editors - "in this light and on this evening"
1999 yılı, paradise lost hayranları için farklı bir anlam taşıyordu. kariyerine doom/death metal grubu olarak başlayan grup, 10 yıl önce "host" albümünü dinleyenleriyle paylaşmıştı. "host"'tan 2 yıl önce yayınladıkları "one second" aslında gelişmelerin habercisiydi. albüm, eski soundlarından izler taşısa da şarkılarda synth belli bir yer kaplamaya başlamıştı. bir kesim albümü beğenerek dinledi ancak yeniliğe kapalı olan diğer kesim bu synth muhabbetinden pek hoşlanmadı. paradise lost'un müziklerini yazan adam greg mackintosh'un synth ve elektronik müzikle haşır neşir oluşu, grubu daha da keskin bir viraj olan "host"'a sürükledi. "one second" sonrası bu yeni albümü kasetçalarına/cd çalarına koyan herkesi bir sürpriz bekliyordu; paradise lost, içerisinde neredeyse yok denebilecek kadar az gitar olan bir albüm yapmıştı. herkes için şaşırtıcıydı bu durum. yeni sound, bir metal grubundan ziyade fazlasıyla depeche mode'u andıran synth-pop idi. doğal olarak da nick holmes'un vokali eskisine göre pırıl pırıldı. paradise lost'un kariyerinde farklı bir adım olan ve büyük bir risk taşıyan albüm hem dinleyicilerden hem de basından ters tepki aldı. aldıkları bu risk ise onları kendi istedikleri nokta yerine dinleyenlerinin belirlediği noktaya çevirdi. 2 yıl sonra gelen "believe in nothing"'te eski zamanlara dönüşün izleri görüldü.
son bir kaç gündür editors'un 12 ekim'de çıkacak albümü "in this light and on this evening"'i dinliyorum. albüm, bana paradise lost'un "host" zamanlarını çağrıştırdı ve böyle bir giriş yapma gereği duydum. ilk iki albümü (özellikle de ilk albüm "the back room") seven bir bünye olarak editors'un yeni albüm çıkaracağı haberi bende heyecan yaratmıştı (bkz: editors'ten yeni albüm). geçtiğimiz haftalarda albümden ilk single olan "papillon" raflarda yerini aldı ve klibi müzik kanallarında gösterilmeye başladı (bkz: editors - "papillon"). ayvalık'tan döndüğümde klibi izlememle şaşırmam bir oldu. editors, ortaya depeche mode'vari elektronik altyapıya sahip bir parça koymuş. joy division'un ardılı olarak görülen ve okyanus ötesinde ikame eden dark indie grubu interpol ile karşılaştırılan grup, bir önceki albümünde tohumlarını atmaya başladığı synth'e dayalı müziğini bu sefer bambaşka bir boyuta getirmiş. evet, "in this light and on this evening" içerisinde gitar barındırmayan bir albüm.
burada bir paragraf açalım. önemli müzik dergilerinden iyi puanlar alan ve mercury ödülüne aday gösterilen debut albüm "the back room" ve çıkışından sonra ingiltere listelerinde 1 numaraya yerleşen, platin plak kazanan ve sadece çıktığı yıl olan 2007 içerisinde dünyada 600.000 kopyadan daha fazla satan "an end has a start" sonrası grubun hayatında önemli değişiklikler yaşandı. birminghamlı dörtlüden basçı russell leech ve gitarist chris urbanowicz new york'ta yaşamaya başladı. vokalist tom smith baba oldu. tüm bu değişiklikler editors'ün kariyerinde yaptığı bu değişimi tetikledi. bu yeni yolda ise belki de en büyük pay sahibi kayıtları yapan prodüktör flood oldu. ayrıca smith'in birmingham'dan londra'ya taşınması ve 4 yıldır burada yaşaması da değişimdeki bir başka faktör. londra'nın editors'un lirikleri ve müziği üzerindeki etkisinden bahsediliyor.
albüme adını veren açılış parçasında smith'in efektle pekiştirilmiş vokalinin yanı sıra karanlık hatlara sahip olan sounda tanık oluyoruz. devamında gelen "bricks and mortar", post punk izlerini taşıyan bir parça. kolay hatırlanabilen ve sıkça tekrar melodisiyle insanı kendisine alıştırıyor. albümden ilk olarak öne sürülen parça "papillon" ise ilk bakışta şaşırtmıştı. soundu ve smith'in dave gahan'a yakın tonlamarıyla depeche mode'umtrak bir parça. ancak dinledikçe kendisini sevdiriyor, bir de üzerine "it kicks like a sleep twitch" nakaratıyla beyinde yer ediyor ve bir süre sonra insanda şarkıyı durup dururken yeniden dinleme ihtiyacı hissettiriyor. ardından gelen "you don't love" ise 80'leri andıran havasıyla albümde öne çıkan parçalardan bir diğeri. post punk etkileşimli "the big exit" ile yeniden etkisini gösteren editors'un karanlık yüzü albümün sonuna kadar hissedilebiliyor. smith ve tayfası sonlara doğru tempoyu düşürüyor ve "walk the fleet road" ile albümü nihayetlendiriyor.
editors, yeni bir yola saptığı bu albümünde vatandaşları paradise lost'a göre daha şanslı. paradise lost'un dinleyici tabanı metal severlerdi. editors'ün dinleyicileri ise bu değişime daha çok adapte olabilecek düzeyde. ancak bu durum da kendilerine hiç olumsuz tepki getirmeyeceği anlamına gelmiyor. albümü şimdiden dinleyen bir kısım editors-sever durumdan hoşnut olmadığını belirtiyor. kendi adıma konuşmak gerekirse; gitar yüküne sahip çok sevdiğim ilk iki albümden sonra "in this light and on this evening"'te beklentilerimden farklı bir albüm buldum. ancak dinledikçe içerisinde kendime göre bir şeyler yakalamam beni albüme yakınlaştırdı. eminim, benim gibi ilk şoku atlatanlar da albüme fırsat verdikçe bu kazanımı gerçekleştireceklerdir.
son bir kaç gündür editors'un 12 ekim'de çıkacak albümü "in this light and on this evening"'i dinliyorum. albüm, bana paradise lost'un "host" zamanlarını çağrıştırdı ve böyle bir giriş yapma gereği duydum. ilk iki albümü (özellikle de ilk albüm "the back room") seven bir bünye olarak editors'un yeni albüm çıkaracağı haberi bende heyecan yaratmıştı (bkz: editors'ten yeni albüm). geçtiğimiz haftalarda albümden ilk single olan "papillon" raflarda yerini aldı ve klibi müzik kanallarında gösterilmeye başladı (bkz: editors - "papillon"). ayvalık'tan döndüğümde klibi izlememle şaşırmam bir oldu. editors, ortaya depeche mode'vari elektronik altyapıya sahip bir parça koymuş. joy division'un ardılı olarak görülen ve okyanus ötesinde ikame eden dark indie grubu interpol ile karşılaştırılan grup, bir önceki albümünde tohumlarını atmaya başladığı synth'e dayalı müziğini bu sefer bambaşka bir boyuta getirmiş. evet, "in this light and on this evening" içerisinde gitar barındırmayan bir albüm.
burada bir paragraf açalım. önemli müzik dergilerinden iyi puanlar alan ve mercury ödülüne aday gösterilen debut albüm "the back room" ve çıkışından sonra ingiltere listelerinde 1 numaraya yerleşen, platin plak kazanan ve sadece çıktığı yıl olan 2007 içerisinde dünyada 600.000 kopyadan daha fazla satan "an end has a start" sonrası grubun hayatında önemli değişiklikler yaşandı. birminghamlı dörtlüden basçı russell leech ve gitarist chris urbanowicz new york'ta yaşamaya başladı. vokalist tom smith baba oldu. tüm bu değişiklikler editors'ün kariyerinde yaptığı bu değişimi tetikledi. bu yeni yolda ise belki de en büyük pay sahibi kayıtları yapan prodüktör flood oldu. ayrıca smith'in birmingham'dan londra'ya taşınması ve 4 yıldır burada yaşaması da değişimdeki bir başka faktör. londra'nın editors'un lirikleri ve müziği üzerindeki etkisinden bahsediliyor.
albüme adını veren açılış parçasında smith'in efektle pekiştirilmiş vokalinin yanı sıra karanlık hatlara sahip olan sounda tanık oluyoruz. devamında gelen "bricks and mortar", post punk izlerini taşıyan bir parça. kolay hatırlanabilen ve sıkça tekrar melodisiyle insanı kendisine alıştırıyor. albümden ilk olarak öne sürülen parça "papillon" ise ilk bakışta şaşırtmıştı. soundu ve smith'in dave gahan'a yakın tonlamarıyla depeche mode'umtrak bir parça. ancak dinledikçe kendisini sevdiriyor, bir de üzerine "it kicks like a sleep twitch" nakaratıyla beyinde yer ediyor ve bir süre sonra insanda şarkıyı durup dururken yeniden dinleme ihtiyacı hissettiriyor. ardından gelen "you don't love" ise 80'leri andıran havasıyla albümde öne çıkan parçalardan bir diğeri. post punk etkileşimli "the big exit" ile yeniden etkisini gösteren editors'un karanlık yüzü albümün sonuna kadar hissedilebiliyor. smith ve tayfası sonlara doğru tempoyu düşürüyor ve "walk the fleet road" ile albümü nihayetlendiriyor.
editors, yeni bir yola saptığı bu albümünde vatandaşları paradise lost'a göre daha şanslı. paradise lost'un dinleyici tabanı metal severlerdi. editors'ün dinleyicileri ise bu değişime daha çok adapte olabilecek düzeyde. ancak bu durum da kendilerine hiç olumsuz tepki getirmeyeceği anlamına gelmiyor. albümü şimdiden dinleyen bir kısım editors-sever durumdan hoşnut olmadığını belirtiyor. kendi adıma konuşmak gerekirse; gitar yüküne sahip çok sevdiğim ilk iki albümden sonra "in this light and on this evening"'te beklentilerimden farklı bir albüm buldum. ancak dinledikçe içerisinde kendime göre bir şeyler yakalamam beni albüme yakınlaştırdı. eminim, benim gibi ilk şoku atlatanlar da albüme fırsat verdikçe bu kazanımı gerçekleştireceklerdir.
0 yorum:
Yorum Gönder