twilight (2008)

yönetmenliğini "thirteen" filminden tanıdığımız catherine hardwicke'in yaptığı film, stephenie meyer'in aynı isimli kitabından melissa rosenberg tarafından senaryolaştırılarak beyazperdeye uyarlanmıştır. başrollerinde kristen stewart, robert pattinson, billy burke, peter facinelli, michael welch, taylor lautner, ashley greene ve nikki reed gibi isimlerin yer aldığı filmin görüntü yönetmeni elliot davis'dir. davis filme adeta hayat vermiştir ve film, her anı bir fotoğraf karesi kıvamında olan filmler kategorisine girmeye hak kazanmıştır gözümde.

isabella swan, annesi ve onun yeni kocasıyla birlikte phoenix'te yaşayan, tipik ergenlik sendromlarından biri olan içe kapanıklığı hayat felsefesi haline getirmiş güzel bir genç kızdır. forks'ta yaşayan babasının yanına taşınan bella, yeni okuluna ayak uydurmaya başladıktan sonra edward cullen adındaki ilginç tiple tanışır. başlarda kendisinden her ne kadar haz etmese de zamanla edward'ı kendisine aşık eder. aralarındaki duygular güçlenmeye başladığı halde edward'ın bella'dan uzak durmaya çalışması ve bazı olağanüstü hareketleri bella'da büyük kuşku uyandırır. yaptığı araşırmalar sonucu edward'ın tüm özelliklerini taşıyan o varlığı bulur; vampir.

filmin konusu ahanda bundan ibaret. yapılan tüm hatalara rağmen filmi neden bu kadar sevdim anlamıyorum. vampirlere inanan ve fantastik dünyada yaşayan bir insan evladı olarak şunu belirtmek isterimki, vampirler asla güneşe çıkamazlar. hadi çıktılar diyelim, bir elmasa değil bir ucubeye dönüşmeleri gerekir. hadi onuda geçtim neden okula gidiyorlar? daha uzatırsam devamı gelir..

son olarak, üç şeyden eminim.. birincisi edward bir insan olamayacağı için gerçekten bir vampir. ikincisi bu film harry potter'ın pabucunu çoktan dama attı bile. üçüncüsü en kısa zamanda gidip serinin diğer kitaplarını alacağım.

0 yorum: