antichrist (2009)
lars von trier ile tanışmam 2000 yılının son günü olmuştu. ve bu tanışmaya da björk önayak olmuştu. kendisinin başrolde oynadığı "dancer in the dark" ile birlikte trier'in dünyasına dahil oldum. daha sonra birer birer eski işlerini geçirdim elden; "forbrydelsens element", "breaking the waves", "idiots". 2003'te "dogville"'i izlediğimde ise yine yaptığı işe büyük saygı duydum ve yılın en iyi filmlerinden biri olduğuna kanaat getirdim. ardından amerika serisini ikiledi kendisi ve "manderley"'i sundu önümüze. herkes üçlemeyi tamamlayacağını düşünürken sene başında trier'in korku öğelerine sahip olan "antichrist" ile karşımıza çıkacağı söylendi. bazı kaynaklarda korku filmi olarak "antichrist", trier'in nasıl bir iş çıkaracağı konusunda bende büyük bir merak yarattı. ancak şu ayrıma baştan girelim ki "antichrist" bir korku filmi değil. hatta korku öğelerinden daha çok "karanlık" olarak tanımlanabilecek bir film. yani diyeceğim şudur ki, henüz sinemalarda gösterime girmemiş bu filme bir korku filmi beklentisi içerisinde gitmeyin!
"antichrist", oldukça karanlık bir atmosfere sahip ve bir o kadar da içe kapanık olan bir dram filmi ve psikolojik unsurları da had safhada. trier, "antichrist"'ı,sonunda selam ettiği andrei tarkovski'ye nispet yaparcasına siyah beyaz açıyor ve ışığı tarkovskivari kullanımıyla göze, filmin içeriğide yer alacak olan pornografik öğerlere dair fikir veren sahnelerde öne çıkan müzikle de kulağa hitab ediyor (george frideric handel'in tuva semmingsen tarafından seslendirilen "lascia chio pianga" eseri). trier'in daha önce "breaking the waves"'de yaptığı gibi gibi bölümlere ayırdığı filmin prolog kısmında adlarını bilmediğimiz karı koca yatakta iş tutarken çiftin küçük çocuğu odaya girer, bir an için ne yapacağını şaşırır ve kendisini açık olan pencereden aşağıya bırakır (bu harekete oedipus kompleksinin bir açılımı olarak bakabilir miyiz?) ve bu ilk bölüm kapanır.
"keder", "acı", "umutsuzluk" ve "üç dilenci" adı verilen bölümlerde ise çocuğunun ölümüne katlanamayan annenin hastaneden çıkışından sonra yaşadığın şokun etkisini atmasına psikolog eşi yardımcı olmaya çalıştığını görüyoruz. normal düzende ailesiyle pek fazla vakit geçirmeyen koca, eşinin rüyasında karşı karşıya geldiği korkuları yenmek üzere daha önce gittikleri dağ evine gitme kararı alır ve filmin karanlık kısmına geçiş yapılır. tilki, geyik ve karga metaforları ile keder, acı ve umutsuzluk kavramları üzerine bağlantılar kuran trier, bu üç bölümde bir yandan bu ilişkinin kadın tarafı üzerinde dururken diğer yandan da şiddetin iyice ayyuka çıktığı "üç dilenci" bölümüne hazırlık yapıyor. trier ayrıca evin damına adeta yağmur gibi yağan meşe palamutları ve ağaçtan düşen kuş yavrusu gibi simgelerle çocuğun intiharını hem anneye hem de izleyiciye çağrıştırıyor.
filmin esas şok eden bölümü olan "üç dilenci"'de ise bizi katıksız bir şiddet gösterisi bekliyor. daha önce pornografik öğeleri "idiots"'ta deneyen trier, "antichrist"'ta ise işin daha çok istismar tarafına yöneliyor ve gittikçe daha çok şiddet içeren seks sahneleriyle izleyiciyi iyice geren trier, bu bölümde ise iyice sinirlerimizle oynuyor. şiddetin porno olarak önümüze sunulduğu "saw", "hostel" gibi filmler bu bölümün yanında birer fayton gezisi gibi kalıyor (merhaba görünmez canavarlar).
"antichrist", trier filmografisinde "breaking the waves"'i aşarak en karanlık yapımı olma sıfatına kavuştu. yönetmenin son dönemde yaşadığı depresif zamanlarda döllenen film, oldukça güçlü hikayesi ve kusursuz görselliğiyle öne çıkıyor. ancak bu film, ilk defa lars von trier izleyecekler için bir başlangıç olmamalı. yoksa yaşadığınız şok sizi bu değerli yönetmenden uzak tutabilir!
bu söz "üç dilenci" bölümünde geçiyor. kadın, adamın dibinde ağlarken dökülüyor ağzından. ve bu söz üzerine tez bile yazılabilir. oldum olası kadınları dünyanın en tehlikeli varlığı olarak görmüşümdür. bir erkeği elde edemeyecek, onu dizgine getiremeyecek ve ona istediğini yaptıramayacak bir kadın olmadığına inanmıyorum. şeytani bir yanları var kadınların ve en tehlikeli silahlarından birisi de gözyaşı dökmek olduğunu düşünüyorum. bir kadının gözyaşları karşısında yelkenleri suya indirmeyecek hemcinsim var mı?
"antichrist", oldukça karanlık bir atmosfere sahip ve bir o kadar da içe kapanık olan bir dram filmi ve psikolojik unsurları da had safhada. trier, "antichrist"'ı,sonunda selam ettiği andrei tarkovski'ye nispet yaparcasına siyah beyaz açıyor ve ışığı tarkovskivari kullanımıyla göze, filmin içeriğide yer alacak olan pornografik öğerlere dair fikir veren sahnelerde öne çıkan müzikle de kulağa hitab ediyor (george frideric handel'in tuva semmingsen tarafından seslendirilen "lascia chio pianga" eseri). trier'in daha önce "breaking the waves"'de yaptığı gibi gibi bölümlere ayırdığı filmin prolog kısmında adlarını bilmediğimiz karı koca yatakta iş tutarken çiftin küçük çocuğu odaya girer, bir an için ne yapacağını şaşırır ve kendisini açık olan pencereden aşağıya bırakır (bu harekete oedipus kompleksinin bir açılımı olarak bakabilir miyiz?) ve bu ilk bölüm kapanır.
"keder", "acı", "umutsuzluk" ve "üç dilenci" adı verilen bölümlerde ise çocuğunun ölümüne katlanamayan annenin hastaneden çıkışından sonra yaşadığın şokun etkisini atmasına psikolog eşi yardımcı olmaya çalıştığını görüyoruz. normal düzende ailesiyle pek fazla vakit geçirmeyen koca, eşinin rüyasında karşı karşıya geldiği korkuları yenmek üzere daha önce gittikleri dağ evine gitme kararı alır ve filmin karanlık kısmına geçiş yapılır. tilki, geyik ve karga metaforları ile keder, acı ve umutsuzluk kavramları üzerine bağlantılar kuran trier, bu üç bölümde bir yandan bu ilişkinin kadın tarafı üzerinde dururken diğer yandan da şiddetin iyice ayyuka çıktığı "üç dilenci" bölümüne hazırlık yapıyor. trier ayrıca evin damına adeta yağmur gibi yağan meşe palamutları ve ağaçtan düşen kuş yavrusu gibi simgelerle çocuğun intiharını hem anneye hem de izleyiciye çağrıştırıyor.
filmin esas şok eden bölümü olan "üç dilenci"'de ise bizi katıksız bir şiddet gösterisi bekliyor. daha önce pornografik öğeleri "idiots"'ta deneyen trier, "antichrist"'ta ise işin daha çok istismar tarafına yöneliyor ve gittikçe daha çok şiddet içeren seks sahneleriyle izleyiciyi iyice geren trier, bu bölümde ise iyice sinirlerimizle oynuyor. şiddetin porno olarak önümüze sunulduğu "saw", "hostel" gibi filmler bu bölümün yanında birer fayton gezisi gibi kalıyor (merhaba görünmez canavarlar).
"antichrist", trier filmografisinde "breaking the waves"'i aşarak en karanlık yapımı olma sıfatına kavuştu. yönetmenin son dönemde yaşadığı depresif zamanlarda döllenen film, oldukça güçlü hikayesi ve kusursuz görselliğiyle öne çıkıyor. ancak bu film, ilk defa lars von trier izleyecekler için bir başlangıç olmamalı. yoksa yaşadığınız şok sizi bu değerli yönetmenden uzak tutabilir!
bu söz "üç dilenci" bölümünde geçiyor. kadın, adamın dibinde ağlarken dökülüyor ağzından. ve bu söz üzerine tez bile yazılabilir. oldum olası kadınları dünyanın en tehlikeli varlığı olarak görmüşümdür. bir erkeği elde edemeyecek, onu dizgine getiremeyecek ve ona istediğini yaptıramayacak bir kadın olmadığına inanmıyorum. şeytani bir yanları var kadınların ve en tehlikeli silahlarından birisi de gözyaşı dökmek olduğunu düşünüyorum. bir kadının gözyaşları karşısında yelkenleri suya indirmeyecek hemcinsim var mı?
0 yorum:
Yorum Gönder