martyrs (2008)

fransız sinemasının son dönem korku hatta gore sinema meraklılarına hitab eden yeni bir halkası "martyrs". filmi divxforever'da ilk gördüğümde türüne dikkat ettiğimde dram yazıyordu, zaten ben olmuşum dram diyerek pek önemsememiş ancak indirmiştim. nette hakkında yazılan yorumları okuyunca harddiskin bir köşesinde bıraktığım filme dair ne kaçırdıklarım kafama dank etti. ve bastım playe.

bir pazar sabahı, aile kahvaltı masasının etrafına sıralanmış, bir yandan kahvaltılıkları mideye indiriyorlar diğer yandan da muhabbet ediyorlar tatlı tatlı. iki kardeş arasında atışmalar, babanın "şşşt tamam hadi uzatmayın" tavırları, oğulun kararsızlığı üzerine annenin alttan alttan laf sokuşları. evin kızı yüzmede rekor kırmış, gazeteye çıkmış, onun şımarıklığı var üzerinde. birden kapı çalıyor. pazar sabahı kim bu münasebetsiz muhabbeti dönüyor. baba gidiyor kapıyı açmaya ve zbammmmmm... babanın karnında bir delik açılıyor. elinde pompalı tüfeğiyle lucie giriyor eve. sorgusuz sualsiz önce anne nasibini alıyor kurşundan sonra sırasıyla oğul ile kız. hakikaten kim bu münasebetsiz?!?

filmin başında izbe bir binadan üzerinde kanlarla kaçan ve yaşadığı dehşet gözlerinden okunan lucie, onu sürekli takip eden ölü kadının (tabi ki kendisinin) içini rahatlatmak için ona bunu yaşatanların izini takip etmiş. 15 yıl sonra onları bulmuştur. ve kendisine ırza tecavüz hariç türlü işkenceler yapan karı kocayı sabah kahvaltısındayken yakalamıştır.

lucie, evde katliam yaptıktan sonra yetimhane yıllarından beri yakın arkadaşı olan anna ile iletişime geçer ve anna eve gelir. anna'nın eve gelişi olayları bambaşka bir yöne taşır. tam biz lucie ile anna'nın ortalığı temizleyip ölüleri gömdükten sonra ortalıktan sıvışacağını düşünürken, lucie yaşadığı travmaya boyun eğip intihar eder. anna ise yaşadığın olayların şokunu üzerinden atmaya çalışırken evin içerisinde gizli bir geçit bulur ve filmin seyri bir anda değişir.


filmin ilk yarısı hayli sert bir yapıya sahip. gore-splatter sineması meraklılarını tatmin edecek düzeyde olan orantısız şiddet kullanımı, lucie'nin intiharına kadar seyirciye aman vermeden sürüyor. lucie'nin intiharı ve anna'nın evdeki gizli kısmı keşfinden sonra ise "martyrs", elindeki kartları birer birer ve usulüne göre açmaya başlıyor. önce lucie'nin 15 sene önce kaçtığı ortamda yaşadıklarına tanık oluyoruz ve tüm bu yapılan şiddetin nedenini öğrenmeye başlıyoruz. sonrasında ise anna'nın diğer tüm kurbanlar (veya "tanık"lar) gibi şiddete maruz kalışını seyrediyoruz.

iki bölüm arasında birbirine tezatlık göze çarpıyor. ilk bölümde şahit olduğumuz şiddet, izleyeni oldukça irite ederken ikinci bölümde ise anna'ya yapılan ve ona yavaşça kabul ettirilen şiddete biz de ufak ufak alıştırılıyoruz. ve bu alıştırma safhası öylesine ağırdan alınarak ve hazmettirilerek anlatılmış ki anna'ya tüm yapılanları sineye çekiyor, olması gerektiği gibi karşılıyor ve kendimizi anlatılmak istenen sona doğru hazırlıyoruz.

pascal laugier'in şiddetin çoğu öğesini bir oyun hamuru gibi avucu içerisinde oynayarak hazırladığı, ince eleyip sık dokuduğu "martyrs" ülke sınırları içerisinde ifistanbul 2009'da gösterime girmişti, vizyona girmesi ise zor ihtimal. bir şekilde edinilip izlenmeli deyip, brutal truth da ne yaman albüm çıkarmış diyerek ayrılıyorum huzurunuzdan.

1 yorum:

gameditor | 5 Nisan 2009 19:48

Off izlemek istiyorum ama bu filmlerdeki çaresizlik hissi sonra feci depresyona sokuyor yine de izleyeceğim büyük ihtimalle:)