animasyon etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
animasyon etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
0 com

the haunted world of el superbeasto (2009)

rob zombie'nin iki "halloween" arasına sıkıştırdığı bu animasyon filmini izleyebileceğimden şüpheliydim. zira film 2009'un yaz aylarında görücüye çıkmış o tarihten bu yana altyazısı olmadığından izleyemiyor ve "halloween 2" başarısızlığından sonra iyice merak ediyordum. ki kısa bir süre önce filmin altyazısı dilimize kazandırıldı.

daha önceki yazılarımda belirttiğim gibi, rob zombie'nin kendi yarattığı karakterleri çok seviyorum ve onun karakter yaratmada başarılı olduğunu düşünüyorum. bunun için ilk ilki filmi olan "house of 1000 corpses" ve "the devil's rejects"e göz atmakta fayda var. bu iki filmde de ortak olan karakterlerden captain spaulding, otis ve baby bu tezime örnek olarak sunduklarım. kendisinin daha sonra "halloween" serisine el atması ve michael myers üzerinde değişiklikler yapması serinin bazı fanlarını üzdü. ilk filmiyle hayli tatmin olsam da ikinci filminde hayal kırıklığına uğradığımı söylemeliyim. daha önce kendisinin çizgi roman olarak yarattığı "the haunted world of el superbeasto"da ise yine benzer tadda karakterler var. birer anti-kahraman olarak karşımıza çıkan seks düşkünü, dövüşçü superbeasto ve seksi kız kardeşi suzi-x. ayrıca daha önceki filmlerinde arka planda kalan dr. satan bu filmde bir hayli ön planda. ve sid haig tarafından canlandırılan (bu filmde de seslendirilen) captain spaulding kısa bir süre de olsa filmde gözüküyor.

superbeasto ile kardeşi suzi-x'in dr. satan tarafından kaçırılan striptizci von black'i kurtarmaya çalışmasını konu alan animasyonda rob zombie'nin nazilere, sıkıcı amerikan filmlerine, japon hentailerine dokundurmalarına da rastlıyoruz (şarkı sözlerinin çevrilmiş olan altyazısıyla izlemenizi özellikle tavsiye ederim). opening title'ı ile 40'ların sinemasına, azgın robotu ile "the phantom creeps"e, bir sahnesiyle de "carrie"e selam duran, rob zombie'nin hastalıklı beyninde üremiş bu animasyonu şiddetle tavsiye ederim.
0 com

wall-e (2008)

animasyon komedi türünün en yaratıcı örneklerinden biri olan wall-e'nin yönetmenliğini yapan andrew stanton, filmin senaryosunu da jim capobianco ile beraber yazmış. yönetmen daha önce "monsters, inc." ve "toy story" gibi animasyon harikalarının yaratıcılarından olan önemli bir isim. 81. oscar ödülleri'nde 6 dalda aday olan bu pixar ve disney ortak yapımı film, yılın en iyi animasyonu ödülüne layık görüldü.içerisinde çok fazla diyalog bulundurmayan filmin seslendirmelerini ise ben burtt, elissa knight, jeff garlin, fred willard, john ratzenberger, kathy najimy ve sigourney weaver gibi isimler yapıyor. filmin 8.5 rating ile imdp top 250 listesinden 42. sırada olduğunu da belirtmek isterim.

son dönemde karşımıza sıkça çıkan senaryolardan biri olan "dünyanın sonu", wall-e'de farklı ve yaratıcı bir şekilde ele alınmış. dünya yaşanılamaz hale geldikten sonra çareyi uzayda, kendi yarattıkları hizmetçi robotlarla haşır neşir olarak yaşamakta bulan insanlardan bir haber, 700 seneyi çöp toplayıcılığı yaparak geçiren wall-e isimli şirin robotun günlük işleriyle film başlıyor. wall-e, mesai saati boyunca çöpleri topluyor, şekillendiriyor ve kendi de ne yaptığını bilmeden özenli bir şekilde diziyor... karakterimizin dünyada kalmış tek canlı dostu ise gerçek hayattakinden biraz farklı ve şirin mi şirin bir hamam böceği. (bilindiği üzre hamam böcekleri radyasyondan etkilenmeyen -daha doğrusu az etkilenen- tek canlı türü)

monoton günlerden birini daha yaşarken uzaydan devasa bir gemi iniyor ve wall-e'nin korku dolu bakışlarıyla beyaz bir robot olan eva'yı dünyaya bırakıyor. wall-e, amacı dünyada yaşamın tekrar başlayabileceği olgusunu kanıtlayacak bir şey bulup uzaya götürmek olan eva'ya aşık oluyor ve kendi için özel olan eşyaları onunla paylaşıyor. bu eşyaların arasında yer alan ufak bir bitki de "uzay da amaçsız bir şekilde yaşayan insanlığı kurtarmak için gerekli olan tek nesne" olma ünvanını taşıyor.

eva'ya aşık olan wall-e, eva'yı almak için geri gelen uzay gemisine binip dünyadan çıkınca da, atraksiyon dolu anlar yaşanmaya başlıyor. artık yapmaları gereken tek şey insanları evlerine, yani dünyaya geri getirmek için bitkiyi korumak ve geminin tembel kaptanına götürmek. fakat bu iş bazı kötü huylu robotlar yüzünden içinden çıkılamaz bir hal alıyor.

işin içinde andrew stanton gibi başarılı bir isim olunca wall-e gerçekten keyifli bir film olmuş. filmin senaryosu tıpkı "monsters, inc."teki gibi farklı fakat bir o kadar da gerçeğe yakın. kesinlikle izlenmesi gereken animasyonlardan, özellikle çocukların seveceği cinsten.

* wall-e'nin açılımını merak edenlere: "waste allocation load lifter earth-class".

3 com

up (2009)

senaristliği ve yönetmenliği bob peterson ve pete docter ikilisi tarafından yapılan ve şimdilerde ülkemiz sinemalarında gösterimde olan "up", imdb top 250 listesinde 8.5 gibi sağlam bir rating ile 48. sırada yer alıyor. teen choice awards'ta "en iyi yaz filmleri"nden "komedi" kategorisinde birinciliği kucaklayan "up"ın seslendirmelerini ise christopher plummer, john ratzenberger, edward asner, delroy lindo, jordan nagai ve paul eiding gibi isimler yapıyor.

çook eskiden devasa zeplini ile güney amerika'nın vahşi doğasının bağrından kopup gelen ve birçok çocuk tarafından idol olarak benimsenen charles muntz hayranlıkları sayesinde tanışan carl ve ellie, uzun ve mutlu bir ömür yaşarlar. çocukluk hayali güney amerika'da yer alan cennet şelaleleri'nin kenarında yaşamak olan ellie, sağlığı el vermediği için carl ile mutlu bir hayat yaşadığı dönemde malesef bunu gerçekleştiremez. ellie'nin ölümü ile sarsılan ve giderek daha tozlu bir hal alan şehirleşmenin etkisiyle macera arayışına giren baloncu amcamız carl, ellie hayattayken gerçekleştiremediği maceraya atılmak için kolları sıvar.

ellie'nin anısına uçarak güney amerika'ya gitmeyi kafasına koyan carl, bir zeplini veya uçağı olmadığı için sahip olduğu balonlarını evine bağlayarak uçurmaya başlar. akılalmaz bir şekilde havalanan eviyle güney amerika semalarına doğru keyifli bir yolculuğa başlayan carl'ın sevinci, ev havadayken kapının çalması ile sona erer. kapıda duran 7-8 yaşlarındaki doğa kaşifi russell'ı peşine takan carl, çaresiz bir şekilde yolculuğuna devam eder.

fırtınalar, şimşekler, sürüden ayrılan balonlar carl'ın azmini azaltmaz ve güney amerika'ya ulaşırlar. carl ve russell cennet şelalesi'ne yürüyerek gitmeye karar verirler ve carl her ne kadar buna karşı çıksa da yolda kendilerine 2 tane de dost bulurlar. dostlarından biri büyüüük bir devekuşunu andıran rengarenk bir hayvancağızdır, ve bazı kötü niyetli insanlar (insan) tarafından yakalanmak istenmektedir. diğeri ise boynundaki elektronik tasma ile konuşma yeteneği kazanan sevimli bir köpektir. yanlarına ne kadar büyük bir belayı taktıklarını anlamadan şelaleye doğru yola çıkan ikiliyi gerçekten zorlu olaylar beklemektedir...

cannes film festivali'nin açılış filmi olarak gösterilen ilk animasyon (aynı zamanda 3d) olan film, ilk 15 dakikasında gerçekten bir dram izleyeceğine inandırıyor izleyiciyi. ben böyle kurgu, böyle senaryo, böyle ayrıntı bir wallace and gromit serisinde gördüm bir de uzun zaman sonra "up"ta. çok eğlenceli, kesinlikle izlenmeli.

2 com

monsters, inc. (2001)

1995 tarihli "toy story" filminin yaratıcılarından andrew stanton tarafından senaryosu yazılan bu pixar filminin yönetmenliğini peter docter ve david silverman üstlenmiş. 4 dalda aday olup "en iyi müzik" dalında oscar sahibi olan animasyonun seslendirmelerini ise billy crystal, john goodman, james coburn, jennifer tilly, steve buscemi gibi isimler yapıyor.

günümüzden 100, hatta fazla abartmadan 50 yıl sonrasına gidelim. paranoyaklaşmış gibi düşünmek istemem fakat o zamanlarda şimdiki gibi doğal güzelliklerimizin olmayacağı aşikar. hatta bıraktım güzelliği, toprak ve su bile hayal olacak bizim için. işte canavarlarımızın yaşadığı canavarlar şehri de bunun benzeri bir dert yaşarken çıkıyor karşımıza; "çocuk çığlığı kıtlığı!"

enerji kaynağı "çocuk çığlığı" olan canavarlar şehrinde çığlıkları toplayan canavarlar şirketi iflasın eşiğindedir. eskisi kadar korkutucu olmayan canavarlar birbiriyle yarışırken, canavarların en korkutucusu sullivan birinciliği kimseye kaptırmamaktadır.

mike ise, sullivan'ın en yakın dostu tek gözlü -hatta sadece tek gözlü, iki kollu, iki bacaklı- bir canavardır. şirketin yılan saçlı (ben kendisini medusa'ya benzettim) sekreteri celia ile kırıştıran mike, düzenlenmesi gereken dosyaları tam da celia ile çıkacağı romantik bir akşam yemeği günü unutunca, sullivan imdadına yetişir ve dosyaları hazırlamak için işe koyulur. sullivan, mesai saati bitiminde, canavarları insanların daha doğrusu çocukların boyutuna geçiren özel kapılardan birini görünce ise bir hayli şaşırır ve içeri girer, içerdeyse korkutulması gereken küçük tatlı bir kız vardır. sullivan, kaza eseri bu küçük kızı canavarlar şehri'ne getirir ve olaylar zinciri baş göstermeye başlar.

çocukların hastalık bulaştırıcı, pis mikroplar olduğunu düşünen canavarlar şehri'nde bir kızın elini ayağını sallaya sallaya gezemeyeceğini bilen sullivan bir yandan boo'ya (sullivan'ın küçük kıza verdiği isim) bağlanırken, bir yandan da onu denek olarak kullanmamaları için evine göndermek istemektedir. mike ve sullivan gerçekten zor bir işe bulaşmışlardır...

pixar'ın 4. filmi olma özelliği taşıyan "monsters, inc", her yaştan insana hitap eden eğlenceli ve macera dolu bir animasyon. nette film hakkındaki yorumlara bakarken sürekli filmin sonundaki "çekim hataları"ndan bahsedildiğini gördüm. benim izlediğimde neden çekim hatası yok diye düşündüm ve filmi yeniden edinme çabalarına giriştim. bir animasyonda çekim hatası izlemek oldukça eğlenceli olsa gerek. kısacası herkesin izlemesi gereken bir film "monsters, inc.". kurgu harika, mesajlar da güzel.

4 com

9 (2009)

içerisinde tim burton ve danny elfman gibi isimler barındırdığı için uzun zamandır merakla beklediğim bir filmdi "9". shane acker'ın aynı isimli kitabından pamela pettler tarafından senaryolaştırılan filmin yönetmenliğini yine kitabıyla filme ilham kaynağı olan shane acker üstlenmiş. seslendirmelerini christopher plummer, elijah wood, jennifer connelly, martin landau ve john c. reilly gibi isimlerin yaptığı filmin yapımcılığını üstlenen isimlerin tim burton ve timur bekmambetov gibi yönetmenler olduğunu duyduktan sonra film hakkında hiçbir önyargımız olmadan izlemeye koyuluyoruz zaten.

neredeyse kıyamet sonrası diyebileceğimiz kadar harap bir dünyaya gözlerini açan 9, neler olup bittiğini anlamak için dışarıya çıktığında karanlık, bir o kadar da ürkütücü bir manzarayla karşılaşır. sorularına cevaplar aradığı sırada tıpkı kendisi gibi olan 2 ile karşılaşır ve böylece yalnız olmadığını anlar. 2; 1, 8, 5 ve 6 ile beraber bir kilisede saklanmaktadır ve malesef "her grubun bir lideri olmalıdır." düşüncesinden yola çıktıkları için grubun lideri 1'in korkaklığının yarattığı etkiyle pasif kalmak zorundadır. isminden belli olduğu üzere grubun en eskilerinden olan 1, köpek görünümlü "makine canavar"ın kendilerine zarar vereceği düşüncesini aklından çıkaramadığı için savaşmaktan ziyade saklanmak ister ama aralarına yeni katılan 9, aklındaki soruların cevabını almak için can attığından istediği tek şey savaşmak olacaktır.

9, canavar tarafından kaçırılan 2'yi kurtarırken, 5'in de kendisine katılmasını ister. başlarda tereddüt eden 5, yapması gerekenin 9'a katılmak olduğunu geç olmadan anlar ve ikili yola koyulurlar. zorlu bir yolculuktan sonra 2'yi bulurlar ve öldüğünü düşündükleri 7'nin de yardımıyla köpek canavarı yenerler. savaş bitti ve kötüler öldü derken 9'un büyük büyük büyüük başka bir canavarı uyandırmasıyla işler başa sarar, ve bu öncekinden kolay olmayacaktır.

günümüz animasyonlarından biraz farklı "9". tim burton'ın filme yapımcı olmasını da filmin içindeki iç karartıcı unsurlardan ve farklı içeriğinden anlıyoruz. filmin önemli bir özelliği de izleyiciye vermek istediği mesajlar. sadece şunu söyleyebilirim, tam bir "günümüz" filmi. yoksa gelecek mi demeliyim? izlenmeli...

0 com

coraline (2009)

uzun zamandır sabırsızlıkla beklediğim bir film olan coraline, fantastik dünyanın önemli isimlerinden biri olan neil gaiman'ın türkçe'ye de çevrilip oldukça beğenilmiş aynı isimli kitabından, filmin yönetmeni henry selick tarafından senaryolaştırılarak beyazperdeye uyarlanmış. daha önce "stardust"ı yazmış olan neil gaiman ile, "the nightmare before christmas"ın yönetmenliğini yapmış olan henry selick bir araya gelirse ortaya aynen böyle tim burton'ın gotik havasını taşıyan bir stop-motion animasyon çıkıyor zaten. filmdeki seslendirmeleri yapan isimler ise adam olacak çocuk bokundan belli olur atasözünü gururla taşıyan dakota fanning ile desperate housewives dizisinin susan mayer'ı ve john hodgman.

coraline, ailesiyle birlikte yeni bir eve taşınmıştır fakat gerek evin bulunduğu ortamdan dolayı gerekse arkadaşlarından ayrı kalmanın mutsuzluğu içinde olduğu için çok sıkılmaktadır. annesi ve babası da işlerinin yoğunluğu nedeniyle coraline ile ilgilenmedikleri için sıkıntısı günden güne artmaktadır. geçmek bilmeyen günlerden bir gün duvarın içine gizlenmiş bir kapı keşfeder. annesinden küçük kapının anahtarını alıp kapıyı açan coraline kapının tuğla ile örülü olduğunu görünce oldukça şaşırır. fakat aynı günün akşamı fareleri takip eder ve yine küçük kapının olduğu odaya varır, bu sefer kapı tuğlalarla örülü değildir ve kapıdan giden bir yol vardır.

kapıdan diğer tarafa geçer ve yine aynı yere çıktığını farkeder. mutfağa doğru yol aldığında annesini yemek pişirir halde bulur ve gözlerinin de düğmeden olduğunu görür. güzel yemekler pişiren ve coraline'ın her istediğini yapan bu "diğer anne"si, başlarda ne kadar samimi gelse de, coraline kapının arkasındaki gizemli dünyanın kendine göre olmadığını anlayacaktır. coraline diğer annesinin, yeni komşuları wybie'nin ona getirdiği ve tıpkı kendine benzeyen oyuncak bebeğin düğme gözlerinden hayatını izlediğini ve ona sahip olmak istediğini öğrenince kendi anne ve babasının değerini anlayacaktır, ama "diğer anne"sinin elinden kurtulmak sandığı kadar kolay olmayacaktır.

aradaki müzikal kısımların da pek hoş olduğunu belirterek keşke "the nightmare before christmas"taki gibi müzikal kısımlara daha çok ağırlık verilseydi diye düşünüyorum. henry selick stop-motion döktürmüş resmen bu filmde. iyi bir tim burton öğrencisi olduğundan olsa gerek o gotik havayı inanılmaz bir şekilde vermiş filme, ama araya canlı renkler katmayı da ihmal etmemiş. çocuk filmi mi diye soracak olursanız cevabım kesinlikle hayır. en azından çocuklar için çekilmediği bir gerçek. stop-motion sevenler kesinlikle izlemeli.

0 com

chicken run (2000)

wallace and gromit filmlerinin (bkz: wallace and gromit: a grand day out, wallace and gromit: the wrong trousers, wallace and gromit: the curse of the were-rabbit, wallace and gromit in a matter of loaf and death) yaratıcısı nick park'ın, peter lord'la birlikte senaryosunu yazıp yönetmenliğini yaptığı stop-motion, animasyon film. seslendirmelerini ise phil daniels, lynn ferguson, mel gibson, jane horrocks, timothy spall, miranda richardson gibi isimler yapmıştır. bafta ve golden globe ödüllerine adaylıkla kalan film, uzun metrajlı stop-motion çekmenin zorluklarını bir yana bırakıp, nick park'ın yeteneğini gözler önüne seriyor.

sürekli yumurtlamak zorunda olan, işlevini yitirdiği zamanda güzel bir akşam yemeği olarak sofralara lezzet katacak tavuklar, mrs. tweedy'nin lanet tavuk çiftliğinde yaşamaktan bıkmış, özgürlük hasretinden yapamayacakları şey kalmamıştır. ginger isimli asi tavuğun önderliğinde her yeni gün bir kaçış planı hazırlayan tavuklar, gökten düşen fetcher isimli horozun uçabildiğine inanmaya başladığı andan itibaren uçmayı öğrenmek için ondan ders alırlar. çok zaman geçmeden gerçeği söyleyemediği için utanç duyan fetcher'ın çiftliği terketmesiyle beraber iş yine başa düşer ve bu sefer uçmaktan başka çare kalmadığını anlayan tavuklar, önemli bir proje üzerinde çalışmaya başlarlar. kendi uçaklarını inşa etmeye başlayan tavuklar, bir yandan mrs. tweedy'nin tavuklu turta makinesini bozmaya, bir yandan da uçaklarını tamamlamaya çalışırlar...

3 oscarlı nick park'ın wallace and gromit'teki gibi yine kendi hazırladığı hamurdan karakterleriyle güzelim ingiliz aksanı birleşirse ne olur, ahanda chicken run olur. bir stop-motion animasyonuna göre fazla önemli olmayan en ufak ayrıntlar bile düşünülmüş filmde, kesinlikle izlenmeli.

0 com

wallace and gromit in a matter of loaf and death (2008)

wallace and gromit serisinin kısa metrajlı son filmi olma özelliği taşıyan animasyonun yaratıcısı ve yönetmeni tabikide yine nick park. wallace'a sesiyle hayat veren peter sallis'e eşlik eden isim ise piella'yı seslendiren sally lindsay. "en iyi kısa animasyon film" dalında bir adet bafta öldülü bulunan filmin müziklerini ise diğerlerinde olduğu gibi julian nott üstlenmiş.

hayatlarında bir değişiklik yaparak bu kezde fırıncılık işine giren arkadaşlarımız ilginç mekanizmalarıyla yine karşımızdalar. bulundukları kasabada artan cinayet olayları ve ölenlerin sadece fırıncı olması onları biraz korkutmaya başlamışken bir gün karşılarına çok güzel bir bayan çıkar. (wallace'a göre güzel) çok zaman geçmeden sevgili olan wallace ve piella'nın arası, gromit'in piella'dan şüphelenmesi üzerine yavaş yavaş bozulmaya başlar. gizlice piella'nın evine giren katledilmiş fırıncı listesini gören gromit, sahibi wallace'ı uyarmak için hemen harekete geçer. ne varki wallace aşk sarhoşu olduğu için gromit'i dinlemez ve piella'yla takılmaya devam eder, ta ki piella ona içinde bomba olan büyük bir pasta hediye edene kadar. seri katilin piella olduğunu anlayan kahramanlarımız bir yandan bombanın patlamasını engellemeye bir yandan da piella'dan kurtulmaya çalışırlar...

bütün wallace and gromit filmlerinin aksine değişik birşey vardı bu filmde; ölüm. piella'nın canlı canlı timsahlara yem olması ve filmin başında hamurla öldürülen fırıncı buna örnekti. bu da filmi diğerlerine oranla çocuk filmi kategorisinde değerlendirmemizi engelliyor haliyle. izlenmeli ya, seviyorum ingiliz aksanını.

1 com

james and the giant peach (1996)

the nightmare before christmas'taki gibi yönetmen koltuğunda henry selick'in olduğu filmin prodüktörlüğünü stop-motion ustası tim burton üstlenmiş. fantastik ve eğlence dolu filmlere ilham kaynağı olabilecek kapasitedeki romanlarıyla ünlü (bkz. charlie and the chocolate factory) galli kısa öykü yazarı roald dahl'ın 1961 yılında yazdığı aynı isimli romanından uyarlanan film, "müzikal veya komedi/en iyi müzik" dalındaki oscar adaylığı ile yetinebilmiştir. başrollerinde paul terry, joanna lumley ve miriam margolyes'in olmasının yanısıra animasyon kısımların seslendirmelerini richard dreyfuss, jane leeves, simon callow, susan sarandon ve david thewlis üstlenmiş.

bulutların arasından beliren dev bir gergedanın anne ve babasını yemesi üzerine, kendini beğenmiş iki cadoloz teyzesi ile kalmaya başlayan james isimli çocuğun başlarda biraz acıklı fakat ilerledikçe oldukça eğlenceli bir macera haline gelen hikayesidir james and the giant peach. en büyük hayali ailesiyle beraber new york'un rüya gibi mekanı times meydan'ındaki times binasına gitmek olan james, ailesi her ne kadar atık yanında olmasa da bu hayalini gerçekleştirecektir. olağanüstü olaylar zinciri çoğu tim burton filminde olduğu gibi burada da kendini belirtip insanın hayal dünyasını zorlamaya yöneliktir. kardeşim olmasını çok dilediğim genç ve başarılı hollywood yıldızı freddie highmore'a benzeyen başrol oyuncusu paul terry'nin performansı göz ardı edilmeyecek kadar kusursuzdur.

iki teyzesi tarafından dövülen, ortaçağ kölesi gibi çalıştırılan ve aç bırakılan james'in karşısına hayatını değiştirecek bir adam çıkar. olağanüstü olayların olacağını söyleyen adamın gitmesinin ardından yıllardır bir yaprak bile açmamış kuru dallardan bir şeftali belirir. gözlerinden açlık akan teyzeler şeftaliyi görünce heyecanlanır ve almak isterler fakar şeftalinin inanılmaz bir hızla büyümesi onları durdurur ve bu dev şeftaliden para kazanma planları yapmaya başlarlar.

kölelik işini gerçekleştirdiği bir akşam şeftalide oluşan deliği farkeden james şeftalinin içine girer ve o andan itibaren film animasyona döner. çook başarılı bir stop-motion haline gelen film james ve yeni böcek arkadaşlarıyla sürükleyici bir maceraya dönüşecektir, çok kolay bir yolculuk olacağı söylenmez ama..

stop-motion açısından the nightmare before christmas'tan daha başarılı sanki. kıyaslanamayacak iki film aslında, bu filmde tim burton gotikliğinden eser yok çünkü. öykü, filme hayat vermiş adeta. tek dileğimiz roald dahl öykülerinin (örn. charlie'nin büyük cam asansörü, bay ve bayan kıl.) tim burton tarafından beyazperdeye uyarlanması. daha çok 15 yaş altına hitab eden eğlenceli bir film, fakat animasyon sevenler de keyifle izleyebilir.

0 com

the nightmare before christmas (1993)

tim burton'ın caroline thompson ile birlikte michael mcdowell'ın kitabından uyarlayarak senaryosunu yazdığı filmin yönetmeni henry selick'tir. animasyon ve stop-motion tekniği ile çekilmiş bu müzikal film 2006 yılında amerika'da tekrar vizyona girerek 3d teknolojisinden yararlanmış ve izleyiciye harika bir görsel şölen yaşatmıştır. jack'in söylediği şarkılarda danny elfman olmak üzere; chris sarandon, catherine o'hara, william hickey, glenn shadix gibi isimlerde seslendirmelerini yapmıştır. oscar ödüllerinden eli boş dönen film özellikle müzikleri sebebiyle birçok film festivalinde danny elfman'a ödül kazandırmıştır.

halloween (cadılar bayramı) kasabasının en sevilen ve en korkunç ismi, yani balkabağı kralı jack skellington, içinde yaşadığı korkunç dünyadan bıkmıştır ve bir cadılar bayramı gününün sonunda ormanda gezintiye çıkar. bu gezintide farkında olmadan christmas kasabasını keşfeder ve noel babanın, kendince noel canavarının yerini almak ister. kendi kasabasına bu fikri aşılayan jack, noel baba kılığına girerek çocuklara oyuncaklarını dağıtır fakat bu durumdan pek hoşnut olmayan çocuklar ve aileleri polise ihbarda bulunurlar. başından beri jack'in başına kötü birşey geleceğini düşünen ve ona aşık olan sally ise durumun önemini kavrar ve önce gerçek noel babayı oogie boogie canavarından kurtarmaya gider. noel babayı kurtarmaya çalıştığı sırada kötü canavara yakalanan sally tam çaresizlik içine düşmüşken beklenmedik bir şekilde jack gelir ve ardından sally ile noel babayı kurtarır. gerçekleştirdiği bu çılgınlık sayesinde hem amacına ulaşmanın verdiği mutluluk, hemde halloween kasabasına yağdırdığı kar ile balkabağı kralı imajına geri dönen jack, sally'yi gerçek anlamda farkettikten sonra çok daha mutlu olacaktır.

tim burton ve danny elfman ortaklığından çıkan diğer filmler gibi mükemmel olan animasyon charlie and the chocolate factory kadar eğlenceli, sweeney todd: the demon barber of fleet street kadar karanlık ve edward scissorhands kadar hüzünlü olmasının yanısıra, müzikleriyle oldukça ilgi çekiyor. her yaştan insanın izleyebileceği muhteşem bir film. iz-len-me-li!

2 com

wallace and gromit: the curse of the were-rabbit (2005)

nick park'ın, yönetmenliğini steve box ile paylaştığı film, 85 dakikalık süresiyle wallace and gromit serisinin ilk uzun metrajlı filmi olma özelliğini taşıyor. a grand day out ve the wrong trousers'da olduğu gibi, wallace'ın seslendirmesi yine peter sallis yapıyor ve ona victor quartermaine olarak ralph fiennes, lady campanula tottington olarak da helena bonham carter eşlik ediyor. müziklerini tabikide julian nott yapmıştır ve bazı sahnelerdeki efektleri hakikaten korkutur. (abarttım) "en iyi animasyon film" dalında bir oscar'ın yanısıra 10 adet annie, 2 adet bafta, 1 adet de british comedy ödülü bulunan film için 2005'in en iyi animasyonlarından diyebiliriz.

her yıl geleneksel olarak düzenlenen büyük sebze yarışması yaklaşmakta, ve sevgili dostlarımız wallace ile gromit'de anti-pesto adını verdikleri sebze kurtarma donanımıyla, bahçelere giren yaramaz tavşanları yakalayıp, onlara bir yuva sunmaktadırlar. tüm bunların haricinde icad etme arzusuyla yanıp tutuşan arkadaşımız wallace, tavşanların aklına sebzenin kötü birşey olduğunu sokmak için bir makina yaratmıştır. burada takıldığım iki nokta var. tavşanların aklına bunu sokarsa tavşanlar nasıl beslenecek, doğanın düzeni bozulmaz mı? yada bahçelere saldıran tavşanlar olmazsa wallace ve gromit nasıl para kazanacak? burda senaryo biraz kopuyor tabi, ama gerisi güzel bağlanmış. wallace ile tavşanın düşüncelerinin yer değiştirmesi, zamanla fiziksel özelliklerinde yer değiştirmesi ile sonuçlanır. durumun farkına varan varan gromit, geceleri korkunç bir tavşana dönüşen wallace'ı uyarır ve buna bir çözüm ararlar...

binaya tırmanan tavşanın king-kong benzerliği, tavşana dönüşme aşamasındaki wallace'ın sanki kurt adama dönüşüyormuşcasına olan ulumaları filme gerçekten apayrı bir hava katmış, birazda gönderme yapmış hani. efektler, seslendirmeler, kostümler, müzik... hepsinin muhteşem olduğu bu film aslında daha çok büyüklere hitab eden bir stop-motion diyor, küçükler de izleyebilir diye ekliyorum.

0 com

voyage dans la lune, le/a trip to the moon (1902)

ölmeden önce görmeniz gereken 1001 film'in 1.si olmakla beraber, imdb'den 8.3 puanı kapmış olan georges méliès filmdir. georges méliès filmin başında gökbilimcilere ay'a gitme fikrini anlatan profesör barbenfouillis olarak da filmde yer almıştır. neredeyse sinema ile aynı yaşta olan film (107 yıl) ilk bilim kurgu-fantastik film olma özelliğini taşımasının yanısıra, ay'ın gözüne roketin saplandığı sahne ile tanınmaktadır. ayrıca o zamanki çekim tekniklerine bakılırsa gökbilimcilerin ay'da uyudukları sırada arkada beliren yıldızlarla, şemsiyenin mantara dönüştüğü sahnede oldukça başarılıydı bence.

film, smashing pumpkins'in "tonight tonight" isimli şarkısının klibine de büyük bir esin kaynağı olmuştur. izlemek isteyenler buradan.
0 com

wallace and gromit: the wrong trousers (1993)

wallace and gromit serisinin 2. filmi, imdb'den aldığı 8.6 puanın da etkisiyle ilk filme göre çok daha başarılı gözüküyor. a grand day out'da olduğu gibi senarist ve yönetmen nick park, senaryoda bob baker'dan yardım da almış. ayrıca müzikler yine julian nott'a, wallace'ın seslendirmesi de peter sallis'e ait. 30 dakika süren ve "en iyi kısa/animasyon film ödülü" dalında bir oscara sahip olan the wrong trousers, bafta ödüllerinde aldığı "en iyi animsyon film ödülü"nün de haricinde farklı festivallerde aday olduğu tam 7 ödülü silip süpürmüş.

wallace çektiği para sıkıntısı yüzünden eve bir kiracı almak ister. şapşal bir penguen kiracı bulur ve odalarından birini ona verir. penguen, wallace'a inanılmaz derecede yalakalık yapmaya başlar, hatta gromit'in odasına yerleşecek kadar da yüzsüzdür. wallace'ın doğum günü hediyesi olarak gromit'e aldığı elektronik bir pantolonu gözüne kestirip, sahip olmak istediği elması çalmak için suç aleti olarak kullanacak olan penguen, wallace ve gromit'in arasını her ne kadar açsa da bunu başaramayacak ve hapsi boylayacaktır.

nick park'ın kariyerinin en önemli projelerinden olmuş the wrong trousers. ilk filme oranla daha ilgi çekici olması, oscar kazanmasıyla büyük başarı sağlamış. kesinlikle izlenmeli, ama ilk filmi izlemeden izlemeyin, sırayla gitmek en iyisi.

0 com

wallace and gromit: a grand day out (1989)

animasyon ve stop-motion tekniği ile çekilmiş wallace and gromit dörtlemesinin ilk filmi, nick park'ın ilk kısa metraj filmi olma özelliğini de taşıyor. kısa film, animasyon ve stop-motion türleri arasında en bilinenlerden olan a grand day out, imdb'den de 7.8 gibi yüksek bir puanla karşımıza çıkıyor. wallace'ın seslendirmesini peter sallis'in yaptığı film, 23 dakika sürmesinin yanısıra, adeta keşke hiç bitmese dedirtiyor. 1991 yılında "en iyi kısa/animasyon film" dalında oscara aday olan fakat buradan eli boş dönen film, 1990 yılında bafta ödüllerinde "en iyi animasyon film ödülü"nü alıyor. ama üzüldüğüm nokta müzikleri ile ilgili hiçbir ödül adaylığı bulunmaması. çünkü julian nott gerçekten çok eğlenceli müzikler yapmış film için, yazık olmuş.

wallace ve kadim dostu, aynı zamanda köpeği gromit'in tatil yapacak bir yer aramalarıyla başlar herşey. doğru düzgün bir tatil mekanı bulamayan ikili, şans eseri evde biten peynirden yola çıkarak ay'a gitmek isterler. ay'ın peynirden olduğuna dair anlatılanları hatırladıktan sonra tabi. kendi yaptıkları roketle ay'a giderler fakat "ay peyniri"ni fazla beğendikleri de söylenemez. işte böyle başlar macera, ve böyle de biter.

1902 çekim georges méliès filmi "le voyage dans la lune"a (ay'a seyahat) direkt olarak bir gönderme var bir kere filmde. çoğu web sitesi bu göndermenin kötü niyetli olduğunu varsaymış, fakat bunu en iyi nick park bilir diyerek susuyorum. özellikle çocuklar başta olmak üzere benim gibi stop-motion hayranlarının da ilgisini çekecek bir film "a grand day out". izlenmeli.

1 com

vincent (1982)

tim burton tarafından yazılıp yönetilen ve stop-motion tekniği ile çekilmiş kısa filmdir. imdb'den 8.5 gibi yüksek bir puan alan film 5 dakika 53 saniye sürmesinin yanısıra, siyah beyaz görüntüsü ile oldukça ilgi çekicidir. stop-motion ve animasyonun mükemmel uyumuyla beraber bir de üstüne güzel bir çeviri eklenince keyifle izlenen film, tim burton'ın ilk çalışmalarından olması ve yeteneğini ön plana çıkarmasıyla kendini gösteriyor. ayrıca 1984 yılında ottawa international animation festivali'nde tim burton'a "en iyi izleyici ödülü"nü kazandırmıştır.

movie quotes:
vincent malloy yedi yaşında, kibar ve terbiyeli her zamanda. yaşına göre bir çocuk için saygılı ve sevimli, ama aynen vincent price gibi olmak hayali. sorun değil onun için evdeki kız kardeşi, köpek ve kediler. aslında örümcek ve yarasalarla bir evi paylaşmak ister. orası yansıtabilirdi üzerine icat ettiği korkuları, yalnız ve acı içinde dolaşırdı karanlık koridorları. vincent sevimli olur onu görmeye geldiğinde teyzesi, ama müzesine koymak için onu balmumuna daldırmaktır hevesi. üzerinde deney yapmayı sever köpeğinin, abacrombie, yaratmak umudu içinde korkunç bir zombi. böylece, o ve korkunç zombi köpeği, kurban verirdi onlara londra sisinin göbeği. düşünmezdi sadece korkunç suçlar, resim çizerek ve okuyarak geçerdi bazı zamanlar. "koş jane koş" gibi kitaplar okurken öbür çocukların hepsi, yazarlardan edgar allen poe vincent'ın en gözdesi. bir gece okurken tüyler ürpertici bir anlatı, okuduğu bir paragraf ile soldu suratı. okudu onu öldürecek kadar korkunç bir haberi, güzel karısı gömülmüştü diri diri. öldüğünden emin olmak için kazdı mezarını, aldırmadı mezarın annesinin çiçekliği olmasını. annesi vincent'ı gönderdi odasına, bildi sürgüne gönderildiğini hüküm hisarına. ömür boyu hayatını geçirme cezası ile çarptırıldığı o yerde, yalnız başınaydı güzel karısının portresi ile birlikte. kabrine kapatıldığında deli ve yalnız, vincent'ın annesi girdi odaya apansız. "dışarı çıkıp oynayabilirsin istersen eğer, güneşli ve güzel bir gün görmeye değer." vincent denedi ama söyleyemedi konuyu, onu zayıflatmıştı tecrit edilme yıllar boyu. bir kalem aldı ve karaladı kağıda, "bu ev tarafından ele geçirildim, ve terkedemem asla."annesi konuştu, "ele geçirilmedin, ve ölmek üzere değilsin.oynadığın bu oyunlar hepsi kafanın içinde senin.sen vincent price değilsin, senin adın vincent malloy. acı çeken biri değil, bir oğlansın hala toy. sen benim oğlumsun, yaşın yedi yalnızca, gerçek bir eğlence bulursun dışarı çıkınca"şimdi öfkesi geçmişti, dışarı yürürken salona, o sırada vincent geriledi yavaşça duvara, odada başladı soğuma, gıcırdama ve titreme, ulaşmıştı tepeye korkunç delirme. abacrombie'yi gördü, onun zombi kölesi, ve mezarının çok altından geldi karısının sesi. tabutundan konuştu ve talep etti korkunç istekler, kırılan duvardan uzanırken iskelet eller. hayatındaki her korku rüyalarında onu ürküten, çılgın kahkahasını korkunç çığlıklarla değiştiren. delilikten kaçmak için istedi kapıya uzanma, gücü ve kuvveti kalmadığından yere düştü ama. yavaş ve çok sakin başladı söze, edgar allan poe'nun "kuzgun"undan söylerken bir dize:"ve gölgeden gelen ruhum yerde yüzerek yatan, yükselecektir... hiçbir zaman!"
0 com

corpse bride (2005)


bir tim burton harikası olan corpse bride/ölü gelin 2005 yılında, stop-motion tekniği ile çekilmiştir. yine tim burton'dan izlediğimiz "the nightmare before christmas" gibi, gothic ve karanlık havanın unsurlarını görüyoruz bu filmde de. başrollerinde (seslendirme/karakterin fiziksel olarak benzerliği) johnny depp, emily watson ve helena bonham carter vardır. müziklerini de soundtrack'in kralı danny elfman yapmıştır. fantastik, animasyon türündeki film oldukça güzel müzikal parçalar barındırır içinde. zaten film müzikaldir aynı zamanda. filmin, bir rus halk masalından uyarlandığını da eklemek isterim.

19. yy.'da geçen film animasyon olduğu halde kostümleri o çağa ayak uydurmakta hiç zorlanmamıştır. fazlasıyla 19. yy. havası taşır. bunu animasyon olmayan filmlerde dahi yapamayanların olduğunu görünce, tim burton'ı kusursuz çizimleriyle zamanı, karakterleri ve kostümleri uyum içinde hayata geçirdiği için kutluyoruz.


gelelim filmin konusuna...

victor van dort isimli genç, bir iskeletin parmağından aldığı yüzüğü taktıktan sonra tüm hayatının alt üst olacağını bilmiyordur. yüzüğü taktığı an bi cesetle evlenmiş olur. ölü gelin ile. ölü gelinle beraber ölüler diyarına -yani yeraltına- giden victor, oradaki eğlenceli ve bol renkli yaşamı görünce aslında kendi yaşadığı hayatın hayat olmadığını anlar. yukarıda yani gerçek dünyada onu bekleyen gerçek karısı -daha değil- victoria vardır ama o ölü gelini bırakıp gitme konusunda biraz kararsızdır. fakat tüm bunlara rağmen victor, victoria'yı o kadar çok seviyordur ki; ölü gelin'i üzmek ona ne kadar zor gelse de, o kendi yaşaması gereken hayatı yaşamalıdır...