kıskanmak (2009)

günümüzün en önemli yönetmenlerinden biri olan zeki demirkubuz'un filmografisinde sekizinci film olan "kıskanmak" cuma günü vizyona girdi. kendisinin takipçisi olarak, onunla aynı dönemde yaşıyor olmak büyük bir şans bence. çektiği her filmin vizyona girişini beklemek heyecan verici. 2006'da gösterime giren "kader" askerlik dönemime denk gelmişti mesela, herkes filmi yutmuşken ben askerden döndüğümde dvd'yi sil baştan alıyordum. neyse konuyu dağıtmayalım, öğünç'le filmin gösterime girdiği cuma günü 21:45 seansına gitmeyi sözleştiğimizde salonda yer bulup bulamayacağımız konusunda şüphemiz yoktu. izmir balçova kipa afm'deki filmi izlemeyi seçen 5 kişiden 2'si olarak salonda yerlerimizi aldık.

zeki demirkubuz, "kıskanmak" ile pek çok ilki gerçekleştirdi kendi adına. daha önce albert camus'nün "yabancı" romanından esinlenerek yarattığı "yazgı", çok sevdiği dostoyevski'nin "suç ve ceza"'sından faydalandığı "bekleme odası"'ndan sonra ilk defa roman uyarlamasına el attı ve nahid sırrı örik'ın aynı adlı eserini sinemaya uyarladı. filmografisindeki ilk dönem filmi olan "kıskanmak" için aynı zamanda şu zamana kadar harcadığı en yüksek parayı harcadı. bu arada "kıskanmak", nahid sırrı örik'in sinemaya uyarlanan ikinci eseri. daha önce yine kendisinin romanı olan "sultan hamid düşerken" ziya öztan'ın yönetmenliğinde beyazperdeye aktarılmıştı.

film, cumhuriyet'in ilk yıllarında ve zonguldak'ta geçiyor. yurtdışında mühendislik eğitimi alan halit, zonguldak'taki maden ocağında mühendis olarak göreve başlar. yanında kendisinden yaşta epey küçük olan, güzel eşi mükerrem ve pek değer vermediği, sürekli dışladığı, çirkin denilebilecek kardeşi seniha bulunmaktadır. istanbul'dan sonra yeni geldiği bu şehre alışmakta zorlanan mükerrem ve genelde kitaplarla meşgul olan, insanlarla iletişime geçme isteği duyamayan seniha'yı cumhuriyet balosunda görüyoruz ilk olarak. sosyal faaliyetlerin kısıtlı olduğu bu şehirde bu balo insanları biraraya toplayan sayılı faaliyetlerden birisidir. baloda mükerrem'in dikkatini şehrin en varlıklı ailesinin hovarda oğlu nüzhet çeker. nüzhet'in kendisine bulunduğu dans teklifi ikisi arasındaki yakınlaşmaların başlangıcı olur. zamanla çeşitli evlerde gizli saklı yapılan buluşmalar ise seniha'nın gözünden kaçmaz. o ise bugüne kadar dışlandığı abisine karşı bu olayı koz olarak kullanmayı planlar.

bir laf vardır; kadınlar sabun gibidir, avucunun içinde çok fazla sıkarsan kayar gider, avucunu çok fazla açıp rahat bırakırsan ise kurur diye. halit ile kendisinden yaşça küçük olan eşi mükerrem arasında yaşananlar da bu lafı haklı çıkaracak cinsten. mühendis halit, istanbul'dan sonra geldiği bu kentte sıkılan mükerrem'e karşı fazla ilgisiz kalır. hatta halit ile mükerrem arasındaki ilişkinin genelde akşam yemeğinden ibaret olduğunu görürüz. haliyle mükerrem'in gözü de dışarıya döner. seniha ise mükerrem'in nüzhet ile olan ilişkisini farketse de, görümce olarak bu ilişkiye karşı çıkacağına göz yummaya karar verir. ve sonra elinde tüm kozlarını biriktirdikten elinindekileri bir bir açmaya başlıyor.

zeki demirkubuz'un filmlerinin genelinde karşımıza çıkan yapıyı "kıskanmak"'ta da görüyoruz. "itiraf", "yazgı", "masumiyet", "kader" gibi filmlerde kadınlar ve kadınların etkisiyle yaratılan yazgıyı bir şekilde izlemiştik. demirkubuz'un da bu romanı seçmesinin nedenini anlamak pek zor değil. kendisinin de belirttiği gibi "kıskanmak"; güzellik, çirkinlik, kıskançlık gibi temaların üzerine oturtulan ancak bir insanın yazgısını ele alan ve tam da demirkubuz'un işlemeyi sevdiği türden bir eser. abisi tarafından sürekli dışlanan, evde adeta bir sığıntıymış gibi yaşayan seniha'nın yetiştirilme dönemlerinden süregelen ve abisine duyduğu kıskançlığın abisinin yazgısı üzerindeki sonuçlarını aktarıyor bize demirkubuz. ve klişelerden uzak tutularak son derece başarılı bir şekilde hazırlanmış karakterler arasındaki olayları klişeye kaçmayan bir anlatımla sunuluyor. ve anlatımında kesinlikle taraf olmuyor, dolayısıyla da bizden herhangi bir tarafta bulunmamızı istemiyor.

genelde iç mekanlarda geçen filmde karakterlerin konuşmalarındaki tarzda romana sadık kalınmış. bu da mükerrem'i canlandıran berrak tüzünataç'ın oyunculuğunda sırıtmaya yol açmış. bazı sahnelerde sanki lise piyesinde uzun konuşmasını bir an önce bitirme gayretinde olan acemi oyuncu gibi davranıyor ve bu da söylediği cümlelerde samimiyetsizlik yaratıyor. rolüne aylar önceden hazırlanmaya başlayan nergis öztürk'ün performansı ise filmde dikkat çeken noktalardan biri.

romanı malesef okuyamadım, bu nedenle de demirkubuz'un romana sadık kalıp kalmadığı konusunda pek bir fikir sahibi değilim. genelde filmle ilgili eleştiriler seniha'nın abisine duyduğu kıskançlığı demirkubuz'un çok fazla aktaramadığı yönünde. romandan uyarlanan çoğu filmin muhatap olduğu eleştiri, filmin romana bağlı kalıp kalmadığı, romanın yerini tutup tutamayacağıdır. benim düşüncem hiç bir film romanın yerini tutmaz. o nedenle de bu noktada çok fazla takılıp kalmamak gerektiğini düşünüyorum. sonuçta demirkubuz kendi üslubunu kullanarak "kıskanmak"'ı bize sundu. benim kendi adıma çıkarımım ise geç de olsa romanı okumaya karar vermek oldu.

3 yorum:

boni | 9 Kasım 2009 18:31

çok merak ettiğim bi film,bi arkadaşı ikna edebilirsen gidip izleyebileceğim en nihayetinde:)

k.a. | 9 Kasım 2009 19:11

gidip görülmeli, salonları boş koymamalı :)

harun | 15 Kasım 2009 14:37

Peşin fikirli olmayın Macarlar filmi,romandan çok iyi.