0 com

frostbiten (2006)

senaryosunu daniel ojanlatva ve pidde andersson'un yazdığı, anders banke'nin yönettiği "frostbiten" ülkemizde "vampirlerin şafağı" adı altında gösterilmişti. isveç - rusya ortak yapımı olan film aynı zamanda isveç sinemasının ilk vampir filmi olma özelliğini taşıyormuş.

"frostbiten", gençliğinde nazi ordusu altında görev yapan profesör gerhard beckert ve yanındaki askerlerin düşman ateşi altından kaçışıyla açılıyor. kaçarken sığındıkları ormanda bir kulübeye rastlar ve geceyi geçirmek için kulübeye girerler. gece sabahı bulmadan şok edici bir olayla karşılaşır ve kulübede yaşamını sürdüren vampirlerin saldırısına uğrarlar. açılışıyla bir anda finlilerin çektiği "sauna" gibi dönemsel bir gerilim mi olacak yoksa norveçlilerin dumanı üzerinde "død snø"'u gibi tarihsel bir olayı zemine döşeyip üzerinden korku salacak diye düşündürürken (bu iki film de "frostbiten"'a göre yenidir, aman dikkat) tarihi ileriye sardırıyor ve doktor annika ile kızı saga'nın yeni bir şehre taşınmasını izliyoruz. genetik üzerine araştırmalar yapan prof. gerhard beckert'in çalıştığı hastanede görev yapmak üzere geldikleri bu şehirde saga okulda filmin gotik kızı vega'nın dikkatini çeker ve onun tarafından bir partiye davet edilir. söz konusu partiye vega uyuşturucu zannettiği haplardan getirir. ne var ki bu haplar, hastanede çalışan bir asistan tarafından çalınan, profesör beckert'in üzerinde çalıştığı hastada denediği, insanı vampire dönüştüren haplardır. ve parti kana bulanır.

filmin türü hakkında net üzerinde korku-komedi yönünde olduğu belirtiliyor. açıkçası tek sahne için bu değerlendirmeyi yapabilirim. o da hastaneden hapları yürüten asistanın kız arkadaşının evine yemeğe gittiği sahnedir. hapı yutarak vampirliğe kanat açan asistan arkadaşımızın geldiği evde duvarları haçlar süslemektedir, yemekte ise önüne sarımsak soslu balık servis edilir (zamanında isveçli arkadaşlarla mangalda uskumru yaparken "sarımsak sürün hafız, güzel oluyor" tavsiyesini denemiş hoş bir tad yakalamıştık, araya da sıkıştırayım bu alakasız dipnotu). ancak "frostbiten" bu kısımdaki performansını 98 dakikaya yayamıyor ve korku-komedi denilince akla gelen "shaun of the dead" referansını mumla aratıyor. o yüzden pek aldırış etmeyin bu sınıflandırmaya.

0 com

patti smith: dream of life (2008)

birkaç ay öncesinde bu belgeselin varlığından haberdar olduğumda hemen sitelere saldırmış, ed2k linkini bulmuş ve belgeseli edinmiştim. ancak altyazısının olmaması nedeniyle bir köşede tutmak zorunda kalmıştım, belki gün gelir çevirilir diye türkçeye. aynı kaderi leonard cohen'in 2 belgeseli ("ladies and gentlemen, mr leonard cohen", "leonard cohen: i'm your man") paylaşıyor hatta. önceki akşam cnbc-e'de gösterilen belgeselden, başlamasına yarım saat kala sevgilimin haberdar olmuş ve üzerine bir oh çekmiştim.

belgeselin yönetmeni olan steven sebring, bu proje üzerinde uzun süredir çalışıyormuş. uzun yıllar boyunca patti smith ile takılıp onun görüntülerini kayda almış. ve ortaya punk ve rock müziğin dev isimlerinden birisi olan patti smith'e ait özel bir belgesel çıkmış.

belgesel deyince aklınıza smith ile olayların kronolojik sıralanmış hali gelmesin. bu belgeselde patti smith'e ait kültürel alışveriş yansıtılıyor. onu besleyen kaynakların açılımını yapıyor ilk başta bize. arthur rimbaud, walt whitman, william blake gibi büyük şairlerin şiirlerinden beslenişini, yine beat edebiyatının en büyük yazarları olan william seward burroughs, allen ginsberg ile olan etkileşimlerini, o dönemlerde bob dylan, leonard cohen, janis joplin, arthur miller, jimi hendrix, william seward burroughs gibi insanların takıldığı chelsea hotel'de bu isimlerle olan paylaşımını aktarıyor bize sebring. daha sonra ise bizi patti smith eserleriyle beslemeye başlıyor. bir yandan "horses", "gloria", "rock'n roll nigger" gibi kendisinin hitlerini kulaklarımıza sunarken diğer yandan da patti smith şiirlerini şırıngalıyor ruhumuza, hem de smith'in kendi sesinden.

geçtiğimiz günlerde the white stripes'ın davulcusu meg white ile dünya evine giren oğlu jackson'ın veletliğine bile uzanıyoruz belgeselde, kızı jesse'nin de tabi ki. yaşamından özel anlara tanıklık ediyoruz. kaybettiği fred smith'in ona getirdiklerine ve götürdüklerine, daha ufak bir kızken patti'nin sevdiği elbiseye ve evinde kendini ait hissettiği köşesine... daha sonra muhalif yanı sunuluyor bize patti'nin. barış yanlısı tutumu, bush'a ve onun hangi amaçlarla giriştiği ırak diyarlardaki savaşlara olan karşıt tavrı...

sadece kulağa ve ruha hitap etmeyip görsel olarak da izleyeni tatmin eden "dream of life", geçtiğimiz sene sundance film festivalinde sinematografi dalında ödülü kapmıştı. durban uluslararası film festivalinden de "en iyi belgesel" ödülü ile döndü. patti smith'i seven her bünyenin izlemesi gerek.
0 com

kristin asbjørnsen'den yeni albüm

2005'te bent hamer'ın "factotum"'u çektiğini duyunca baya bir sevinmiştim. sevdiğim yazarlardan biri olan charles bukowski'nin en sevdiğim romanlarından biri olan "factotum"'u izleyecek olmam heyecanlandırmıştı beni. daha evvelinde bizzat bukowski'nin senaryosunu yazdığı hatta kendisinin de bir sahnede rol aldığı, mickey rourke tarafından canlandırılan "chinaski" karakterini fazlasıyla karikatürize edilmiş bulup çok beğenmemiştim. matt dillon tarafından ete kemiğe bürünen "chinaski"'yi görünce ise zevkten dörtköşe olmuştum "factotum"'u izlerken. o zamanlar "barfly"'ı beğendiğini söyleyen rahmetli, "factotum"'u izleseydi ne düşünürdü, bilinmez.

filmi büyülü kılan matt dillon - lili taylor ikilisinin uyumu dışında bir unsur daha vardı; müzikleri yapan norveçli grup dadafon. bukowski şiirlerini besteleyip, güzelim melodilerle bezeyip kendi albümlerinde kullanan dadafon ile irtibata geçen filmin yine norveçli olan yönetmeni beraber bir ortak çalışma yaparak ortaya gerek öyküsü gerekse müzikleriyle çekici olan "factotum"'u çıkardılar. film bittiğinde daha önce adını duymadığım bu grup adını "tez elden dinlenilecekler" listeme yazdırmıştı. ilk olarak 2004 tarihli "harbour"'u ele geçirdim. nasıl bi parça olduğunu adından belli eden "beautiful" ile özellikle yaylıların kullanıldığı pasajına bittiğim "when i sit alone" iyice yakalamıştı beni. daha sonra teker teker diğer albümlerini buldum.

aradan 2 sene geçti, askerden döndüğümde öğünç'le beraber birkaç senede bir gazına geldiğimiz fanzin çıkarma projesi dahilinde sevdiğimiz isimlerle röportaj yapalım demiştik. ilk aklıma gelen gruplardan biri olmuştu dadafon. röportaj yapacağım isim ise güzelim şarkılara sesiyle hayat veren vokalist kristin asbjørnsen'di. kendisiyle mailleşip oluru almış, öğünç'le beraber soruları hazırlamaya girişmiştik. o sıralar kristin, ilk albümü "wayfaring stranger"'ı çıkarmış, ülkesinden bir caz grubu olan nymark collective ile takılıp, hayranı olduğu bessie smith parçaları söylüyordu. soruları yazdık yolladık, ancak kristin yoğun bir dönemde olduğundan cevaplayamamıştı. haftaya söz filan derken röportaj kaynadı gitti zaten bizim fanzin işi de yatmıştı.

bugün bloglar arası kollektif uyuma dalmış dolanırken haberim oldu, kendisi 2. solo albümünü de çıkarmış. "the night shines like the day" adını taşıyan albüm çıkalı baya olmuş. bu postu yazmamın olayı buydu, "en baştan beri lafı ne eveleyip geveledin" dersen ey sayın okuyucu, cevabım basit; yazmaya dalmışım. sitesini kurcalarken farkettim o dönem nymark collective ile verdiği konser live album olarak yayımlanmış. bundan da haberim yoktu. new orleans jazzı takılan nymark collective'in önceki çalışmalarını dinlemiş olduğumdan gönül rahatlığıyla önerebilirim bu albümü de.
0 com

bir atak da ólöf arnalds'tan

izlanda müziğinin son dönem temsilcilerinden farklı olarak post-rock kalıplarından uzak duran ve minimal boyutlarda ülkesinin folk müziğini icra eden ólöf arnalds ikinci albümünün kayıtlarını tamamladı. ilk albümü "við og við" ile izlanda'da "en iyi alternatif albüm" ödülünü kapan arnalds'ın yeni solo albümünde ilkinde olduğu gibi sigur rós'tan kjartan sveinsson prodüktörlük yapmış. sveinsson'a ise daha önce tom waits ve prince'in prodüktörlüğünü yapan shahzad ismaily eşlik etmiş. buradan bakınca gayet heyecanlandırıcı gözüküyor. bir an önce çıksa da kulaklarımızı şenlendirsek.
0 com

devrim arabaları tam gaz

yönetmenliğini tolga örnek'in yaptığı "devrim arabaları", başarısına başarı katmaya devam ediyor. 500 filmin başvurduğu "monaco film festivali"nde "en iyi film" ödülüne layık görülen devrim arabaları'nın hollanda, avustralya, arjantin ve yeni zelanda'da da vizyona girmesi için gelen taleplerle alakalı görüşmeler şu an için devam ediyor.

kanada'da gerçekleşen "1. türk filmleri haftası"nın açılış filmi olarak gösterilen devrim arabaları'nı ingiltere'de vizyona sokan dağıtıcı firma, özel hazırlattıkları afişler ve reklam spotlarıyla filme büyük destek veriyor. işte devrim arabalarının başarısının kanıtı olarak aldığı ödüller:

* monaco film festivali: "en iyi fİlm"
* sadri alışık ödülleri: "en iyi erkek oyuncu" (taner birsel, selçuk yöntem, halit ergenç, altan gördüm, serhat tutumluer, ali düşenkalkar, onur ünsal)
* siyad ödülleri: "en iyi müzik" (demir demirkan)
* ankara film festivali: " en iyi sanat yönetmeni (veli kahraman)
* eskişehir sanat derneği: "en iyi film"
* ankara hukuk fakültesi özel ödülü: "en iyi film oetk özel ödülü"
0 com

izlanda'dan atak üzerine atak

bir başka albüm hazırlığında olan izlandalı grup ise múm. ambient, experimental müziğin izlandalı temsilcileri sigur rós kadar bekletmeyecek bizi ve ağustos'un 24'ünde "sing along to songs don't know" albümünü raflara yerleştirecek. grup, yeni albümden şarkıları verdikleri konserlerde çalmaya başladı bile. bu arada yeni albüm sonrası múm'u istanbul'da görebiliriz.
0 com

sigur rós albüm hazırlığında

geçtiğimiz sene "med sud i eyrum vid spilum endalaust" albümüyle esmeye devam eden sigur rós, arayı açmak istemiyor. yeni albüm hazırlığı için stüdyolarında çalışmaya başlayan grup yeni albüm hakkında ipucu da vermiş. 2010 yılında çıkması beklenen albümün önceki iki albüm, "med sud i eyrum vid spilum endalaust" ve "takk"'a göre daha yavaş ve daha ambient olacağı belirtmişler. bu arada grup gelecek salı günü memleketleri reykjavík'te dalai lama için sahne alacak. ancak bir eksikle; solo albüm çalışmalarını londra'da sürdüren jónsi sahnede olmayacak.
0 com

yeniden "girls just want to have fun"

helen hunt ve sex and the city'nin carrie bradshaw'u sarah jessica parker'ın kariyerlerindeki önemli filmlerden olan "girls just want to have fun", yeniden beyazperdeye uyarlanıyor. iki genç kızın dostlukların anlatan bu komedi filmi ismini cindy lauper'ın bir şarkısından almış. başrol oyuncularının arandığı filmin senaryosu ise michelle morgan tarafından yazılıyor bile.
0 com

nbc filmleri altın koza'da

ettore scola filmlerinden sonra şimdi de sinemamızın ustalarından nuri bilge ceylan'ın filmleri "16. altın koza film festivali"nde. aynı zamanda festivalin "ulusal uzun metrajlı film yarışması"nda jüri başkanı olan dünyaca ünlü yönetmenin filmleri "nuri bilge ceylan retrospektifi" adı altındaki başlıkta gösterilecek. yönetmenin festival kapsamında gösterilecek filmleri ve aldıkları ödüller ise şöyle:

* kasaba (1997): 1998 berlin film festivali'nden "caligari ödülü", 1998 nantes film festivali'nden "jüri özel ödülü", 1998 tokyo film festivali'nden "gümüş ödül"

* mayıs sıkıntısı (1999): 2000 berlin film festivali'nin resmi seçiminde yer aldı.

* uzak (2002): 2003 cannes film festivali'nde "jüri özel ödülü"nü alan film, mehmet emin toprak ve muzaffer özdemir'e "en iyi erkek oyuncu ödülleri"ni kazandırdı.

* iklimler (2006): 2006 cannes film festivali'nden "fipresci ödülü"

* üç maymun (2008): 2008 cannes film festivali'nde nuri bilge ceylan "en iyi yönetmen ödülü"nü aldı.
0 com

sahnelere geri dönüş...

dave gahan'ın gastroenterit teşhisi konulan rahatsızlığı nedeniyle aralarında istanbul'da verecekleri konser de dahil birçok konser iptal edilmişti. grubun yaptığı resmi açıklamaya göre bazı konserler ertelenirken bazıları iptal edildi. 30 mayıs'ta londra'da, 2 haziran'da hamburg'da ve 4-5 haziran'da düsseldorf'ta verecekleri konserler ertelendi fakat aralarında istanbul konserinin de bulunduğu toplam 9 konser şimdilik iptal edildi. önümüzdeki hafta yapacakları açıklamaya göre kesinleşecek olan durum depeche mode fanlarını üzecek gibi görünüyor.
0 com

patti smith belgeseli cnbc-e'de

rock hatta punk müziğin nev-i şahsına münhasır isimlerinden olan patti smith'i anlatan belgesel bu gece 23:00'te (yani yarım saat sonra) cnbc-e ekranında olacak. steven sebring'in geçtiğimiz sene çektiği ve içerisinde flea, michael stipe, bob dylan gibi ustaları barındıran belgesel ülkemizde istanbul film festivali kapsamında gösterilmişti.
0 com

nordwand (2008)

almanlar kendi tarihlerinde yaşadıklarını beyaz perdeye dökmeye ve bunu da olabildiğince iyi yapmaya devam ediyor. hitler'in son dönemini anlattıkları "der untergang", hitler ve onun almanya'sına hatta 2. dünya savaşına dair izlediğim en kaliteli filmlerden biriydi. "nordwand"'da da yine aynı döneme ait bir olayı gözler önüne sermişler. almanya, isviçre ve avusturya ortak yapımı olan filmin senaryosu benedikt roeskau öyküsünden yola çıkılarak hazırlanmış ve film philipp stölzl tarafından yönetilmiş. birkaç gün önce "one day in europe"'ta bahsettiğim florian lukas bu filmde başrolde yer alıyor ve ona benno fürmann, johanna wokalek eşlik ediyor.

yaşanmış bir olayı konu edenen film, nazi almanya'sında geçiyor. nazizmin almanya'yı sürüklediği avrupa'yı da gölgesi altına almaya çalıştığı yıllar... her alanda başarı yakalayarak, bu başarılar üzerinden propaganda yapma amacı hakim. olimpiyatlar öncesi isviçre'nin başkenti olan bern'de bulunan ve alp dağlarının zorlu zirvelerinden biri olan eiger'e tırmanma yarışı yapılacaktır. gerek hava şartları gerekse dik yapısı nedeniyle tırmanması oldukça zor olan ve daha önce kimsenin bu başarıya ulaşamadığı zirveye tırmanışlar kuzey duvarı (nordwand - film adını buradan almakta) üzerinden yapılacaktır.

çocukluklarından beri sürekli daha zor hedeflere tırmanmayı hedefleyen ve bunda başarılı olan iki sıkı dost toni kurz ile andreas hinterstoisser bu yarışta ülkeleri adına yarışmaya karar verir. berlin'de bir gazete ise yarışlara kimin katılacağı mevzusu başta olmak üzere yarışla ilgili gelişmeleri sürekli takip etmektedir. bu gazetede henüz çalışmaya başlayan luise, kurz ve hinterstoisser eski arkadaşı olduğundan onlar hakkında fazlasıyla bilgiye sahiptir ve gazete onu bern'e yarışı takip etmek üzere giden edi rainer ile beraber çalışması için görevlendirir. yarışlar başladığında tahmin edildiği üzere yarışçılar zorlu şartlarla karşılaşırlar.

kurz ve hinterstoisser'in tırmanış yaparken karşılaştıkları zorlu şartlara odaklanan film, hinterstoisser ile luise'nin arasındaki aşkı da işliyor. ancak bunu yaparken amerikan filmlerinden alıştığımız üzere aşk unsurunu dramatize edip gözümüzün içine sokmuyor. ayrıca stölzl, bir tarafta zirve yolunda olan yarışçıların kötü şartlar altındaki yaşam mücadelesini bize sunarken kamerasını yarışın takip edildiği otele çevirip, zenginlerin ve gazetecilerin purosunu yakıp viskisini yudumlayarak sürdüğü sefayı gösterip bir tezat yakalıyor. dağda geçen sahnelerin çekimlerinin oldukça başarılı oluşu, dağcıların karşılaştığı sorunların olduğu gibi izleyene yansıtılışı filmin değerini arttırıyor. son dönemin kaliteli yapımlarından birisi. doğa sporlarına ilgi duyuyorsanız mutlaka izleyin.
0 com

bollywood filmleri geliyorr

sinema sektörü, yeni bir dağıtımcı şirket daha kazandı: "icon medya ltd. şti.". uluslararası gösterim ağına çıkan ilk uzun metrajlı hint filmi "roadside romeo" ile sinemaseverlere hizmet vermeye başlayan şirketin başkanlığını erdal aktaş üstlenmiş. icon medya, temsilciliğini yaptığı kaliteli bollywood filmlerini ülkemize getirmeye devam edecek.
0 com

70 $ bütçeli zombi filmi

amerikalı amatör yönetmen marc price, 70 $ bütçeli bir zombi filmi çekti. inanması güç ama yönetmenin "colin" ismini verdiği filmi, 100'ün üzerinde gönüllü oyuncuyu toplamasıyla ortaya çıkmış. 18 ayda tamamlanan bu 97 dakikalık filmde, 70 doların çoğu kasetlere ve setteki ekibin çay, kahve ihtiyaçlarına harcanmış. yönetmen, myspace ve facebook'ta "kim zombi olmak ister? hiç paramız yok. bu yüzde neye ihtiyacınız varsa gelirken yanınızda getirin." şeklinde bir ilan vermiş ve bu sayede oyuncularını tamamlamış. söylenenlere göre filmin orta bütçeli filmlerden aşağı kalır yanı yokmuş. helal olsun, ne diyelim.
0 com

altın koza'da ödüllü ettore scola filmleri

bu sene 8-14 haziran 2009 tarihleri arasında düzenlenecek olan "16. altın koza film festivali"nin yarışma dışı gösterim bölümlerine italyan yönetmen ettore scola'nın ödüllü 3 filmi eklendi. italyan sinemasının ustalarından olan yönetmenin festival kapsamında gösterilecek filmleri ve filmlerin aldığı ödüller şöyle:

1. c'eravamo tanti (those were the years)
* yabancı dilde en iyi film
* en iyi film

2. la nuit de varennes (the night of varennes)
* en iyi senaryo
* en iyi kostüm

3. le bal (ballando ballando)
* gümüş ayı
* en iyi film
* en iyi yönetmen
* en iyi müzik
0 com

dolores claiborne (1995)

"sometimes being a bitch is the only thing a woman has hold onto"

stephen king'in aynı isimli romanından tony gilroy tarafından senaryolaştırılarak beyazperdeye uyarlanan filmin yönetmen koltuğunda daha çok "devil's advocat" filmiyle tanınan taylor hackford var. müziklerini danny elfman'ın yaptığı filmin başrollerinde ise oyunculuğu ile kendisine hayran bırakan ve dolores claiborne'u canlandıran kathy bates'in yanısıra onun kızı selena st. george rolünde jennifer jason leigh, dedektif mackey rolünde christopher plummer, frank stamshaw rolünde john c. reilly ve vera donovan rolünde judy parfitt yer alıyor. ayrıca film, selena'nın gençliğini canlandıran ellen muth'a, "tokyo international film festivali"nde "en iyi kadın oyuncu ödülü"nü kazandırmıştır.

alkolik kocası ve küçük kızıyla maine'de yaşayan dolores, kasabanın en varlıklı fakat en huysuz kadınlarından biri olan vera donovan'ın hizmetçiliğini yapmaktadır. haftada 40 $ kazanıp geleceğini düşünerek bu parayı kızının hesabına yatıran dolores'in tek hayali içine iblis kaçmış görünümünde olan kocasından kaçmak ve kızıyla yeni bir hayata başlamaktır. bankaya gittiği bir gün, kocasının kendinden habersiz olarak tüm parayı hesaptan çektiğini öğrenir ve çılgına döner. her fırsatta dolores'i aşağılayıp kendi öz kızına bile tacizde bulunan babanın, müthiş bir görsel şölen olan güneş tutulmasının olduğu gün gerçekleşen ani ölümü, tüm gözleri dolores'e çevirir. evlerinin yakınındaki bir çukura düşerek can veren joe st. george'un ölümü, dedektif mackey'nin katil olarak dolores'i görmesine sebep olmuştur.

ölümün kaza olduğunun anlaşılmasının üzerinden aşağı yukarı 20 yıl geçmiştir ve dolores bu sefer de vera donovan'ın ölümü ile suçlanmaktadır. dedektif mackey yıllar önce suçlayamadığı dolores'i tutuklamak için bunu fırsat bilip tüm delilleri toplamaya çalışırken annesiyle yıllardır görüşmeyen ve new york'ta gazetecilik yapan selena da, maine'e gelir.

kızının ve başta dedektif mackey olmak üzere tüm kasabanın nefretini kazanan dolores claiborne, bir yandan geçmişteki gerçekleri anlatarak kızını geri kazanmaya çalışırken, bir yandan da vera'nın ölümünde hiçbir suçu olmadığını kanıtlamak zorunda kalmıştır.

the shawshank redemption'dan sonra ciddi anlamda "dram" diyebileceğimiz türden bir film "dolores claiborne". kadınların aslında ne kada güçlü olduğunu ve annelerin kendinden önce çocuklarını düşündüğü gerçeğini açığa çıkartıyor. stephen king'in korkunun ustası olduğunu bilirdim ama beni ilginç bir ruh haline sürükleyecek kadar harika bir dram öyküsü yazabileceğini tahmin edemezdim doğrusu. kesinlikle izlenmeli.

film hakkında önemli bir not: kathy bates bir rolde nasıl bu kadar kusursuz ve mükemmel olabilir diye düşünürken, stephen king'in "dolores claiborne"u aslında gerçekten kathy bates'i düşünerek yazdığını öğrendim. yine kendi kitabının uyarlaması olan ve bates'e oscar kazandıran "misery" filminden hayran olmuş kendisine, ve onun için bu romanı yazmış.
0 com

kurye uluslararası video festivali

bu sene 2-12 haziran 2009 tarihleri arasında düzenlenecek olan "kurye uluslararası video festivali" akbank sanat ve bilgi üniversitesi santral kampüs ve talimhane tiyatrosu'nda gerçekleşecek. festivalin onur konuğu ise görüntüleme sistemleri, protez, robotik ve sanal gerçeklik kullanarak birşeyler üreten avustralyalı sanatçı "stelarc" olacak.

300'ün üstünde video arasından seçilen kurye uluslararası video festivali gösterimlerine 22 ülkeden toplam 60 sanatçı katılacak ve bu videolar "animasyon ve türleri", "müzik videoları", "deneysel çalışmalar ve performans videoları" başlıkları altında gösterilecek.
0 com

doctor death'in hayatı film oluyor

150'den fazla ölümcül hastanın ölmesine yardımcı olan ve yaptıklarından pişman olup öldürmekten gizli bir zevk aldığını, hastalarının ölüm anında fotoğraflarını çektiğini itiraf eden dr. jack kevorkian'ın, nam-ı diğer "doctor death"in hayatı film oluyor. rain man, bandits gibi filmlerin yönetmeni barry levinson tarafından "you don't know jack" adı altında bir tv filmi olmaya hazırlanan projede başrol oyunculuğu için al pacino ile görüşmeler devam ediyor.
0 com

stone rock meets hatun vokal

zamanında queens of stone age ile takılan mark lanegan'ın adları bu kez ayrı projede kesişti. ancak mark lanegan bifiil yok bu projede. queens of stone age'den troy van leeuwen ile mark lanegan band'den norm block ile eddie nappi bir araya gelip vokale de serrina sims'i koymuşlar. yeni e.p.lerini ise temmuz ortasında çıkarıyorlar. "the great disruptors" adını taşıyan e.p. 5 parça içeriyor. bir de güzellik yapıp the kinks coverı olan "tired of waiting for you"'yu sitelerine koymuşlar, beleşe indirebiliyorsunuz.
0 com

kazım öz'ün filmleri paris film festivali'nde

kazım öz'ün iki filmi, fransa'nın prestijli festivallerinden biri olan "paris film festivali"nin uluslararası bölümünde yarışacak. yönetmenin nisan ayında isviçre, nyon'da yapılan "vision du reel belgesel film festivali"nde gösterildikten hemen sona "italya trento film festivali"nde de izleyici ile buluşan filmi "son mevsim: şavaklar" filmi, oldukça beğeni toplamıştı. yarışma bölümünde gösterilecek olan bu filmin yanısıra, ikinci uzun metrajlı filmi "fırtına"da "özel türkiye sineması" bölümünde gösterilecek.
0 com

beyoğlu sineması'nda yeşilçam rüzgarları

güney film tarafından yeni kopyaları bastırılan toplam 8 yılmaz güney filmi, 26 haziran-16 temmuz tarihleri arasında beyoğlu sineması tarafından gösterime sunuluyor. yılmaz güney filmlerinin haricinde şerif gören'in "yol" ve "endişe", zeki ökten'in ise "sürü" filminin gösterileceği seanslar ise şu şekilde:

26 haziran 2009 cuma:
yılmaz güney - "seyyit han", 12:15-14:30-16:45-19:00-21:15

27 haziran 2009 cumartesi:
yılmaz güney - "arkadaş", 12:15-14:30-16:45-19:00-21:15

28 haziran 2009 pazar:
şerif gören - "yol", 12:15-14:30-16:45-19:00-21:15

29 haziran 2009 pazartesi:
yılmaz güney - "ağıt", 12:15-14:30-16:45-19:00-21:15

30 haziran 2009 salı:
yılmaz güney - "umut", 12:15-14:30-16:45-19:00-21:15

1 temmuz 2009 çarşamba:
yılmaz güney - "duvar", 11:30-14:00-16:30-19:00-21:30

2 temmuz 2009 perşembe:
yılmaz güney - "aç kurtlar", 12:15-14:30-16:45-19:00-21:15

3 temmuz 2009 cuma:
yılmaz güney&atıf yılmaz - "zavallılar", 12:15-14:30-16:45-19:00-21:15

4 temmuz 209 cumartesi:
şerif gören - "yol", 12:15-14:30-16:45-19:00-21:15

5 temmuz 2009 pazar:
yılmaz güney - "arkadaş", 12:15-14:30-16:45-19:00-21:15

6 temmuz 2009 pazartesi:
zeki ökten - "sürü", 11:30-14:00-16:30-19:00-21:30

7 temmuz 2009 salı:
yılmaz güney - "duvar", 11:30-14:00-16:30-19:00-21:30

8 temmuz 2009 çarşamba:
şerif gören - "endişe", 12:15-14:30-16:45-19:00-21:15

9 temmuz 2009 perşembe:
yılmaz güney - "seyyit han", 12:15-14:30-16:45-19:00-21:15

10 temmuz 2009 cuma:
yılmaz güney - "aç kurtlar", 12:15-14:30-16:45-19:00-21:15

11 temmuz 2009 cumartesi:
yılmaz güney - "umut", 12:15-14:30-16:45-19:00-21:15

12 temmuz 2009 pazar:
şerif gören - "endişe", 12:15-14:30-16:45-19:00-21:15

13 temmuz 2009 pazartesi:
şerif gören - "yol", 12:15-14:30-16:45-19:00-21:15

14 temmuz 2009 salı:
yılmaz güney - "ağıt", 12:15-14:30-16:45-19:00-21:15

15 temmuz 2009 çarşamba:
zeki ökten - "sürü", 11:30-14:00-16:30-19:00-21:30

16 temmuz 2009 perşembe:
yılmaz güney - "arkadaş", 12:15-14:30-16:45-19:00-21:15

bilet fiyatları: 5 tl
http://www.beyoglusinemasi.com.tr/
istiklal cad. no: 140
telefon: 0212 251 32 40
0 com

beastie boys albümünün adını belirledi

bir önceki beastie boys postunda nerden nereye yeni albüm hazırlığında değiller dediysem de adamlar beni yanılttı. ve yeni albümlerinin adını "hot sauce committee" olarak koydu. çıkış tarihi henüz belli olmayan albümden 2 parça box-setlerinde hidden track olarak yer alacak.
0 com

one day in europe 'galatasaray - depor' (2005)

çekimleri tamamlanıp vizyona girdiğinden beri merak ettiğim bir filmdi "one day in europe". ülkemizde sinemalarda vizyona girmemişti o dönemde, sadece istanbul film festival'inde gösterilmişti bildiğim kadarıyla. ancak izleyebildim. aslında tam da zamanına denk geldi gibi, yarın roma'da barcelona ile manchester united arasında oynanacak olan şampiyonlar ligi finali öncesine.

"berlin is in germany" (berlin almanya'dadır) adındaki ilk uzun metraj filmiyle adından söz ettiren hannes stöhr'ün yine geleneğini bozmayıp kendi yazıp kendi yönettiği "one day in europe", "galatasaray - depor" alt adı ile de gösterime girmişti. 4 farklı şehri içeren ve 4 bölümden oluşan filmde her şehrin yerel oyuncuları rol alıyor filmde. istanbul bölümünde, memlekette sevdiğim oyunculardan olan ahmet mümtaz taylan ile daha evvel "good bye lenin!"'de annesinden doğu almanya'da yaşanan değişiklikleri saklı tutmaya çalışan alex'e yardımcı olmaya çalışan denis rolünde izlediğimiz florian lukas rol alıyor.

film adından da belli olacağı üzere, galatasaray ile deportivo la coruna arasında moskova'da oynanacak olan şampiyonlar ligi karşılaşmasının yapıldığı gün avrupa'nın 4 farklı şehrinde yaşanan olayları konu alıyor. yaşanan hırsızlık olayları ise tüm bölümlerin ortak paydasını oluşturuyor. moskova ve santiago de compostela şehirlerindeki yaşanan hırsızlıklar gerçek iken istanbul ve berlin'de yaşananlar ise sigortadan para koparmak amacıyla yapılmış birer tezgahtır. her ne olursa olsun yaşanan bu olaylara karşı yerel halkın ve polisin tutumunu gözler önüne sermeye çalışmış hannes stöhr. ülkemizdeki polisin tutumunu zaten biliyoruz, rusların ve ispanyolların tavırlarının bizden çok da farklı olmadığını görüyoruz. ve de ultra disiplin ülkesi almanya'nın polisinin olaya nasıl yaklaştığını...

tüm bu olaylara şampiyonlar ligi final maçı bir zemin oluştuyor. film boyunca moskova, istanbul ve berlin sokaklarında galatasaray ve deportivo için tezahüratlar yapan taraftar gruplarını görmek insanı film izlerken bile bir başka havaya sokuyor. bu arada galatasaray için tezahürat yapan taraftarları film için rahmetli alpaslan dikmen ayarlamış. tribünlerin unutulmaz adamı yine adına yaraşır bir şekilde filme damgasını vurmuş. kurmaca olsa da berlin ve moskova sokakları galatasaray sesleri ile inlerken gönül tellerim titremedi değil.

bilindiği üzere, deportivo la coruna, bulundukları bölgede ezeli rakipleri olan celta vigo taraftarları tarafından aşağılanma amacıyla "türk" olarak anılır. deportivo taraftarları ise bu atıftan hiç alınmazlar ve maçlarında türk bayrakları ile süslerler tribünlerini. filmde de bu olaya ufak bir gönderme bulunuyor. ispanyol polisi maça takılmak amacıyla girdiği barda diğer müşterilerin kim yener muhabbetine "kim kazanırsa kazansın, galatasaray ya da deportivo. her ikisi de türk nasıl olsa" diye cevap verir. hannes stöhr'ün filme serpiştirdiği ufak anekdotlardan sadece biri.

galatasaray - deportivo deyince aklıma hep 2001'deki sevgililer günü geliyor. galatasarayımın adının avrupa'yı titrettiği zamanlar. 14 şubat'ta oynanan şampiyonlar ligi 2. grup maçıydı. maçın sevgililer günü'ne denk gelmesi nedeniyle maç öncesi kapalı tribünde dev bir pankart açılmış, kırmızının üzerine sarı harflerle "only you" yazılmış arasına da bir kalp iliştirilmişti. maçı da suat'ın füzesiyle 1-0 kazanmıştık. o zamanlar hannes stöhr'e böyle bir film çekmesi için ilham veren takımımın çok değil 8-9 sene sonrasında avrupa ligi'ne katılma mücadelesi vermesi acı vermiyor değil.
0 com

altın koza'da iran sineması

bu sene 8-16 haziran 2009 tarihleri arasında adana'da gerçekleşecek olan 16. altın koza film festivali kapsamında, iran sineması'na özel olarak bir bölüm ayrıldı. festivalin "gösterim bölümü"nde yer alan başlıkların arasına giren iran sineması, son yıllarda uluslararası festivallerde birçok başarı kazanmıştı.
0 com

dave matthews band'in yeni albümü önce pandora'da

live albüm canavarı, canımız ciğerimiz dave matthews band'in yeni albümü "big whiskey and the groogrux king" gelecek hafta bugün raflarda olacak. grup geçtiğimiz haftalardan ilk single'ı olan "funny the way it is"'i internete koyup, sevenlerinin beleşe indirmesini sağlamıştı. bugün ise ayrı bir güzellik yapıp albümdeki parçaların tümünü pandora.com'a yerleştirmişler. dinlemek istediğiniz türde parçaları birbiri ardına sıralayan köklü internet radyolarından biri olan pandora'da grubun albümüne erişmek için buraya tıklamanız kafi.
1 com

elephant (2003)

gus van sant'ın ciddi anlamda gerçek bir olaydan esinlenerek senaryosunu yazdığı ve yönetmenliğini yaptığı filmin başrollerinde muhtemelen hiç duymadığımz alex frost, john robinson, elias mcconnell, eric deulen, jordan taylor gibi isimler yer alıyor. ayrıca film nuri bilge ceylan'ın aynı sene "uzak" filmi ile "jüri büyük ödülü"nü kazandığı 56. cannes film festivali'nde "altın palmiye ödülü"nü ve "en iyi yönetmen ödülü"nü aldı.

gayet monoton bir okul gününü zaman oyunları yaparak göstermeye çalışan ve bunu oldukça başarılı şekilde gerçekleştiren gus van sant, sıradan öğrencilerin günlük yaşantılarını gözler önüne sererek başlıyor filme. sarhoş babasıyla uğraşmaya çalışanından tutun, herkesin inek ve ezik gözüyle baktığı, eşofman giymediği için öğretmeninden azar işitenine kadar her türlü insan mevcut filmde. başlarda kurgunun özellikle seçilip anlatılan bu öğrenciler üzerinden olacağını düşünmemize sebep olan film, son yarım saatinde tamamen alakasız bir konuya dönüş yapıyor. günümüzün şiddet içerikli oyunlarından olan bu adam öldürmece saçmalığı ele alarak ana konuya giriş yapıldıktan sonra, başta bu oyunlar olmak üzere çocukları şiddet eğilimli yapan birçok etmen olduğu gözler önüne seriliyor.

çook düşük bir bütçeyle çekilen film, değişik; fakat bir zaman sonra gerçekten sıkan kamera açılarıyla çekilmiş. başlarda farklılığıyla ilgimizi çekmesine rağmen aynı açıları görmekten sıkılmamızı engelleyemiyor malesef. yine de izlenmeli, altın palmiye'yi de boşa almadığı çok belli.

0 com

the imaginarium of doctor parnassus

heath ledger'ın ölmeden önce çekimlerinde yer aldığı son filmi "the imaginarium of doctor parnassus" 62. cannes film festivali'nde gösterildi. yönetmen terry gilliam heath öldükten sonra filmi tamamlayabilmek için senaryoyu değiştirmiş. filmde yer alan diğer oyuncular ise johnny depp, jude law, colin farrell, hatta tom waits. vizyona girse de izlesek, gözlerimiz bayram etse.
0 com

scar jo ve pete yorn'dan albüm

ilk albümü olan "anywhere i lay my head"'de tom waits parçalarını bambaşka bir formatta yorumlayarak müzikal kariyerine başlangıç yapan scarlett johansson eylül ayında yeni bir albümle gündemde olacak. bilindiği gibi ilk albümünde dave sitek ve david bowie'nin gücünü arkasına alan johansson bu sefer de pete yorn ile beraber ortak çalışma yapmış. -mişli geçmiş zaman kullanmamın nedeni, bu albümün kayıtlarının ilk albüm olarak niteleyip durduğum "anywhere i lay my head"'den 2 sene önce yapılmış oluşu. albümün esin kaynağı ise serge gainsbourg'un 60'larda brigitte bardot ile beraber yaptığı kayıtlar.
2 com

wendy and lucy (2008)

çoktan beridir harddiskimin bir köşesinde sırasını bekliyordu bu film. aslında neyin sırası olduğu da meçhul. kafam hangi moddaysa onu tıklayıp izlemeye alıyorum. film başlayıp isimler akmaya başladığında michelle williams ismini gördüğümde öğünç geldi aklıma, pek sever bu hatunu. hatun da durduk yere çok küfür yemiştir benden öğünç yüzünden, neyse... yönetmen kelly reichardt senaryoyu jonathan raymond ile beraber yazmış.

michelle williams'ın canlandırdığı karakter olan wendy, köpeği lucy ile beraber arabaya atlayıp amerika'yı boydan boya katetmektedir. amacı ise çalışacak insanlara ihtiyaç duyulan alaska'ya varıp orada bir düzen kurmaktır. alexander supertramp'ın kuzeye yolculuğunu çağrıştıran bu başlangıçla beraber tam bir yol filmi izleyeceğimi düşünürken, küçük bir kasabada geceyi uyuyarak geçirmek için yolun kenarına çeken wendy'nin arabasının camı bir güvenlik görevlisi tarafından çalınır. bulunduğu arazide uyku çekmenin yasak olduğunu belirten güvenlik görevlisi, wendy'den aracını başka yere çekmesini ister. wendy marşa basar ancak arabası çalışmaz, arızalanmıştır. yasaklı araziden arabayı güvenlik görevlisinin yardımıyla iterek çıkaran wendy, kasabada tamirci ve alışveriş edebileceği market konusunda bilgi edinir. kasabadaki tek tamircinin kapalı olması üzerine siniri bozulan wendy alışveriş merkezinin yolunu tutar. ancak aksilikler onun peşini bırakmaz. kısıtlı bir bütçeyle çıktığı bu yolculukta, arabasının bozulmuş olması parasını daha dikkatli harcamasını gerektirir. bu nedenle de girdiği süpermarkette maması biten lucy için köpek maması çalmaya kalkışır. ancak marketi terkederken bir görevli onu yakalar ve bir odaya çekerler. olaydan polis haberdar edilir ve wendy karakolluk olur. kefaret bedeli olarak 50 papeli ödedikten sonra aynı günün öğle saatlerinde serbest kalır ve dosdoğru marketin yolunu tutar. çünkü alışverişe girmeden önce lucy'i marketin önüne bağlamıştır. ancak oraya vardığında lucy'nin yerinde yeller esiyordur. bozulan arabasının ardından, yol arkadaşı lucy'nin de kaybolmasıyla wendy bu kasabada tıkılıp kalır. tek yardımcısı ise buradaki ilk gününde rastladığı ilk kişi olan güvenlik görevlisi olur.

daha önce ablası ve onun eşiyle beraber yaşayan, kendisine bir düzen kurmak amacıyla çıktığı yolculukta sahibi olduğu şeylerden vazgeçmek zorunda kalan wendy'nin en yakınlarından beklediği ama alamadığı yardımı hiç tanımadığı birinden alışına, düştüğü çaresiz durumda bir hobo* gibi sokaklarda ve yollarda takılışını seyreyliyoruz film boyunca. tüm bu hikaye minimalist bir tutumla aktarılıyor bize. ve bu yönüyle de çok çekici geldi bana. son dönemde izlediğim en elle tutulur filmlerden biri.

* hobo: berduş, aylak gibi anlamlara gelir. battaniyesiyle birlikte sokaklarda takılır, kimi zaman trenlerde kaçak olarak seyahat edip şehir değiştirirler, buluşma yerlerinden biri de trenlerin geçip durduğu istasyonlardır. jack kerouac'ın "on the road"'unda, "dharma bums"'ında izleri vardır.
2 com

muse albümünün adını koydu

muse, sonbaharda çıkaracağı yeni albümünün adını belirledi. eylül ayında çıkması beklenen albümün adı "the resistance" olarak açıklandı. albümün kayıtları için geçtiğimiz sene milano ve como gölü'ndeki stüdyolara kapanan grup albümün prodüktörlüğünü daha önce depeche mode ve oasis ile çalışmış olan mark 'spike' stent'e emanet etmişti.