harry brown (2009)
amerikan sinemasının en önemli değerlerinden clint eastwood'un 2008 yılında yönettiği "gran torino"dan bahsederek gireyim ilk olarak yazıya. geçtiğimiz sene ülkemizde vizyona giren filmin konusu şöyle: 50 yılını ford arabaları için feda etmiş ve kore savaşı gazisi olan walt kowalski hayat arkadaşını kaybetmiştir. onun ölümünden sonra yalnız kalan walt, çoğu amerikalının evlerini terkedip başka yerlere gittiği ve onların evlerini yabancıların doldurduğu mahallesinde yaşamaya devam etmektedir. kore savaşı'nın izlerini taşıyan bu huysuz ihtiyar, çıkarcı oğulları ve aileleriyle pek iyi geçinememektedir. keza mahalleye sonradan yerleşen yabancılarla da. onu rahatsız eden bir şey daha vardır: sokaklarda kol gezen çeşitli etnik kökenlere sahip olan çeteler. asyalı tiplerden oluşan bir çete walt'ın yan komşusu olan hmong ailesine musallat olur ve onların oğlu thao'yu çeteye katmaya çalışır. çetenin bu çabasına walt'un taş koyması, walt'un hmong ailesiyle olan ilişkilerini farklı bir boyuta taşır. ve walt, kafasına bu çetelere karşı intikam almayı koyar.
kore savaşında yaşam ve ölüme dair fazlasıyla deneyim edinen huysuz ihtiyar walt kowalski (bu soyad her zaman "vanishing point"i çağrıştırır bana) çevresiyle olan muhabbetlerde sürekli ırkçı söylemlere başvurur. ancak bu ırkçılık onun sadece dilindedir. nitekim kendisi haksızlığa uğrayan yan komşunun çocuklarını korumaya kalkar ve ülkesine doluşan yabancıların oluşturduğu sokak çetelerine ise karşı gelmekten, yaşamını onlar için tehlikeye atmaktan çekinmez.
"harry brown"da ise karşımıza bir başka eski toprak michael caine çıkıyor. caine'in canlandırdığı harry brown, ilk önce hayat arkadaşını kaybeder ve yaşam mücadelesinde yalnız düşer. daha sonra da kentte bulunan bir alt geçidi kendilerine çöplük olarak belirlemiş sokak çetesi yakın arkadaşını öldürür. ingiliz polisi, cinayeti görmezden gelerek suçluları serbest bırakır. polisin bu tavrı harry brown'un içerisinde intikam ateşini yakar. brown, sokakları güvensiz bir yer haline getiren bu çete üyelerini bir bir temizlemeye başlar.
her iki filmin öyküsünün ana hatlarına bakıldığında birbirine benzer öğeler taşıdığı görülecektir. bunlardan en belirgini ise coen biraderlerin "no country for old men"deki içeriğe tezat bir şekilde hem walt kowalski hem de harry brown bela oluşturan gençlerin üzerine gitmekten kendilerini alıkoyamaz, ve onların canlarına ot tıkar. farklılıklardan bahsedecek olursak; "gran torino"da ülkeye gelen göçmenlerin beraberinde getirdikleri sorunları görürüz, hafiften "american history x"teki gibi bir yabancı karşıtlığını hissederiz. "harry brown"da ise polislerin ve adalet sisteminin olaylar karşısındaki yetersizliği ortaya koyuluyor. harry brown, kusurlu işleyen adalet mekanizmasını yaşına başına rağmen kendi ele almaya çalışıyor ve temizliğe başlıyor. sonuç olarak "gran torino"dan hoşlandıysanız bir de "harry brown"u izleyin derim. ancak beklentilerinizi "gran torino"ya göre oluşturmayın.
1 yorum:
ürttüm bazı sahnelerinde... umarım böle astım hastaları yoktur dışarıda... kurgusu ve sürükleyiciliği ii bir film idi... seyre değiyor ilk 15 dk. sından sonra.. tavsiye edilebilir...
Yorum Gönder