daniel koplowitz: "yılmaz güney beni sevmezdi!"

2005 yılında yayınladığı "karafatmanın sarayı" kitabıyla tartışmalara yol açan, türk hapishanelerine ve insanına dışarıdan bir gözle bakan daniel koplowitz ile yaptığımız bu samimi röportajı afedilemez bir gecikmeyle sizlerle paylaşıyoruz.

ilk yayınlanan kitabınız “hilalin ışığında” 90’lı yıllarda costa gavras tarafından filme aktarılacağı söyleniyordu. tam olarak ne oldu ve niçin bu proje gerçekleşemedi?

tam bilmiyorum. izmir’de senaristle üç dört ay kaldık. senaryoyu tamamladık. ama o film şirketini başka bir film şirketi satın aldı. işin prodüksiyon kısmı rafa kalkınca proje de gerçekleşmedi.

eski röportajlarınızdan birinde ingiltere’nin türkiye’den daha faşist olduğunu t.c.’nin ise halkına daha yumuşak davrandığını söylüyorsunuz. gerçekten –her ne kadar uzun yıllar burada yaşamış olsanız da- bir ingiliz vatandaşına türkiye bu şekilde mi gözüküyor?

bir bakıma öyle. mesela ingiltere’de okullarda yaramaz çocukların dna kayıtlarını bir veritabanında biriktiriyorlar, ilerde kullanmak için. bu tam faşist bir tavırdır. bence türkiye’de de mümkün olsa bunu yaparlar, ama şu anda mümkün değil. ayrıca türk halkı sokaklara daha kolay dökülüyor. ingiltere çok pasif. halk sesini çıkarsa da orada sistem aynen devam ediyor.

türk edebiyatıyla tanışman cezaevindeyken mi oldu? özellikle askeri darbeden sonra cezaevi şartları çok ağırlaşmıştı ve kültürel anlamda hemen hemen her şey yasaklanmıştı.

evet. herşey yasaktı ama içeri sokuluyordu. bunları kitabımda yazdım.

“karafatmanın sarayı” yurtdışında basıldı mı? “hilalin ışığı” adlı kitabınız özellikle ingiltere’de oldukça ilgi görmüştü.

hayır, basılmadı. şu sıralar yeni bir ajans devreye girdi. bekliyorum. hilalin ışığında ilgi görmüştü, evet. fakat kitabı çıkaran yayınevi ile bir tatsızlık yaşadık. ikinci kitabı o yüzden onlar basmayacaklar.

yılmaz güney’le hapishanedeyken aranızın pek iyi olmadığından bahsetmişsin. hatta yahudi olduğun için bukalemuna benzediğini ve para ve rahatınız için her şeyi yapabileceğinizi iddia ettiğinden bile söz etmişsin. sence sadece esrar kaçakçılığın yüzünden mi sana bu kadar önyargıyla yaklaşmıştı. yoksa orada sağ görüşlü mahkumlarla iç içe olduğun için mi?

hiç ilgisi yok. yılmaz güney’in kanserli bir arkadaşı vardı. irlandalı, lynus. adam keşti. ben de ona esrar sattım. yılmaz güney komünistti, böyle şeylere çok karşıydı ve arkadaşının sağlığını korumak istiyordu. beni bu yüzden sevmiyordu.

ilk kitabını yayınladığında türk entelijansıyası seni nasıl karşıladı? o dönemde aziz nesin ve bir çok yazarla görüştüğünü biliyoruz. yaşadıklarından ziyade senin edebiyatçı yanına objektif yaklaşıldığını düşünüyor musun?

çeşitli tepkiler aldım. beni entelektüel bulmadılar. değer vermediler. ama aziz gibi bazı kişiler farklı davrandılar. tomris uyar, yaşar kemal, latife tekin... onlarla aram iyiydi. duygu asena ile kötü bir tartışma yaptık. o da sevmezdi beni.

“o şimdi mahkum” filmine gelmek istiyorum. ilk başta levent kazak’la beraber bir senaryo çalışmasına başlamıştınız ve sonra yollarınız ayrıldı. Ancak “karafatmanın sarayı” kitabınızın çıkışından sonra vizyona giren “o şimdi mahkum" filminin sizin kitabınızdan çalıntı olduğunu iddia ettiniz ve daha sonra da levent kazak’la karşılıklı olarak medya yoluyla çeşitli iddialarda bulundunuz. işin aslı tam olarak neydi ve sizin ortak projeniz “turist koğuşu” tamamıyla rafa mı kaldırıldı?

“turist koğuşu” rafa kaldırıldı. Biz levent’le eski arkadaştık. ben ona filmde alıntı var mı diye sordum. o da yok dedi. fakat sonra filmden önce bana senaryoyu göstermek istemedi. sonunda gördüm senaryoyu. eski muhabbetlerden paylaşılmış bir iki kesişme muhakkak var ama öyle çalıntı bir durum yok. o arada yazıldı çizildi ama şimdi levent’le barıştık.

bazı okurlar sizin hayat tarzınızı fransız yazar jean genet ile paralel görüyorlar. bana göre edebi olarak herhangi benzerliğiniz olmasa da bu büyük yazarla karşılaştırılmak sizde nasıl bir duygu yaratıyor. ve tabii genet hakkında düşüncelerinizi merak ediyorum.

benzetilmekten gurur duyuyorum. utanmak yok, pişmanlık yok. ortak yönümüz budur. jean genet’yi çok seviyorum. çok cesur bir yazar. ben de genet gibi asla masumum demedim. hiç pişmanlık duymadım çünkü faydası yok.

önceki yaz (2007) gümüşlük’te tekrar esrar bulundurmak suçundan gözaltına alındınız ve hakkınızda dava açıldı. Bu olayda son durum nedir?

önümüzdeki salı günü mahkemem var. üç şey olabilir. ya erteleyecekler, ya içicilikten ceza yiyeceğim ve para cezasına çevirecekler, ya da 5-15 yıl arası hapis cezası verecekler. bu durum çok saçma. bu davadan kimsenin kazanacağı bir şey yok. satıcılık yapmadığım ortada. narkotik polislerin baskınıyla evimde yakalandım. önceden tasarlanmış ve kasıtlı bir hareket olduğu belliydi. izimi sürmüşler. ihbar üzerine geldiklerini söylediler. ben kendi evimde bir okul kurdum. burada gümüşlük köyündeki çocuklara yetişkinlere gönüllü öğretmenlerle ingilizce öğretiyoruz. iddiaya göre benim amacım burada gençleri zehirlemekmiş. sanki bir bulvar gazetesine haber olsun diye kurulmuş bir komploya benziyor. böyle şeylere ancak üçüncü sayfa haberlerine bayılan insanlar inanır. bunu kim başlattı bilemiyorum. ya gümüşlük’te biri düğmeye bastı, ya ankara’da. bana göre bu politik bir hareket. belki beni sınırdışı etmek istiyorlar, belki yeniden hapse atmak. belki de kitabıma karşı bir reaksiyon bu ya da basit bir kıskançlık. hiç bilemiyorum. inşallah bir şey olmayacak. adalet için yazık.

(artperest'ten ekleme: koplowitz, sevgilisi tarafından dolandırıldığını iddia edip bodrum'da bir eylem yaptı. bu eylem sonrasında jandarma tarafından göz altına alındı. oturma iznini doldurması ve vatandaşlık başvurusunun kabul edilmemesi nedeniyle sınırdışı edilmek durumunda kaldı - mart 2009)

merak ettiğim başka bir konu da şu: gençliğinizden itibaren yazar olmayı kafanıza koymuşsunuz ve hayatı “yaşayarak” edebi bir yol seçmişsiniz. ben bu bakımdan sizi amerikan beat kuşağı yazarlarına benzetiyorum. peki sizi yazar olmaya teşvik eden, etkileyen edebi isimler nelerdi?

bir çok beat yazar beni çok etkiledi elbette. küçüklüğümden beri bir kızgınlığım vardı. ingiltere gibi kripto-faşist bir ülkede yazmaktan başka çıkar yol yok. yazarlar listesi yapabilirim. doğu avrupa’dan yazarlar, rus yazarlar. tolstoy, şolokov severdim küçükken. ama en önemlisi şvayk’ın yazarı hasek. ingiliz edebiyatından fazla etklienmedim ama amerika’dan bir çok kişi var. ken kesey, joseph heller, burroughs...

bir dönem gümüşlük’te yerli ve yabancı yazarlar için bir kamp kurmayı planladığınızı belirtmiştiniz. bu konuda herhangi bir gelişme var mı?

bir plan vardı. bu olaydan sonra her şeyi iptal ettim. geçen yaz her şey hazırdı. belki de amaç bunu durdurmaktı zaten, bilemiyorum.

bir de şöyle bir sorun var sanırım, medya sizinle oldukça ilgili olmasına rağmen kitabınız hakkında çıkan yazılar bir elin parmaklarını geçmiyor. hemen hemen tüm röportajlarda sizin kişiliğiniz, esrar tutkunuz ve fırtınalı hayatınız konu ediliyor. sizce kitabınız, geçmişinizin gölgesinde kalmadı mı?

evet, kaldı. hem de çok. ama ben bir yazarım, büyük edebiyatçı değilim. türkiye’de eserlere değil de insanlara hayranlık duyuluyor. bir sınıf oluşuyor. yazarlar var, ötekiler var. sanatçılık türkiye’de çok abartılıyor. yine de ingiltere’den daha iyidir. türkiye’de hapishaneden çıkma çok yazar var. ingiltere’de hiç yok.

bizden bu kadar. eklemek istediğiniz son sözler?

bugünlerde eski gazeteci feminist yeşim harcanoğlu ile sabahattin ali, kemal tahir, yenilerden meltem arıkan gibi ünlü türk yazarlarını ingilizceye çeviriyoruz. iyi gidiyor. her şeye rağmen gümüşlük’ü çok seviyorum ve başka bir yere gitmek istemiyorum. mümkünse burada ölmek istiyorum.

sorular: öğünç inan
mart 2008

0 yorum: