the man who cried (2000)
dram ağırlıklı konular işleyen, yes ve tango lesson filmlerinden tanıdığımız sally potter'ın yazıp yönettiği filmin başrollerinde christina ricci, cate blanchett, john turturro ve johnny depp yer alıyor. dilimize "erkeğin gözyaşları" olarak çevrilmiş ve müzikleri osvaldo golijov'a ait olan film, ağırca işlenmiş dram konusundan ziyade harika müzikleriyle ilgi çekiyor.
rusya'nın bir yahudi köyünde yaşayan oleg yankovsky, sesiyle insanları büyüleyen yetenkli bir adamdır. annesi ve kızıyla yaşayan yankovsky, 1927 yılında daha fazla para kazanıp keşfedilebilmek için amerika'ya gider ve giderken bir gün kızını da yanına alacağını söyler. arkada gözü yaşlı bir halde bıraktığı kızı fegele, babasından ona kalan tek bir fotoğrafla yetinmek zorundadır.
babasının gittiği günden itibaren kendini onu bulmaya adamış olan fegele, nazilerin köylerini işgal etmesiyle ingiltere'ye göç etmek durumunda kalır. oldukça güzel bir çocuk olan fegele çok geçmeden evlat edinilir, yeni ismi suzie olur ve dış dünyaya kapattığı kapılarıyla beraber yeni bir hayata başlar. onu evlat edinen aileye karşı bencilce davranarak günün birinde evden ayrıldıktan sonra kendi ayakları üzerinde durmak ve yıllardır hasretini çektiği babasını aramak için ilk adımı atmış olur.
çeşitli dans gösterileri yaparak para kazanan suzie, rus kökenli lola'yla ev arkadaşı olduktan sonra da para biriktirmeye devam eder. bir gösteri esnasında cesar ile tanışır. başlarda oldukça seviyeli olan arkadaşlıkları zamanla aşka dönüşür, zaten lola'da zengin ve ünlü bir müzisyenle yaşamaya başladıktan sonra hayat suzie için daha zor hale gelmiştir. yahudilerin katledildiği o dönemde bir yahudi olarak paris'ten kaçması gerektiğini anladıktan sonra çingene aşkı cesar ile senelerdir gitmek istediği amerika arasında bir çıkmaza düşer...
suzie'nin fegele olduğu zamanlar görselliği bakımından harika olsa da, ilerleyen zamanların hiçbirinde film bu tadı verememiş. ayrıca sally potter'ın cristina ricci gibi hantal vücutlu ve çirkin birini kadroya dahil etmesi dünyanın en büyük hatası olmuş, hem sorarlar johnny depp gibi bir çingene var mı dünyada? cate blanchett'ı da çok sevmeme ve hayran olmama rağmen o bebeksi surat ifadelerini ve yeni genç kız modası olan dudak büzüştürme hareketlerini yapmasaydı daha gerçekçi olurdu. tüm bunlara rağmen konusu için izlenebilcek bir film olmuş the man who cried. özellikle johnny depp'in ağladığı sahne tadından yenmiyor.
rusya'nın bir yahudi köyünde yaşayan oleg yankovsky, sesiyle insanları büyüleyen yetenkli bir adamdır. annesi ve kızıyla yaşayan yankovsky, 1927 yılında daha fazla para kazanıp keşfedilebilmek için amerika'ya gider ve giderken bir gün kızını da yanına alacağını söyler. arkada gözü yaşlı bir halde bıraktığı kızı fegele, babasından ona kalan tek bir fotoğrafla yetinmek zorundadır.
babasının gittiği günden itibaren kendini onu bulmaya adamış olan fegele, nazilerin köylerini işgal etmesiyle ingiltere'ye göç etmek durumunda kalır. oldukça güzel bir çocuk olan fegele çok geçmeden evlat edinilir, yeni ismi suzie olur ve dış dünyaya kapattığı kapılarıyla beraber yeni bir hayata başlar. onu evlat edinen aileye karşı bencilce davranarak günün birinde evden ayrıldıktan sonra kendi ayakları üzerinde durmak ve yıllardır hasretini çektiği babasını aramak için ilk adımı atmış olur.
çeşitli dans gösterileri yaparak para kazanan suzie, rus kökenli lola'yla ev arkadaşı olduktan sonra da para biriktirmeye devam eder. bir gösteri esnasında cesar ile tanışır. başlarda oldukça seviyeli olan arkadaşlıkları zamanla aşka dönüşür, zaten lola'da zengin ve ünlü bir müzisyenle yaşamaya başladıktan sonra hayat suzie için daha zor hale gelmiştir. yahudilerin katledildiği o dönemde bir yahudi olarak paris'ten kaçması gerektiğini anladıktan sonra çingene aşkı cesar ile senelerdir gitmek istediği amerika arasında bir çıkmaza düşer...
suzie'nin fegele olduğu zamanlar görselliği bakımından harika olsa da, ilerleyen zamanların hiçbirinde film bu tadı verememiş. ayrıca sally potter'ın cristina ricci gibi hantal vücutlu ve çirkin birini kadroya dahil etmesi dünyanın en büyük hatası olmuş, hem sorarlar johnny depp gibi bir çingene var mı dünyada? cate blanchett'ı da çok sevmeme ve hayran olmama rağmen o bebeksi surat ifadelerini ve yeni genç kız modası olan dudak büzüştürme hareketlerini yapmasaydı daha gerçekçi olurdu. tüm bunlara rağmen konusu için izlenebilcek bir film olmuş the man who cried. özellikle johnny depp'in ağladığı sahne tadından yenmiyor.
1 yorum:
Cristina Ricci ile Johnny Depp, Sleepy Hollow'dan sonra yine yanyana. İzlemek gerekir bence ayrıca Blanchett ve Turturro'da var.
Yorum Gönder