0 com

last.fm ve myspace'e erişim engellendi

youtube, blogger, wordpress, ekşisözlük, dailymotion... internet kullanıcılarının büyük bir çoğunluğu tarafından kullanılan veya ziyaret edilen bu sitelerin arasına bugün iki site daha katıldı; myspace ve last.fm. bir ortak özellikleri daha var erişime engellenilmiş olmaları. yasakçı zihniyet yine iş başında. kitap yakan, yasaklayan, internet üzerinde hangi sitelere girip girmeyeceğimize karar verebilme yetkisini kendisinde gören otorite, bu gidişle manu chao'nun "clandestino"'da dediği gibi yaşamımızı da yasaklayacak.

farklı dns kullandığımdan sabah kalktığımda sitelere girişte sorun yaşamadım, ancak ekşi'de böyle bir yasağın olduğu yazılınca öğrendim. sitelerin kapatılma nedeni şu an için belirsiz. ancak her ikisinin de müzik ağırlıklı olduğunu göz önüne alırsak telif haklarından kaynaklı olabilir.

erişimeme sorunu ktunnel, vtunnel, opendns, makat ve dns değiştirmek gibi çeşitli yollarla çözülebiliyor. çözülemeyen sorun ise bu yasakları üreten zihinlerde...
0 com

mommo ödüle doymuyor

daha önce 2-6 ağustos tarihleri arasında iran'ın hamedan şehrinde düzenlenen "23. uluslararası çocuk filmleri festivali"nde "en iyi film ödülü" ve "en iyi yönetmen ödülü" ile "altın kelebek" sahibi olduğunu duyurduğumuz "mommo: kız kardeşim", şimdi de latin amerika'da bu sene 8.si düzenlenen arjantin'in ünlü festivali "uluslararası nueva mirada gençlik ve çocuk festivali"nde "en iyi gençlik filmi-uçurtma ödülü"nü aldı. dünya prömiyerini 59. berlin film festivali'nde yapan mommo, aynı festivalde gençlik filmleri yarışmasında özel mansiyon ödüllerini de kazandı.
0 com

editors - "papillon"

editors'un 12 ekim'de satışa çıkacak yeni albümü "in this light and this evening"'ten ilk single "papillon" geçtiğimiz günlerde yayınlanmıştı. şarkı, editors'un önceki kayıtlarına göre farklı bir soundda. gitarlar yerine elektronik öğeler ön planda. vokalist tom smith'in sesinin dave gahan'ı andırmasıyla depeche mode'a benzetmiştim ekşi'de yazarken. ben ayvalık'ta pineklerken şarkıya klip çekilmiş, haberimiz yok. tabanları yağlamış şekilde "28 days later"'daki rage virüslülerden mi kaçıyorlar nedir?


0 com

yeniden çevrilecek korku filmleri (1)

son dönemde özellikle amerikan sineması korku filmlerin yeniden çevrimiyle meşgul. uzakdoğu ve avrupa sinemasının yanı sıra kendi sinemalarından önemli korku filmleri bir süre sonra kendi bol imkanlarıyla ancak içini boşaltarak önümüze sunuluyor. önümüzdeki dönemlerde yeniden çevrimi yapılan ve planlanan filmler şu şekilde:

13 tzameti: gerilim yanı daha ağır basan film 2005'te çevrilmişti. géla babluani'nin yazıp yönettiği filmin yeniden çevrimi yine babluani tarafından new york'ta çekilmekte. mickey rourke, jason statham projede yer alan oyuncular.

art of the devil: 2004 tarihli tayland menşeili filmin yeniden çevrimi gelecek sene gösterime girecek.

army of darkness: sam raimi'nin 1994 yılında çektiği ve evil dead serisinin 3. filminin devamı niteliğinde olan film gelecek sene sinemalarda olacak. rob zombie'nin yönetmen olarak düşünüldüğü proje yine sam raimi'ye emanet.

anguish: orijinalinin adı "angustia" olan 1987 yapımı ispanyol korku filmi bigas luna tarafından yazılıp yönetilmişti. yeniden çevrimin senaryosunu daha önce "amusement", "when a strangers calls"'ın senaryolarını yazan jake wade wall yazmış.

attack of the killer tomatoes: 1978'de john de bello tarafından çekilen bu b-filmin daha önce yeniden çevrimi yapılmıştı. 2011'de bir defa daha sinemalarda olacak. bir internet dizisi olan "ask a ninja"'nın senaristleri kent nichols ve douglas sarine tarafından yeniden yazılan filmi nichols yönetecek.

the birds: korku sinemasının babacan ismi alfred hitchcock'un önemli filmlerinden olan "the birds" martin campbell tarafından yeniden çevrilecek. naomi watts filmde yer alacak olan isimlerden biri.

battle royale: 2000 yılında kinji fukasaku tarafından çevirilen ilk film kenta fukasaku'nun romanına dayanıyordu. yıllardır kafamda olan bu sapıkça projeye farklı bir şekilde rastlamış olmam beni filme çok bağlamıştı. seküelinin hayal kırıklığı yarattığı filmin yeniden çevrimini 2011'de izleyeceğiz.

creature from the black lagoon: jack arnold'un 1954 tarihli filmi bilim kurgu ile korku öğelerine sahip. breck eisner'in yöneteceği yeniden çevrim 2011'de vizyona girecek.

the crazies: breck eisner'in yönettiği bir başka yeniden çevrim olan "the crazies" george a. romero'nun 73 yapımı filmi.

child's play: oyuncak katil chucky yeniden aramızda. ilk 1988 yılında çekilen "child's play" daha sonra bir seri haline getirildi. ilk filmin yeniden çevrimi olan bu filmin yönetmeni don mancini.

children of the corn: stephen king'in kısa öyküsünden yola çıkarak george goldsmith'in senaryosunu yazdığı film fritz kiersch 1984'te tarafından yönetilmişti. donald p. borchers tarafından yapılan yeniden çevrim tv filmi olarak karşımıza çıkacak.

day of the triffids: bernard gordon'un romanından 1962 yılında beyazperdeye uyarlanan film bbc tarafından tv dizisi halinde çekildi. ve önümüzdeki dönemde gösterilecek.

don't be afraid of the dark: orijinali 1973 tarihli tv filmi olan yeniden çevrimin senaryosunu guillermo del toro yazmış. yeni taşındığı evde karanlık basınca sürünen istenmeyen misafirlerle karşılaşan bir kadının öyküsünü anlatan filmde katie holmes ve guy pearce'ı izleyeceğiz.

eyes of laura mars: senaryosunu john carpenter'ın yazdığı ve irvin kershner'in yönettiği filmde faye dunaway ve tommy lee jones rol almıştı. donnie darko'nun seküeli olan "s. darko"'yu yöneten chris fisher bu filmin de yönetmenliğini üstlenmiş. eğer fisher, "s. darko"'dan sonra kendini aşamadıysa bu filmden de birşey beklemememiz gerek.

the echo: orijinali "sigaw" adını taşıyan filipin filmi "the echo" yine yam laranas tarafından çekildi. geçtiğimiz sene cannes film festivali'nde prömiyeri yapılan film henüz avrupa'da vizyona girmedi.

(devamı gelecek...)
0 com

daniel koplowitz: "yılmaz güney beni sevmezdi!"

2005 yılında yayınladığı "karafatmanın sarayı" kitabıyla tartışmalara yol açan, türk hapishanelerine ve insanına dışarıdan bir gözle bakan daniel koplowitz ile yaptığımız bu samimi röportajı afedilemez bir gecikmeyle sizlerle paylaşıyoruz.

ilk yayınlanan kitabınız “hilalin ışığında” 90’lı yıllarda costa gavras tarafından filme aktarılacağı söyleniyordu. tam olarak ne oldu ve niçin bu proje gerçekleşemedi?

tam bilmiyorum. izmir’de senaristle üç dört ay kaldık. senaryoyu tamamladık. ama o film şirketini başka bir film şirketi satın aldı. işin prodüksiyon kısmı rafa kalkınca proje de gerçekleşmedi.

eski röportajlarınızdan birinde ingiltere’nin türkiye’den daha faşist olduğunu t.c.’nin ise halkına daha yumuşak davrandığını söylüyorsunuz. gerçekten –her ne kadar uzun yıllar burada yaşamış olsanız da- bir ingiliz vatandaşına türkiye bu şekilde mi gözüküyor?

bir bakıma öyle. mesela ingiltere’de okullarda yaramaz çocukların dna kayıtlarını bir veritabanında biriktiriyorlar, ilerde kullanmak için. bu tam faşist bir tavırdır. bence türkiye’de de mümkün olsa bunu yaparlar, ama şu anda mümkün değil. ayrıca türk halkı sokaklara daha kolay dökülüyor. ingiltere çok pasif. halk sesini çıkarsa da orada sistem aynen devam ediyor.

türk edebiyatıyla tanışman cezaevindeyken mi oldu? özellikle askeri darbeden sonra cezaevi şartları çok ağırlaşmıştı ve kültürel anlamda hemen hemen her şey yasaklanmıştı.

evet. herşey yasaktı ama içeri sokuluyordu. bunları kitabımda yazdım.

“karafatmanın sarayı” yurtdışında basıldı mı? “hilalin ışığı” adlı kitabınız özellikle ingiltere’de oldukça ilgi görmüştü.

hayır, basılmadı. şu sıralar yeni bir ajans devreye girdi. bekliyorum. hilalin ışığında ilgi görmüştü, evet. fakat kitabı çıkaran yayınevi ile bir tatsızlık yaşadık. ikinci kitabı o yüzden onlar basmayacaklar.

yılmaz güney’le hapishanedeyken aranızın pek iyi olmadığından bahsetmişsin. hatta yahudi olduğun için bukalemuna benzediğini ve para ve rahatınız için her şeyi yapabileceğinizi iddia ettiğinden bile söz etmişsin. sence sadece esrar kaçakçılığın yüzünden mi sana bu kadar önyargıyla yaklaşmıştı. yoksa orada sağ görüşlü mahkumlarla iç içe olduğun için mi?

hiç ilgisi yok. yılmaz güney’in kanserli bir arkadaşı vardı. irlandalı, lynus. adam keşti. ben de ona esrar sattım. yılmaz güney komünistti, böyle şeylere çok karşıydı ve arkadaşının sağlığını korumak istiyordu. beni bu yüzden sevmiyordu.

ilk kitabını yayınladığında türk entelijansıyası seni nasıl karşıladı? o dönemde aziz nesin ve bir çok yazarla görüştüğünü biliyoruz. yaşadıklarından ziyade senin edebiyatçı yanına objektif yaklaşıldığını düşünüyor musun?

çeşitli tepkiler aldım. beni entelektüel bulmadılar. değer vermediler. ama aziz gibi bazı kişiler farklı davrandılar. tomris uyar, yaşar kemal, latife tekin... onlarla aram iyiydi. duygu asena ile kötü bir tartışma yaptık. o da sevmezdi beni.

“o şimdi mahkum” filmine gelmek istiyorum. ilk başta levent kazak’la beraber bir senaryo çalışmasına başlamıştınız ve sonra yollarınız ayrıldı. Ancak “karafatmanın sarayı” kitabınızın çıkışından sonra vizyona giren “o şimdi mahkum" filminin sizin kitabınızdan çalıntı olduğunu iddia ettiniz ve daha sonra da levent kazak’la karşılıklı olarak medya yoluyla çeşitli iddialarda bulundunuz. işin aslı tam olarak neydi ve sizin ortak projeniz “turist koğuşu” tamamıyla rafa mı kaldırıldı?

“turist koğuşu” rafa kaldırıldı. Biz levent’le eski arkadaştık. ben ona filmde alıntı var mı diye sordum. o da yok dedi. fakat sonra filmden önce bana senaryoyu göstermek istemedi. sonunda gördüm senaryoyu. eski muhabbetlerden paylaşılmış bir iki kesişme muhakkak var ama öyle çalıntı bir durum yok. o arada yazıldı çizildi ama şimdi levent’le barıştık.

bazı okurlar sizin hayat tarzınızı fransız yazar jean genet ile paralel görüyorlar. bana göre edebi olarak herhangi benzerliğiniz olmasa da bu büyük yazarla karşılaştırılmak sizde nasıl bir duygu yaratıyor. ve tabii genet hakkında düşüncelerinizi merak ediyorum.

benzetilmekten gurur duyuyorum. utanmak yok, pişmanlık yok. ortak yönümüz budur. jean genet’yi çok seviyorum. çok cesur bir yazar. ben de genet gibi asla masumum demedim. hiç pişmanlık duymadım çünkü faydası yok.

önceki yaz (2007) gümüşlük’te tekrar esrar bulundurmak suçundan gözaltına alındınız ve hakkınızda dava açıldı. Bu olayda son durum nedir?

önümüzdeki salı günü mahkemem var. üç şey olabilir. ya erteleyecekler, ya içicilikten ceza yiyeceğim ve para cezasına çevirecekler, ya da 5-15 yıl arası hapis cezası verecekler. bu durum çok saçma. bu davadan kimsenin kazanacağı bir şey yok. satıcılık yapmadığım ortada. narkotik polislerin baskınıyla evimde yakalandım. önceden tasarlanmış ve kasıtlı bir hareket olduğu belliydi. izimi sürmüşler. ihbar üzerine geldiklerini söylediler. ben kendi evimde bir okul kurdum. burada gümüşlük köyündeki çocuklara yetişkinlere gönüllü öğretmenlerle ingilizce öğretiyoruz. iddiaya göre benim amacım burada gençleri zehirlemekmiş. sanki bir bulvar gazetesine haber olsun diye kurulmuş bir komploya benziyor. böyle şeylere ancak üçüncü sayfa haberlerine bayılan insanlar inanır. bunu kim başlattı bilemiyorum. ya gümüşlük’te biri düğmeye bastı, ya ankara’da. bana göre bu politik bir hareket. belki beni sınırdışı etmek istiyorlar, belki yeniden hapse atmak. belki de kitabıma karşı bir reaksiyon bu ya da basit bir kıskançlık. hiç bilemiyorum. inşallah bir şey olmayacak. adalet için yazık.

(artperest'ten ekleme: koplowitz, sevgilisi tarafından dolandırıldığını iddia edip bodrum'da bir eylem yaptı. bu eylem sonrasında jandarma tarafından göz altına alındı. oturma iznini doldurması ve vatandaşlık başvurusunun kabul edilmemesi nedeniyle sınırdışı edilmek durumunda kaldı - mart 2009)

merak ettiğim başka bir konu da şu: gençliğinizden itibaren yazar olmayı kafanıza koymuşsunuz ve hayatı “yaşayarak” edebi bir yol seçmişsiniz. ben bu bakımdan sizi amerikan beat kuşağı yazarlarına benzetiyorum. peki sizi yazar olmaya teşvik eden, etkileyen edebi isimler nelerdi?

bir çok beat yazar beni çok etkiledi elbette. küçüklüğümden beri bir kızgınlığım vardı. ingiltere gibi kripto-faşist bir ülkede yazmaktan başka çıkar yol yok. yazarlar listesi yapabilirim. doğu avrupa’dan yazarlar, rus yazarlar. tolstoy, şolokov severdim küçükken. ama en önemlisi şvayk’ın yazarı hasek. ingiliz edebiyatından fazla etklienmedim ama amerika’dan bir çok kişi var. ken kesey, joseph heller, burroughs...

bir dönem gümüşlük’te yerli ve yabancı yazarlar için bir kamp kurmayı planladığınızı belirtmiştiniz. bu konuda herhangi bir gelişme var mı?

bir plan vardı. bu olaydan sonra her şeyi iptal ettim. geçen yaz her şey hazırdı. belki de amaç bunu durdurmaktı zaten, bilemiyorum.

bir de şöyle bir sorun var sanırım, medya sizinle oldukça ilgili olmasına rağmen kitabınız hakkında çıkan yazılar bir elin parmaklarını geçmiyor. hemen hemen tüm röportajlarda sizin kişiliğiniz, esrar tutkunuz ve fırtınalı hayatınız konu ediliyor. sizce kitabınız, geçmişinizin gölgesinde kalmadı mı?

evet, kaldı. hem de çok. ama ben bir yazarım, büyük edebiyatçı değilim. türkiye’de eserlere değil de insanlara hayranlık duyuluyor. bir sınıf oluşuyor. yazarlar var, ötekiler var. sanatçılık türkiye’de çok abartılıyor. yine de ingiltere’den daha iyidir. türkiye’de hapishaneden çıkma çok yazar var. ingiltere’de hiç yok.

bizden bu kadar. eklemek istediğiniz son sözler?

bugünlerde eski gazeteci feminist yeşim harcanoğlu ile sabahattin ali, kemal tahir, yenilerden meltem arıkan gibi ünlü türk yazarlarını ingilizceye çeviriyoruz. iyi gidiyor. her şeye rağmen gümüşlük’ü çok seviyorum ve başka bir yere gitmek istemiyorum. mümkünse burada ölmek istiyorum.

sorular: öğünç inan
mart 2008