya bakıyor. marry ise travmayı hala üzerinden atamamıştır. annesinin hayaleti onu hala izlemektedir. genova'nın dar sokaklarında tek başına yapmak zorunda kaldığı yürüyüşler ondaki bu travmayı tırmandırmaktadır. colin firth'in canlandırdığı baba ise bir yandan akademide kendisini işine verirken diğer yandan da küçük kızına destek olmaya çabalamaktadır.

"in bruges"'da nasıl bruges filmde başroldeyse bu filmde de genova ön plana çıkıyor. şehrin dar sokakları filmin dram tarafına katkıda bulunurken diğer yandan da hem şehir içi hem de yakın bölgelerinin güzelliğiyle filmin seyir zevkini arttırıyor. şehrin atmosferini iyi bir şekilde kullanan winterbottom, karakterleri de oldukça iyi işlemiş bana göre. film boyunca marry ile empati kurup, yaşadığı travmaya ortak olmamamız oldukça zor. aynı şekilde kelly'nin ergen psikolojisi içerisinde yaptıklarına, gerçeklerle yüzleşmekten kaçışına ve kardeşi marry ile olan ilişkilerine kayıtsız kalmamız...

"genova", filmekimi 2008'de kendisine yer bulmuştu. avrupa sinemalarında yeni yeni gösterime giriyor. ülkemize uğrayıp uğramayacağı henüz bilinmiyor. ama elde edip izleyin derim.
0 com

polyester (1981)

amerika sinemasının aykırı yönetmenlerinden john waters’ın 1981 tarihli filmi.en “pislik” filmi “pink flamingos”‘tan hatırladığımız, lise yıllarından beri arkadaşı olan divine ile edith massey rol alıyor filmde.

waters yine kendisine özgü karakterler yaratarak yola çıkmış. travesti divine’ı ortalama bir amerikan ailesinden kopma anne modelinde görüyoruz. kocasına sadık, çocuklarını koruyucu olmaya çalışan bir anne. porno filmlerin gösterildiği bir sinemanın sahibi, karısına tutkusunu yitirip, sekreterine aşık olan bir koca, ayak fetişi sahibi olan hatta bunu bir sapkınlık haline getirip çevrede takip ettiği kadınların ayaklarına basarak saldıran bir oğul ve cinsel özgürlüğü sonuna kadar kullanan bir kız. aile bireylerinin baskısı altında kalan divine, saf tutumunu sürdürmeye devam etmeye çalışıyor. ve olaylar dönüp dolaşıyor, kızın bir hippieye, sapık oğlun ise ayak resimleri çizen bir ressama dönüşmesini izliyoruz. “happy end” ile mi son bulacak film derken son darbeyi annesi indiriyor divine’a.

önceki filmlerine göre daha yüksek bir bütçeye sahip film, waters tarzı entrikalarla dolu. ayrıca oyunculukların basitliği de görmeye değer.

0 com

girdap (2008)

mart 2008′de gösterime giren talip karamahmutoğlu’nun yönetmenliğini yaptığı filmin kadrosu oldukça zengin. ilk olarak “uçurtmayı vurmasınlar”‘da çocuk oyuncu olarak karşımıza çıkan, “kader”‘in zagor’u ozan bilen başrolde yer alıyor. diğer oyuncular ise ali sürmeli, fuat saka, bülent polat, eda özerkan, ibrahim iris ve emre canpolat. selçuk yöntem, betül arım ve ufuk bayraktar ise konuk oyuncular olarak yer alıyor.

filmin gerçek hayattan alınmış bir konusu var. istanbul üniversitesi’ni kazanan umut, antalya’dan istanbul’a yerleşir ve kendisine ev arkadaşları arar. ilan aracılığı ile tanıştığı süleyman ve ismail ile eve çıkar. evde eşyaların ters dönmesi, camın birdenbire kırılması gibi bazı garip olaylar olunca ismail’in aracılığıyla bir hocaya gidilir ve ondan fikir alınır. o ana kadar zeynep ile beraber olan, sosyal bir yaşama sahip olan umut hacı-hoca tayfasına yakınlaştıkça bir değişim içine girer ve kendisini son zamanlarda alışık olduğumuz din ile örtülü bambaşka bir çevrede bulur. ve hayatını bu çevreye göre yaşamaya başlar.

filmin tamamını ve özellikle de finalini ele aldığımızda filmin direk mesaj vermek üzerine çekildiği anlaşılıyor. oldukça iyi bir kadro olmasına rağmen sanatsal yönü zayıf olan, sahnelerin hızlı ve kısa geçişleri nedeniyle derine inemeyen bir film olmuş girdap. umut, oldukça farklı bir çevreye girip, hem kendi içerisinde hem de çevresine karşı bir değişim yaşıyor ancak diyaloglar derine girmekten kaçınıldığı ve üstün körü geçildiği için o değişim hissi pek yansıtılmıyor izleyene. ve filmin dönüm noktası olan bu olay belirgin olmak yerine üzeri silik kalıyor. sadece umut’un yeni ve eski hayatına ait görüntüleri arka arkaya koyup bir zıtlık yaratılıyor. açıkçası söz konusu değişimin zıt yönlü hali “takva”‘da ne kadar iyi aktarılmışsa seyirciye, burada da o kadar kötü.

bir parantez de şu disko sahneleri için açarsam, malesef çektiğimiz disko sahneleri 80′lerdeki filmlerden bir adım öteye gidemedi hala. söz konusu sahnelerdeki ışık kullanımı, yakalanamayan doğallık hala aynı.

son olarak, filmden beni haberdar eden ve izle diyen arkadaşım, “zaman kaybı olarak kabul edeceksen ve bana küfretmeyeceksen izle” demişti, güzel bir yaklaşım. ben de izlemek isteyene aynı sözü diyorum ve postu bitiriyorum.

0 com

geçmişten günümüze italyan sineması

mimar sinan güzel sanatlar üniversitesi daha önce alman sinemasının kült filmlerinden oluşan bir gösterim düzenledikten sonra şimdi de "geçmişten günümüze italyan sineması" adı altında toplam 8 filmden oluşan bir gösterim düzenlemeye karar vermiş. 30 mart - 16 nisan 2009 tarihleri arasında düzenlenecek olan gösterimde aşağıdaki filmler yer alacak:

1. la terra trema (1948) - luhino visconti
2. the taming of the shrew (1967) - franco zeffirelli
3. amarcord (1973) - federico fellini
4. il deserto dei tartari (1976) - valerio zurlini
5. lamerica (1994) - gianni amelio
6. romanzo criminale (2005) - michele placido
7. salvatore - questa è la vita (2006) - gian paolo
1 com

cry-baby (1990)

müzikal harikası hairspray serisinin senaristi john waters yönetmenliğinde çekilen filmin başrollerinde johnny depp, amy locane, susan tyrrell, polly bergen, iggy pop ve ricki lake yer alıyor. johnny depp'in ilk müzikal denemesinin sweeney todd olmadığını kafama sokmama sebep olmuş film, depp'in o gözü yaşlı toy görüntüsüyle kendine hayran bırakıyor. yinede türkçemize sulugöz, hassas yavru, ağlak bebe isimlerinde çevrilmeseydi daha hoş olurdu diye düşünüyorum.

bir damla gözyaşı ile burjuva sınıfından olan kızları bile kendine hayran bırakan cry-baby rakaplı wade walker muhteşem sesiyle de insanları büyüleyen bir haytadır. kasıntı ve uslu hanım hanımcık bir kız olarak büyükannesi ile büyüyen allison vernon-williams'ı tek bakışıyla kendine aşık eden walker'la ileri gelen burjuva sınıfı arasında bir rekabet başlar. allison ve kendini onun ileride evleneceği adam olarak gören erkek arkadaşı ile cry-baby arasındaki rekabet arttıkça iş ciddiye biner ve hayta grubunun yaptığı bir parti esnasında büyük olayın çıkmasıyla hepsi kendini mahkemede bulur. cry-baby'nin hapse girmesiyle işler çığrından çıkar ve allison eski erkek arkadaşına geri döner. cry-baby ile ilgili gerçekleri öğrendikten sonra yaptığı hatayı anlayan ve ona geri dönen allison ise onu hapisten çıkarmak için elinden gelen herşeyi yapacaktır.

bu filmdeki rolü sayesinde tim burton tarafından keşfedilip, aynı sene hayatımın filmlerinden biri olan edward scissorhands'te rol alan johnny depp'in önemli filmlerindendir cry-baby. kusursuz bir oyuncu olduğunu anlamak için de bu iki filmi karşılaştırmak yeterli oluyor zaten, depp bu filmler çekildiğine sadece 27 yaşındaydı. izlenmesi gereken eğlenceli bir müzikal.

1 com

tropa de elite (2007)

andré batista’nın romanından yola çıkarak bráulio mantovani’nin senaryolaştırdığı öyküyü josé padilha filme almış. wagner moura, caio junqueira, andré ramos’un başrollerinde oynadığı film ingilizcede “elite squad” olarak geçiyor ve sinemalarımızda “özel tim” adı altında gösterildi.

brezilya’nın başkenti rio’da mahallelerde (veya gettolarda diyelim) yaşanan uyuşturucu ve fuhuş trafiğini konrol altına alabilmek için polis yeterli değildir. özellikle polis teşkilatı içerisinde yaşanan düzensizlikler bu kontrolsüzlüğü daha da büyük boyutlara getirmektedir. polisin de içerisinde bulunduğu bu düzenin hakkından gelen ve bope adı verilen bir özel tim vardır. oldukça sıkı ve sert bir eğitimden geçen bope tim üyeleri mahallelere baskınlar düzenleyerek uyuşturucu ağına darbeler vurmaktadır. bu timde yüzbaşı olarak görev alan nascimento eşinden bir bebek bekliyordur ve doğumdan sonra görevi bırakmayı planlıyordur. yerine seçebileceği iki adam vardır; neto ve matias. film boyunca hikayeye şekil verecek 3 karakter böylece belli olmuş oluyor. neto, bu sıkı birlikte görev yapabilecek hırsa sahip birisidir ancak eksik kalan akıllı hareket etme yönünü matias tamamlamaktadır. matias, timdeki görevinin yanında üniversitede hukuk eğitimi görmekte ve mezun olduktan sonra suç hukuku üzerine yoğunlaşmayı planlamaktadır. okulda tanıştığı arkadaş çevresinde sivil toplum örgütü üyesi olan maria ile olan ilişkisi matias’ı ve doğal olarak bope’yi bir uyuşturucu çetesine götürür.

bope’nin eski bir üyesi olan andré batista’nın yazdığı ve bope’nin polis, uyuşturucu çeteleri ile olan ilişkilerinin yer aldığı eserden uyarlanan film, olayların ilk ağızdan anlatımı. ilk bölümünde genelde polis teşkilatındaki düzensizliği gözler önüne seren film ilerledikçe bope’nin polis teşkilatına bakış açısını anlatıyor. bope’ye katılmanın ne kadar zor olduğu anlatılırken aslında bu tür silahla kuvvetlerde insanın gururunun hallaç pamuğu gibi bir kenara atılışını görebiliriz. tüm bu sert ve zorlu geçen eğitimin ve sonrasında icra edilen görevin askerlerin psikolojisine de dokundurulmuş filmde.

“cidade de deus” gibi sert bir filme imza atmış brezilya sinemasından çıkan yine sert bir film “tropa de elite”. izlerken, farklı coğrafyalarda yaşasak da tanıdık mevzuları görmek mümkün.

0 com

crazy love (1987)

tesadüf eseri haberim oldu bu filmin varlığından. marianne faitfull’un aynı adı taşıyan parçasına bir şeyler karalamak için sözlüğe girdiğimde bir önceki entryde bahsedilmişti filmden. ilgimi çeken yanı bukowski öykülerinden esinlenerek senaryosunun hazırlanmış olmasıydı. pek çok film var bukowski’nin senaryosuna katkıda bulunduğu, “crazy love” ise bu filmlerin kronolojisinde 3. sırada yer alıyor. kendisinin “hollywood” kitabında öyküsünü anlattığı “barfly” ile beraber. okyanusun öte tarafından ise 2. defa ele alınıyor. öncesinde “sıradan delilik öyküleri” marco ferreri tarafından çekilmişti.

belçika yapımı olan “crazy love”‘da dominique deruddere, bukowski’nin öykülerinden esinlenerek senaryoyu yazmış ve beyaz perdeye aktarmış. josse de pauw, geert hunaerts, michael pas, gene bervoets gibi isimler rol almış filmde.

3 farklı zaman diliminde geçen filmde önce chinaski karakteri ile örtüşen harry voss’un çocukluk dönemine şahit oluyoruz. izlediği filmlerden etkilenip, aşkı oldukça saf haliyle düşleyen bir çocuk olan harry, kendisini öylesine bu düşünceye kaptırmıştır ki babasının annesini evlenmek için kaçırdığını, bu yolda rakipleriyle dövüşecek kadar gözü pek olduğunu sanmaktadır. ne var ki gerçekler böyle değildir. babası alkolik bir hımbıl, annesi ise sıradan bir ev hanımıdır. harry’nin içerisinde olduğu bu çıkmazın farkına varan, kendisinden bir kaç yaş büyük olan arkadaşı duruma el koyar ve ona kadınları ve cinselliği öğretmeye kalkar.

ikinci kısımda ise cilt sorunu olan ergen harry ile karşılaşıyoruz. başta yüzünde olmak üzere sahip olduğu akneler yüzünden toplum içine çıkmaya zorlanan harry için hayat oldukça zordur. akranları, kadınlarla birebir ilişki içerisine girer o her zaman kenardaki figüran gibidir hayat sahnesinde.

üçüncü kısım ise dramanın tavana vurduğu bölüm olmuş. bir gece kulübünde yıllar sonra karşılaşan iki eski dost yine alkol dolu bir gecede cinsellik üzerine bir serüvene atılırlar.

bukowski üzerine seyretme fırsatı bulduğum filmlerden “factotum”‘da zaten sevdiğim çok roman, dadafon’un yine bukowski’nin şiirlerini besteleyerek hazırladığı şarkılarla bezenip modernize edilerek uyarlanmış, ben de çok sevmiştim. mickey rourke ve faye dunaway’in oynadığı barbet schroeder’in “barfly”‘ını ise chinaski’nin çok fazla karikatürize edildiğini düşünerek pek tutmamıştım. “crazy love” ise bu iki film arasını doldurdu benim için. bukowski sevenler mutlaka izlesin.
0 com

graham coxon'dan yeni albüm

önce hyde park konseri için bir araya gelen ve yaz festivallerinde de boy gösterecek olan blur'un gitaristi graham coxon, yedinci stüdyo albümünün telaşında. birkaç gün önce yeni albümü "the spinning top"'un artworkünü medyaya sunan coxon, bilindiği üzere tüm albümlerinin görsel tasarımını kendisi hazırlıyor. ingilizlerin önemli prodüktörlerinden stephen street'in prodüksiyonunu yaptığı "the spinning top" 11 mayıs'ta raflarda...
0 com

død snø (2009)

jessica biel'in güzelliğine rağmen "easy virtue"'ye dayanamayıp filmi kapattıktan hatta eyytere beeeh diye bilgisayardan uçurduktan sonra hiç aklımda yokken acep maçı mı izlesem diye düşünüp dururken elektronik sıpama göz attığımda "død snø"'nun inmek üzere olduğunu farkettim. önümde 90 dakikalık iki seçenek vardı. filmin günlerdir inmesini beklediğimi ve ispanya 5 atmadıkça maçın zevkinin çıkmayacağını düşününce saatler 22:59'u gösterirken filme start verdim.

tommy wirkola'nın stig frode henriksen ile beraber yazdığı ve tek başına çektiği filmde charlotte frogner, stig frode henriksen, vegar hoel, jeppe laursen, evy kasseth røsten, jenny skavlan, ane dahl torp, lasse valdal gibi isimler rol alıyor. "død snø" adını taşıyan film uluslararası karasularda "dead snow" adı altında gösterime girecek.

bir grup tıp öğrencisi paskalya tatillerini sara'nın dağ evinde geçirmek üzere yola çıkarlar. o sıralarda dağlarda kayak yapan sara, gruba sonradan dahil olacaktır. dağ evine gelip ortamın tadını çıkarmaya çalışan gençlerin kaldığı evin kapısına gerilim/korku filmlerinde sık sık rastladığımız öğreten adam peydah olur. gençlerin kahvesini içen adamımız onlara nerede olduklarına dair bilgi vermeye başlar. kamp yaptıkları bölge, nazilerin, rusya ile ingiltere arasındaki konvoy bağlantılarını kesmek amacıyla çöreklendikleri ve albay herzog'un emri altındaki askerlerin bölgedeki sivillere terör estirdikleri yerdir. daha sonra bölge halkı birlik olmuş ve buradaki birliklerin canına ot tıkamışlardır. öğreten adamın uyarıları canlarını sıksa da eğlencelerine devam ederler. ta ki adamın bahsettiği nazi askerleri karşılarına birer zombie olarak çıkana dek.

kar üzerinde olmalarına rağmen güçten kuvvetten kesilmeyen, dişlerini kullanmak yerine bıçağı, yumruğu tercih eden, ağaca bile tırmanma yeteneği olan nazi zombielerimiz ile tıp öğrencileri ile aralarında olan kovalamaca türün diğer örneklerinde de rastlayabileceğimiz oranda mizaha sahip. yeni bir "shaun of the dead" olabilir mi denilmiş, aman derim bu beklentiyle izlemeyin filmi. ayrıca zombie filmlerinin klasikleşmiş ısırılan kurbanın zombieye dönüşme hadisesi "død snø" için geçerli değil. naziler, ari ırklarını zombie olsalar bile korumaya devam ediyorlar. zombielere karşı savaş açan öğrencilerin ellerinde orak ve çekice rastlamak hoş bir ayrıntıydı. orak fazla kullanılmasa da çekiç gayet güzel yer bulmuş kendisine. "friday the 13th", "evil dead" serisine diyaloglar arasında selektör yapan ekip, erlend'e "braindead" t-shirtü giydirerek saygı duruşunda bulunmuş. gerek erlend'in ölümü gerekse iç organların halat olarak kullanımıyla "braindead"'den fazlasıyla nasibini almış bir film "død snø". referanslar böylesine sağlam olunca ortaya seyri kanlı bir film çıkmış. ha bir de, tommy wirkola ismini takip edilecekler listesine eklemek gerekiyor.


0 com

wallace and gromit in a matter of loaf and death (2008)

wallace and gromit serisinin kısa metrajlı son filmi olma özelliği taşıyan animasyonun yaratıcısı ve yönetmeni tabikide yine nick park. wallace'a sesiyle hayat veren peter sallis'e eşlik eden isim ise piella'yı seslendiren sally lindsay. "en iyi kısa animasyon film" dalında bir adet bafta öldülü bulunan filmin müziklerini ise diğerlerinde olduğu gibi julian nott üstlenmiş.

hayatlarında bir değişiklik yaparak bu kezde fırıncılık işine giren arkadaşlarımız ilginç mekanizmalarıyla yine karşımızdalar. bulundukları kasabada artan cinayet olayları ve ölenlerin sadece fırıncı olması onları biraz korkutmaya başlamışken bir gün karşılarına çok güzel bir bayan çıkar. (wallace'a göre güzel) çok zaman geçmeden sevgili olan wallace ve piella'nın arası, gromit'in piella'dan şüphelenmesi üzerine yavaş yavaş bozulmaya başlar. gizlice piella'nın evine giren katledilmiş fırıncı listesini gören gromit, sahibi wallace'ı uyarmak için hemen harekete geçer. ne varki wallace aşk sarhoşu olduğu için gromit'i dinlemez ve piella'yla takılmaya devam eder, ta ki piella ona içinde bomba olan büyük bir pasta hediye edene kadar. seri katilin piella olduğunu anlayan kahramanlarımız bir yandan bombanın patlamasını engellemeye bir yandan da piella'dan kurtulmaya çalışırlar...

bütün wallace and gromit filmlerinin aksine değişik birşey vardı bu filmde; ölüm. piella'nın canlı canlı timsahlara yem olması ve filmin başında hamurla öldürülen fırıncı buna örnekti. bu da filmi diğerlerine oranla çocuk filmi kategorisinde değerlendirmemizi engelliyor haliyle. izlenmeli ya, seviyorum ingiliz aksanını.

1 com

sleepy hollow (1999)

başrollerinde johnny depp, christina ricci, miranda richardson, michael gambon, casper van dien ve jeffrey jones gibi isimlerin olduğu film, tim burton'ın uçsuz bucaksız hayal dünyasından çıkmış büyüleyici filmlerden sadece biri olma özelliği taşıyor. "en iyi kostüm tasarımı" ve "en iyi görüntü yönetmenliği" dallarında da oscara aday olan film, "en iyi sanat yönetmenliği" dalında rick heinrichs ve peter young'a oscar kazandırmıştır. filmin, amerikalı yazar washington irving'in dünya klasikleri arasında yer alan "the legend of sleepy hollow" hikayesinden de esinlendiğini söylersek, fantastik ve romantik öğelerin harmanından oluşan bir tim burton filmi olarak tanımlayabiliriz.

18. yy'ın sonu, sene 1799. kendine has tarzıyla diğerlerinden oldukça farklı olduğunu kanıtlamış bir polis memuru olan ichabod crane, esrarengiz cinayet vakalarını incelemek için sleepy hollow kasabasına gönderilir. bilimsel gelişmelerin arttığı o dönemde kendini bilime adamaya çalışan ichabod, cinayetlerle ilgili gerçeği öğrendiğinde tam bir yıkım yaşar. kasabada efsaneleşmiş olan "başsız süvari" geri dönmüştür ve belli bir sıraya göre insanların kafalarını uçurmaya başlamıştır. kestiği kafaları da alıp yanında götüren süvariyi yakalamak da ichabod'a düşer. süvariyi yakalamak tabiki de kolay olmayacaktır ama işin sırrını çözdüğünde onu yakalayan, aslında kurtaran yine ichabod olur.

konusu hakkında pek birşey söylenmez aslında. daha çok görselliği ile dikkat çeken filmde christina ricci'nin 19 yaşındayken canlandırdığı katrina van tassel rolü ona hiç uymamış bence. hatta şöyle söyleyeyim, filmin afişini ilk gördüğümde ricci'yi johnny depp'in kızı rolünde falan sanmıştım. başarısız seçim, klasik olacak ama johnny depp'li tim burton'lu bir filmde helena bonham carter'ı görmek daha bir hoş olurdu hani. başsız süvarinin iskeletten, insana dönüştüğü sahne herşeyi kurtardı neyseki. aman tanrım o neydi ya, izlenmeli.

0 com

cohen dünya turuna devam ediyor

bilindiği üzere geçtiğimiz sene uzun bir aradan sonra yollara düşmüştü leonard cohen. hatta björk sonrası kuruçeşme arena'da güzel gece yaşatacaktı bize, olmamıştı. bu sene yeniden sahnelere çıkacak kendisi. şu an için birleşik krallık'ta vereceği konser tarihleri ufak ufak belli oluyor. 14 temmuz'da liverpool'da sahne alacakmış. keşke buraya da gelse.
0 com

soundgarden bir araya geldi

dün jason newsted'ın metallica'yla tek gecelik beraberliğinden bahsetmiştim. bugün de yine bir "one night stand" haberi ile başlayalım. soundgarden tek bir konser için bir araya geldi. geçtiğimiz çıkardığı "scream" ile bambaşka bir yola sapan chris cornell haricinde diğer tüm grup elemanları beraber sahneye çıkarak kendi parçalarını icra ettiler. şu sıralar moda olan yeniden birleşme olayına tamamen adapte olurlar mı, bekleyip göreceğiz.
0 com

jason newsted, metallica'ya döndü

gaza gelmeyin, döndü ama bir gece için. gelecek ay cleveland'da gerçekleşecek "rock and roll hall of fame" gecesinde sahne alacak metallica'ya jason newsted eşlik edecek. bilindiği üzere jason newsted ile metallica'nın yolları 2001'de ayrılmıştı.
0 com

iggy pop'tan jazzy albüm

punk efsanesi iggy pop, 18 mayıs'ta çıkaracağı yeni stüdyo albümü ile ilgili açıklamalar yaptı. "préliminaires" adını taşıyan albümünün jazz, blues ve fransız edebiyatından esintiler içereceğini belirten iggy, referans noktaları olarak louis armstrong, jelly roll morton ve fransız yazar michel houllebecq'in "the possibility of an island" romanını göstermiş. bu arada préliminaires, fransızcada önsevişme anlamına geliyor. sevişirken dinlenebilecek albümler listesine ad itibarıyla giriş yapacak gibi gözüküyor.

0 com

portecho'dan olay yaratan klip

tam bir milliyet.com.tr tadı yakaladım başlıkta, bozmadan devam edeyim. portecho, yeni albümünden ilk klibini albüme adını veren "studio plastico"'ya çekti. 3-4 gündür tv kanallarında dönen klip bir hayli ses getirdi. yapılan yorumlara bakılırsa klip üzerine tartışmalar zamanla daha da alevlenecek gibi.

Portecho - Studio Plastico
0 com

fehmi gerçeker'le film atölyesi

28 mart - 9 mayıs 2009 tarihleri arasında uygulanacak olan film çekimi eğitimi, brezilya ve amerika'dan sonra, türkiye'deki üçüncü atölyesini çengel sanat'ta düzenleyen ünlü yönetmen/yapımcı fehmi gerçeker yönetiminde gerçekleşecek. ilk günden itibaren kamerayı katılımcıların kullanımına sunan gerçeker bu atölye için; "hata yapmaktan korkmadan, kişinin özverisini ve kendine güvenini ortaya çıkaran bir çalışma" diyor. sadece 8 kişinin kabul edildiği atölyenin programı ve fiyat çizelgesi şu şekilde:

atölye programı:
- hollywood sineması
- new york film ekolü
- amerikan bağımsız sineması
- film yapım biçimleri
- sinema ve insan iletişimi
- senaryo yazımı
- casting/oyuncu seçimi
- mekan seçimi- çekim
- kamera, ses ve ışık kullanımı
- oyuncu yönetimi
- kurgu teknikleri
- ses ve müzik efektleri
- film gösterimi ve incelemesi

atölye tarihi: 28 mart - 9 mayıs tarihleri kapsamında her hafta cumartesi günü 10.00-17.00 saatleri arası.
(7 hafta, 50 saat..)
katılım ücreti: 750 tl
telefon: 0212 252 27 57
e-posta: info@fehmigerceker.com
0 com

battle for the sun

placebo'nun haziran'da piyasaya sunacağı yeni albümü "battle for the sun"ın tracklisti resmi internet sitelerinde açıklandı. buyrun;

01. kitty litter
02. ashtray heart
03. battle for the sun
04. for what it's worth
05. devil in the details
06. bright lights
o7. speak in tongues
08. the never-ending why
09. julien
10. happy you're gone
11. breathe underwater
12. come undone
13. kings of medicine
0 com

"avenue q" bsm'de

2004 tony awards'ta en iyi müzikal, en iyi müzik ve en iyi metin ödüllerini kazanan "avenue q" müzikali türkiye'ye geliyor. 13 yaş sınırının bulunduğu broadway uyarlaması, 26 mart ve 29 mart tarihleri arasında bostancı gösteri merkezi'nde sahnelenecek. oyuncular ise emre altuğ, demet tuncer, engin alkan, volkan severcan, melis sökmen, cenk sökmen, ayumi takano, boğaçhan sözmen ve melda gür. en azından gidip görülmeli. yine de o yıldızın içindeki "dünyanın en iyi müzikali" yakıştırması pek olmamış..

bilet fiyatları:
1. kategori: 78.50 tl
2. kategori: 67.50 tl
3. kategori: 56.50 tl
4. kategori: 39.50 tl
5. kategori: 28.50 tl
6. kategori: 18.00 tl
0 com

tour of universe 2009

efsane grup, "tour of universe 2009" adını verdikleri turne kapsamında 14 mayıs 2009 tarihinde istanbul'a uğrayacak. 20 nisan'da çıkacak olan 12. stüdyo albümleri "sound of the universe"in de tanıtımının yapılacağı konser santralistanbul'da gerçekleşecek. konserin coşmuş bilet fiyatları ise şu şekilde:

normal: 99,00 tl
sahne önü: 300,00 tl
vip: 180,00 tl

(fotoğraf makinası falan sokulmazmış.. de hayde..)
0 com

rock'n coke 2009

geçtiğimiz sene belli olmayan nedenlerden dolayı yapılmayan rock'n coke bu sefer sağlam geliyor. 17, 18, 19 temmuz tarihlerine göz diken festival yöneticilerinin ilk anlaştığı isim linkin park. grubun resmi internet sitesinden yaptıkları açıklama 19 temmuz'da festivalde sahne alacakları yönünde. grupla alakam olmadığından benim için 19 temmuz gecesi şimdiden bitmiştir. ilk iki gece çıkacakları beklemedeyim.

hoşnut olmadığım bir başka nokta ise seçilen tarihler. uni-rock ile aynı tarihlere denk getirmişler. zaten festival fakiri bir memlekette yaşıyoruz. aynı paralelde müzik insanları acaba hangisine gitsek diye durumda bırakmanın hiç gereği yoktu.
1 com

yaşar kurt izmir'de

peşpeşe konserlerin gerçekleştiği izmir'i bu hafta bir de yaşar kurt ziyaret edecek. yarın akşam yine bios bar'da gerçekleşecek olan etkinliğin biletleri 18 kafadan biletix'te satılıyor. kapı açılış saati ise klasik olarak 21:00.
0 com

özge fışkın izmir'de

daha önce pek çok sanatçıya vokalistlik yapan ve 2007 mayıs'ında ilk albümü "kilitler"'i piyasaya süren özge fışkın ilk defa izmir'de sahne alıcak. 27 mart cuma akşamı alsancak'taki bios bar'da yapılacak etkinliğin biletleri biletix'te. kapı açılışı 21'de ancak konserin başlaması 23:30'u bulur. bilet fiyatı 20 tl, içeride bira için talep edilen fiyat ise 10 tl.
0 com

kadınların seçimleri...

bu sene 7-14 mayıs 2009 tarihleri arasında gerçekleşecek olan 12. uçan süpürge uluslararası kadın filmleri festivali, siyad üyesi 18 sinema yazarı kadına en sevdikleri kadın filmini sordular ve ilk olarak the piano (1993) ile cléo de 5 à 7 (1962) cevabını aldılar. bu filmleri, todo sobre mi madre (1999), antonia (1995) ve daisies (1966) filmleri takip etti. listeye türk sinemasından ise füruzan ve gülsün karamustafa'nın "benim sinemalarım" (1990), yeşim ustaoğlu'nun "güneşe yolculuk" (1999) ve pelin esmer'in "oyun" (2005) filmi girdi.

ayrıca festivalde cléo de 5 à 7, daisies, breaking the waves filmleri gösterilecek.
0 com

mastodon'dan yeni albüm

sludge olayının son dönemde hakkını veren gruplardan olan mastodon yeni albümünü bugün dinleyenlerin önüne attı. 2006'da yaptıkları "blood mountain" ile grammy'e aday olan, kerrang, metal hammer gibi metal piyasasının büyük dergilerinde yılın albümü olan lanse edilen grubun 3 sene aradan sonra çıkardığı albümün adı "crack the skye".
0 com

mdb'dan yeni albüm

ingiliz intihar komandoları my dying bride'ın albüm sayısını onladı. önceki gün nuclear blast etiketiyle piyasaya sürdükleri "for lies i sire"'in tracklisti şu şekilde.

1. "fall with me"
2. "my body, a funeral"
3. "the lies ı sire"
4. "bring me victory"
5. "echoes from a hollow soul"
6. "shadowhaunt"
7. "santuario di sangue"
8. "a chapter in loathing"
9. "death triumphant"

0 com

manics'ten yeni albüm

bu sene 19 mayıs civarı günler epey şenlikli geçecek. pek çok sevdiğim isim yeni albümlerini yayınlayacak. bu isimlerden birisi de manic street preachers. 9. stüdyo albümleri olan "journal for plague lovers"'ın çıkış tarihini 18 mayıs olarak belirlemişler. albümün en göze çarpan özelliği ise şubat 1995'te ortalıktan esrarengiz biçimde kaybolan grubun gitaristi richey edwards'ın geride bıraktığı sözlerden oluşuyor olması.
2 com

woodstock'09 ??

efsanevi festival woodstock'ın 40. yıl dönümü olacak olan bu yaz için organizatörler bir telaş içerisindeler. 1969, 1994 ve en son yapılan 1999'daki festivalin organizatörlerinden olan michael lang festivali gerçekleştirmek için kaynak arıyor. woodstock deyince 1969'daki anılarım canlanacak değil elbette. en sonuncusu, 1999'daki geldi aklıma. festivalden birkaç ay sonra bir plak şirketi festivaldeki metal bazlı gruplardan birer şarkı alarak complation yapmıştı. içerisinde korn, metallica, limp bizkit filan vardı. kavurucu yaz sıcağında dinleyip, vücutları tokuştururduk birbirine. yaşlar 18, hayat ise çok güzeldi...
0 com

redd'den yeni albüm

daha evvel "50/50", "kirli suyunda parıltılar", "plastik çiçekler ve böcek" albümlerini dinleten redd yeni albümü "21"'in çıkması için gün sayıyor. geçtiğimiz günlerde albümden "don kişot" adlı parçaya klip çeken grup, bu şarkıyı myspace'te paylaşıma açtı. ayrıca grubun albüm kayıtları sırasında yaşananları aktardığı bir blogu var: http://reddseyirdefteri.blogspot.com/
0 com

lorna'nın sessizliği cnbc-e'de

tam da yazının üzerine güzel geldi bu haber. "lorna'nın sessizliği" bu akşam cnbc-e'de gösterilecek. başlama saati ise 22:00.