the women (2008)
the women, ülkemizdeki vizyon ismiyle "kadınlar"; diane english'in yönetmenliğini yapıp clare boothe luce'la beraber senaryosunu yazdığı ve tamamiyle kadınlar üzerine kurulu eğlenceli bir film. imdb'den aldığı 4.7 gibi oldukça düşük bir puanı görünce başrollerinde yer alan meg ryan, annete bening, eva mendes, debra messing, jada pinkett smith, bette midler ve candice bergen gibi güzel kadınların yetmediğini düşünmeme rağmen, izlerken aşırı keyif aldığım bir film aynı zamanda. filmin orjinalinin bir tiyatro oyunundan uyarlama olan 1939 tarihli george cukor yapımı "the women" olduğunu da belirtmek isterim.
diane english'in, ilk yönetmenlik denemesinde farklı bir film yaratmak istediğini ve bunu büyük bir başarıyla gerçekleştirdiğini söylemek hiç yanlış olmaz. filmin en büyük özelliği, geniş bir açıyla kalabalık bir caddeye baktığımızda bile bir erkeğe rastlamamamızdı. benim gibi buna dikkat edenler olduysa, filmin geri kalanında da erkek karakter görmeyeceğini filmin başından anlamış olsa gerek. hatta mary'nin evdeyken onu boş bir "fısfısçı" kadınla aldatan kocacıyla kavga etme sahnelerinde bile o meşhur kocası stephen haines'i göremiyoruz. tıpkı telefon konuşmalarında karşı tarafın, yani kocasının sesini duyamamamız gibi. fakat filmin sonundaki minik süpriz bu tezimizi yıkıyor. herneyse..
the women, klişeleşmiş konusu bakımından sıradan bir film olmasına rağmen, kaliteli oyunculuklar, basit ama düşündürücü diyaloglar ve dostluk kavramının işlenişi sayesinde kendini izlenilebilir kılıyor. aldatılan kadın pozisyonundaki mary haines'in bu durumu öğrendiğinde annesinden yardım alarak ani kararlar almaması, işini kaybetmek üzere olan sylvia fowler'ın üniversiteden bu yana en yakın arkadaşı olan mary'nin basit duruma düşmesine yol açması gibi durumların, işlenişi bakımından filmi kurtardığını söylemek mümkün.
az çok "devil wear's prada"yı anımsatıp, bazı diyaloglarda da "sex and the city"yi çağrıştıran "the women", daha önce televizyonlardan tanıdığımız diane english'in ilk yönetmenlik denemesi olmasına rağmen oldukça başarılı ve farklı bir eser. öyle ki filmi izledikten sonra bir kadın olarak bazı konulara öncekinden daha farklı bir bakış açısı ediniyorsunuz. erkeklerle ilişkileri, aldatılma ve aldatma, annelik, dostluk, iş hayatı gibi geniş bir çerçevede ele alınan kadın olgusunun daha başarılı bir şekilde anlatıldığı bir film düşünmek mümkün değil. tüm bu sebeplerle, yakın bir dostunuzla izleyip mutlaka kendinizden birşeyler katabileceğiniz "the women" izlenmelidir diyerek yazımı sonlandırıyorum.
diane english'in, ilk yönetmenlik denemesinde farklı bir film yaratmak istediğini ve bunu büyük bir başarıyla gerçekleştirdiğini söylemek hiç yanlış olmaz. filmin en büyük özelliği, geniş bir açıyla kalabalık bir caddeye baktığımızda bile bir erkeğe rastlamamamızdı. benim gibi buna dikkat edenler olduysa, filmin geri kalanında da erkek karakter görmeyeceğini filmin başından anlamış olsa gerek. hatta mary'nin evdeyken onu boş bir "fısfısçı" kadınla aldatan kocacıyla kavga etme sahnelerinde bile o meşhur kocası stephen haines'i göremiyoruz. tıpkı telefon konuşmalarında karşı tarafın, yani kocasının sesini duyamamamız gibi. fakat filmin sonundaki minik süpriz bu tezimizi yıkıyor. herneyse..
the women, klişeleşmiş konusu bakımından sıradan bir film olmasına rağmen, kaliteli oyunculuklar, basit ama düşündürücü diyaloglar ve dostluk kavramının işlenişi sayesinde kendini izlenilebilir kılıyor. aldatılan kadın pozisyonundaki mary haines'in bu durumu öğrendiğinde annesinden yardım alarak ani kararlar almaması, işini kaybetmek üzere olan sylvia fowler'ın üniversiteden bu yana en yakın arkadaşı olan mary'nin basit duruma düşmesine yol açması gibi durumların, işlenişi bakımından filmi kurtardığını söylemek mümkün.
az çok "devil wear's prada"yı anımsatıp, bazı diyaloglarda da "sex and the city"yi çağrıştıran "the women", daha önce televizyonlardan tanıdığımız diane english'in ilk yönetmenlik denemesi olmasına rağmen oldukça başarılı ve farklı bir eser. öyle ki filmi izledikten sonra bir kadın olarak bazı konulara öncekinden daha farklı bir bakış açısı ediniyorsunuz. erkeklerle ilişkileri, aldatılma ve aldatma, annelik, dostluk, iş hayatı gibi geniş bir çerçevede ele alınan kadın olgusunun daha başarılı bir şekilde anlatıldığı bir film düşünmek mümkün değil. tüm bu sebeplerle, yakın bir dostunuzla izleyip mutlaka kendinizden birşeyler katabileceğiniz "the women" izlenmelidir diyerek yazımı sonlandırıyorum.
0 yorum:
Yorum Gönder