última parada 174 (2008)

brezilya sinemasının son dönemde çıkardığı elle tutulur ürünlerinden biriyle daha karşı karşıyayız. bruna barreto'nun yönettiği filmin senaryosunu bráulio mantovani yazmış. bu noktada biraz durup mantovani'den bahsetmek lazım. kendisi ülke sinemasının en önemli filmlerinden birinin, tüm dünyaca beğeni toplamış olan "cidade de deus"'un da senaristi. ayrıca "tropa de elite", "linha de passe" de onun elinden çıkma. kaba hatlarıyla baktığımızda bu dört filmin aynı eksene sahip olduğunu görüyoruz. brezilya'nın varoşlarındaki suç ve şiddet ortamı, yoğun uyuşturucu trafiği, bu trafiğin ortasında kalmış, ellerine silah tutuşturulmuş çocuklar, kaybolan hayatlar... dört film de bu yaşam savaşının içinde rüzgarda bir o yana bir bu yana savrulan yaprak misali sürüklenen insanlara odaklanıyor.

analar ve oğullar

"última parada 174", diğer filmlerde olduğu gibi yolları bir şekilde kesişen karakterler üzerinden yürüyor. uyuşturucu bağımlısı bir annenin (marisa) oğlu olan alessandro, henüz bebekken annesinin borçlu olduğu çete adamı tarafından alıkonulur. yaşadığı ortam gereği şiddetle içiçe büyür. yanında büyüdüğü adamın bir baskın sonucu ölmesiyle kendi ayakları üzerinde durmak zorunda kalır ve bunu da o yaşa kadar gördüğü usul ile yapmaya çalışır.

küçük bir mahalle barını işleten annesinin uğradığı soygunda yaşamını kaybetmesi üzerine tek başına kalan sandro bir süre teyzesinin yanında yaşar. ancak bir yabancı muamelesi gördüğü bu evden kaçar ve şehrin diğer tarafına gider. kendisi gibi kimsesiz sokak çocuklarıyla takılmaya başlayan sandro, ilk başta ürkerek adımlarını attığı bu yırtıcı ortama zamanla adapte olur.

aynı şehrin kötü kaderini paylaşan ve ale olarak çağırılan bu iki gencin yolunun kesişmemesi olanaksızdır. sandro'nun uyuşturucu kuryesi olarak çalışan arkadaşı sattıklarının parasını teslim etmekte zorlanınca sokakta yaşayan bu çocuklar alessandro'nun çetesi tarafından silahlı saldırıya uğrar, saldırıda canını kıl payı kurtaran sandro kodese düştüğünde orada alessandro ile karşılaşır. zamanla araları düzelen iki genç hapisten kaçmayı başarır ve suç dünyasında kaldıkları yerden devam ederler.

oğlu alessandro daha sütten kesilmemişken elinden alınan marisa, ait olduğu bataklıktan kurtulur. ve kendisini dine adar. düzenli olarak kilisedeki ayinlere katılan marisa, çeşitli işlerde çalışarak geçimini sürdürür. kilisedeki vaizle zamanla aralarında yakınlık olur ve onunla evlenir. ancak oğlunu bir türlü unutamaz ve bulmak ister. alessandro'nun izini sürerken hapiste olduğunu öğrenir. hapishaneye gittiğinde ise karşısına sandro çıkar. küçük yaşta annesini kaybeden sandro, marisa'yı annesi olarak kabul etmeye başlar. (bu kabul ediş için yapılan yorumlar sandro'nun anne şefkati aradığı yönünde ki bu yoruma katılmıyorum. sandro'nun marisa ile olan ilişkisinin tamamen pragmatik olduğunu düşünüyorum. kendisinin hapisten çıkmasına yardımcı olmasını istemesi, ancak bu yolla onu anne olarak göreceğini dile getirmesi, hapisten kaçtığındaysa sığınacak bir yere ihtiyaç duymasıyla marisa'nın evine yerleşmesi bu düşüncemi desteklemekte)

sandro'nun rap yapma konusundaki yeteneğini kullanmayıp bu çöplükten kurtulma şansını reddedişinin yanı sıra kendisine destek olan danışman ile anne rolünü oynayan marisa'nın desteklerine sırt çevirip iyice batağa saplanışı oldukça şaşırtıcı. tüm bu fırsatları tepip çaresizlik içerisinde kıvranışları kendi sonunu hazırlıyor ve filme adını veren 174 numaralı otobüsü kaçırıp, içerisindekileri rehin alıyor. (filmin adının "son durak 174" oluşu oldukça manidar)

işte 12 haziran 2000 günü rio'da yaşanan otobüs kaçırma olayını konu alan ve bu olayın perde arkasını anlatan "última parada 174"'un üzerine kurulduğu karakterler bu şekilde. filmin anlattığı hikayenin gerçeklere dayanıyor oluşu etkileyiciliğini arttırsa da "cidade de deus"'tan beri, rio'nun gettolarında yaşananların oluşturduğu temanın bu kadar kısa süre içerisinde sık kullanımı insanda bağışıklık kazandırıyor ve izleyen için film içerisinde gelişen olaylar sıradan bir hal alıyor. demek istediğim; ilk olarak "cidade de deus" gibi bir başyapıtla karşılaşan izleyiciye sonrasındaki bu üç film fazla birşey vadetmiyor. bu durum da ardıl filmler için bir handikap oluşturuyor. sonuç olarak, bahsi geçen filmlerden hoşlandıysanız bu filmi de seversiniz.

4 yorum:

Unknown | 12 Temmuz 2009 16:56

biraz fazla uzun tutulmuş gibi.

k.a. | 13 Temmuz 2009 16:04

yazı mı film mi? :) filmin sonu için diyosan tamamen haklısın

Unknown | 14 Temmuz 2009 12:30

film tabii ki. parça parça izledim mesela. her ne kadar gerçek bir konu olsa da benzer konuların işlenmesi de can sıkıcı oluyor bazen. belki uzun gelmesinin sebebi de budur. resmi bir yorum oldu.

k.a. | 15 Temmuz 2009 17:23

ben de final bölümünün çok fazla uzatıldığını düşünüyorum. biraz daha konuşurdum ama izlemeyenler için tadı kaçmasın :)

böyle resmi yorum da yazar mıydın sen?