kristin asbjørnsen'den yeni albüm

2005'te bent hamer'ın "factotum"'u çektiğini duyunca baya bir sevinmiştim. sevdiğim yazarlardan biri olan charles bukowski'nin en sevdiğim romanlarından biri olan "factotum"'u izleyecek olmam heyecanlandırmıştı beni. daha evvelinde bizzat bukowski'nin senaryosunu yazdığı hatta kendisinin de bir sahnede rol aldığı, mickey rourke tarafından canlandırılan "chinaski" karakterini fazlasıyla karikatürize edilmiş bulup çok beğenmemiştim. matt dillon tarafından ete kemiğe bürünen "chinaski"'yi görünce ise zevkten dörtköşe olmuştum "factotum"'u izlerken. o zamanlar "barfly"'ı beğendiğini söyleyen rahmetli, "factotum"'u izleseydi ne düşünürdü, bilinmez.

filmi büyülü kılan matt dillon - lili taylor ikilisinin uyumu dışında bir unsur daha vardı; müzikleri yapan norveçli grup dadafon. bukowski şiirlerini besteleyip, güzelim melodilerle bezeyip kendi albümlerinde kullanan dadafon ile irtibata geçen filmin yine norveçli olan yönetmeni beraber bir ortak çalışma yaparak ortaya gerek öyküsü gerekse müzikleriyle çekici olan "factotum"'u çıkardılar. film bittiğinde daha önce adını duymadığım bu grup adını "tez elden dinlenilecekler" listeme yazdırmıştı. ilk olarak 2004 tarihli "harbour"'u ele geçirdim. nasıl bi parça olduğunu adından belli eden "beautiful" ile özellikle yaylıların kullanıldığı pasajına bittiğim "when i sit alone" iyice yakalamıştı beni. daha sonra teker teker diğer albümlerini buldum.

aradan 2 sene geçti, askerden döndüğümde öğünç'le beraber birkaç senede bir gazına geldiğimiz fanzin çıkarma projesi dahilinde sevdiğimiz isimlerle röportaj yapalım demiştik. ilk aklıma gelen gruplardan biri olmuştu dadafon. röportaj yapacağım isim ise güzelim şarkılara sesiyle hayat veren vokalist kristin asbjørnsen'di. kendisiyle mailleşip oluru almış, öğünç'le beraber soruları hazırlamaya girişmiştik. o sıralar kristin, ilk albümü "wayfaring stranger"'ı çıkarmış, ülkesinden bir caz grubu olan nymark collective ile takılıp, hayranı olduğu bessie smith parçaları söylüyordu. soruları yazdık yolladık, ancak kristin yoğun bir dönemde olduğundan cevaplayamamıştı. haftaya söz filan derken röportaj kaynadı gitti zaten bizim fanzin işi de yatmıştı.

bugün bloglar arası kollektif uyuma dalmış dolanırken haberim oldu, kendisi 2. solo albümünü de çıkarmış. "the night shines like the day" adını taşıyan albüm çıkalı baya olmuş. bu postu yazmamın olayı buydu, "en baştan beri lafı ne eveleyip geveledin" dersen ey sayın okuyucu, cevabım basit; yazmaya dalmışım. sitesini kurcalarken farkettim o dönem nymark collective ile verdiği konser live album olarak yayımlanmış. bundan da haberim yoktu. new orleans jazzı takılan nymark collective'in önceki çalışmalarını dinlemiş olduğumdan gönül rahatlığıyla önerebilirim bu albümü de.

0 yorum: