kıskanmak romanı her ne kadar çirkinlik, güzellik, kıskançlık, tutku gibi insanlık temalarının üzerinde oturan bir öykü gibi görünse de, onu temelde insanın yazgısı ile ilgilenen bir hikaye olduğu için filme almayı düşündüm. yazgısı, tanrı vergisi çirkinliği tarafından belirlenmiş seniha’nın,bu yazgıya boyun eğen olmaktan çıkıp, nefret ettiği güzelliğin kaderini yazan olmaya doğru gidişinin öyküsü, insan ruhuna dair çok az anlatılmış öykülerden biri olduğu için ilgimi çekti. güzelliği çirkinlik tarafından sorgulayarak ve bunu sakınmadan, soyunarak anlatatan bir öykünün ise insanın acılarını anlamak ve anlatmak çabasına bir katkı sunacağını düşündüm.
nahit sırrı örik’in bu romanını ilk okuduğumda yukarıda sözü edilen durumla ilgili içerdiği derin gözlemler, karakterleri oluştururken klişelere başvurmamış oluşu, bunların anlatımında taraf olmaması, en trajik olayları bile sunarken gösterişin, büyüklenmenin tuzaklarına hiç düşmemesi ve basitliği, sadeliği hiç elden bırakmayışı hemen dikkatimi çekmişti. bir tür öykü anlatma ahlakı olduğuna da inandığım bu yaklaşımlardan, öykünün ve olayların cumhuriyetin ilk yıllarında geçmesine rağmen, zamanın gerçekliği dışında dönemi nerdeyse yok saymasından ve insan ruhunun evrim geçirmeyen―hiç değişmeyen― varlığını sanat yapıtı üretmek adına bile bozmayan tavrından ayrıca etkilendim. çünkü bu açıdan bakılınca, insanlığın yazgısının, ruhsal gerçekliğinin hiç değişmediği, değişenin yalnızca fiziksel gerçekliğin olduğu çok açık. ve hamlet hâlâ bugünün hikayesini anlatıyorsa, nahit sırrı’nın bu bakışı çok doğru.
zeki demirkubuz
0 yorum:
Yorum Gönder