3 com

up (2009)

senaristliği ve yönetmenliği bob peterson ve pete docter ikilisi tarafından yapılan ve şimdilerde ülkemiz sinemalarında gösterimde olan "up", imdb top 250 listesinde 8.5 gibi sağlam bir rating ile 48. sırada yer alıyor. teen choice awards'ta "en iyi yaz filmleri"nden "komedi" kategorisinde birinciliği kucaklayan "up"ın seslendirmelerini ise christopher plummer, john ratzenberger, edward asner, delroy lindo, jordan nagai ve paul eiding gibi isimler yapıyor.

çook eskiden devasa zeplini ile güney amerika'nın vahşi doğasının bağrından kopup gelen ve birçok çocuk tarafından idol olarak benimsenen charles muntz hayranlıkları sayesinde tanışan carl ve ellie, uzun ve mutlu bir ömür yaşarlar. çocukluk hayali güney amerika'da yer alan cennet şelaleleri'nin kenarında yaşamak olan ellie, sağlığı el vermediği için carl ile mutlu bir hayat yaşadığı dönemde malesef bunu gerçekleştiremez. ellie'nin ölümü ile sarsılan ve giderek daha tozlu bir hal alan şehirleşmenin etkisiyle macera arayışına giren baloncu amcamız carl, ellie hayattayken gerçekleştiremediği maceraya atılmak için kolları sıvar.

ellie'nin anısına uçarak güney amerika'ya gitmeyi kafasına koyan carl, bir zeplini veya uçağı olmadığı için sahip olduğu balonlarını evine bağlayarak uçurmaya başlar. akılalmaz bir şekilde havalanan eviyle güney amerika semalarına doğru keyifli bir yolculuğa başlayan carl'ın sevinci, ev havadayken kapının çalması ile sona erer. kapıda duran 7-8 yaşlarındaki doğa kaşifi russell'ı peşine takan carl, çaresiz bir şekilde yolculuğuna devam eder.

fırtınalar, şimşekler, sürüden ayrılan balonlar carl'ın azmini azaltmaz ve güney amerika'ya ulaşırlar. carl ve russell cennet şelalesi'ne yürüyerek gitmeye karar verirler ve carl her ne kadar buna karşı çıksa da yolda kendilerine 2 tane de dost bulurlar. dostlarından biri büyüüük bir devekuşunu andıran rengarenk bir hayvancağızdır, ve bazı kötü niyetli insanlar (insan) tarafından yakalanmak istenmektedir. diğeri ise boynundaki elektronik tasma ile konuşma yeteneği kazanan sevimli bir köpektir. yanlarına ne kadar büyük bir belayı taktıklarını anlamadan şelaleye doğru yola çıkan ikiliyi gerçekten zorlu olaylar beklemektedir...

cannes film festivali'nin açılış filmi olarak gösterilen ilk animasyon (aynı zamanda 3d) olan film, ilk 15 dakikasında gerçekten bir dram izleyeceğine inandırıyor izleyiciyi. ben böyle kurgu, böyle senaryo, böyle ayrıntı bir wallace and gromit serisinde gördüm bir de uzun zaman sonra "up"ta. çok eğlenceli, kesinlikle izlenmeli.

2 com

monsters, inc. (2001)

1995 tarihli "toy story" filminin yaratıcılarından andrew stanton tarafından senaryosu yazılan bu pixar filminin yönetmenliğini peter docter ve david silverman üstlenmiş. 4 dalda aday olup "en iyi müzik" dalında oscar sahibi olan animasyonun seslendirmelerini ise billy crystal, john goodman, james coburn, jennifer tilly, steve buscemi gibi isimler yapıyor.

günümüzden 100, hatta fazla abartmadan 50 yıl sonrasına gidelim. paranoyaklaşmış gibi düşünmek istemem fakat o zamanlarda şimdiki gibi doğal güzelliklerimizin olmayacağı aşikar. hatta bıraktım güzelliği, toprak ve su bile hayal olacak bizim için. işte canavarlarımızın yaşadığı canavarlar şehri de bunun benzeri bir dert yaşarken çıkıyor karşımıza; "çocuk çığlığı kıtlığı!"

enerji kaynağı "çocuk çığlığı" olan canavarlar şehrinde çığlıkları toplayan canavarlar şirketi iflasın eşiğindedir. eskisi kadar korkutucu olmayan canavarlar birbiriyle yarışırken, canavarların en korkutucusu sullivan birinciliği kimseye kaptırmamaktadır.

mike ise, sullivan'ın en yakın dostu tek gözlü -hatta sadece tek gözlü, iki kollu, iki bacaklı- bir canavardır. şirketin yılan saçlı (ben kendisini medusa'ya benzettim) sekreteri celia ile kırıştıran mike, düzenlenmesi gereken dosyaları tam da celia ile çıkacağı romantik bir akşam yemeği günü unutunca, sullivan imdadına yetişir ve dosyaları hazırlamak için işe koyulur. sullivan, mesai saati bitiminde, canavarları insanların daha doğrusu çocukların boyutuna geçiren özel kapılardan birini görünce ise bir hayli şaşırır ve içeri girer, içerdeyse korkutulması gereken küçük tatlı bir kız vardır. sullivan, kaza eseri bu küçük kızı canavarlar şehri'ne getirir ve olaylar zinciri baş göstermeye başlar.

çocukların hastalık bulaştırıcı, pis mikroplar olduğunu düşünen canavarlar şehri'nde bir kızın elini ayağını sallaya sallaya gezemeyeceğini bilen sullivan bir yandan boo'ya (sullivan'ın küçük kıza verdiği isim) bağlanırken, bir yandan da onu denek olarak kullanmamaları için evine göndermek istemektedir. mike ve sullivan gerçekten zor bir işe bulaşmışlardır...

pixar'ın 4. filmi olma özelliği taşıyan "monsters, inc", her yaştan insana hitap eden eğlenceli ve macera dolu bir animasyon. nette film hakkındaki yorumlara bakarken sürekli filmin sonundaki "çekim hataları"ndan bahsedildiğini gördüm. benim izlediğimde neden çekim hatası yok diye düşündüm ve filmi yeniden edinme çabalarına giriştim. bir animasyonda çekim hatası izlemek oldukça eğlenceli olsa gerek. kısacası herkesin izlemesi gereken bir film "monsters, inc.". kurgu harika, mesajlar da güzel.

1 com

rhcp cephesinde yeni albüm planları

en son 2006'da "stadium arcadium" albümünü çıkaran red hot chili peppers'tan haber var! grubun davulcusu chad smith, yeni albüm için yazım aşamasında olduklarını ancak yayınlanmasının uzun bir zaman alacağını belirtmiş. kesin bir tarih belirtmeyen smith gelecek yılın bu zamanlarında yeni rhcp albümünü dinleyebileceğimizi işaret etmiş.
0 com

berlin prix europa festivali'nden türkiye'ye ödül

digital film academy'nin eski öğrencilerinden oğuzhan kaya "worldomino" isimli kısa filmi ile, avrupa'nın en büyük medya festivali kabul edilen "berlin prix europa festivali"nin "languages through lenses" bölümünde dağıtılan "halkın seçimi ödülü"nün (public choice award) sahibi oldu. bu ödülü tarihte ilk kez türkiye'ye getiren kaya, kendi gibi "çok dillilik ve farklı dillerin birleşimi" tema'sıyla hareket ederek kısa film çeken tam 11 avrupa ülkesiyle yarışarak birinciliğe ulaştı. tebrik ediyoruz.
0 com

68 sene sonra gelen kısa film

"roma, città aperta" filmi ile yeni dalga akımının öncüsü sayılan italyan yönetmen roberto rossellini'nin kısa metraj bir filmi ortaya çıktı. italya'nın kalabriya bölgesinde eski bir sinemanın kalıntıları arasında, domenico murdaca isimi bir italyan tarafından tesadüfen bulunan kısa film 1941 tarihli. "il ruscello di ripasottile" isimi film, yönetmenin sayılı kısa filmlerinden biri olma özelliği taşıyor.
0 com

yeni dalga'nın 50. yılı anısına

istanbul modern sinema 30 ekim-1 kasım tarihleri arasında "yeni dalga"nın 50. yılını kutlayacak. pera fest kapsamında fransa'da ortaya çıkan sinema akımı yeni dalga dönemine damgasını vurmuş beş film ingilizce-türkçe altyazılı olarak gösterime girecek. işte o filmler:

1. á bout de souffle (1960) / jeanluc godard
2. une affaire de femmes (1988) / claude chabrol
3. la femme d'à côté (1981) / françois truffaut
4. les glaneurs et la glaneuse (2000) / agnès varda
5. madame bovary (1991) / claude chabrol

* yeni dalga (fr. la nouvelle vague): 1950 sonları ve 1960 yıllarında "italyan yeni gerçekçilik" akımından etkilenen bir grup fransız film yapımcısı için eleştirmenler tarafından kullanılan bir terimdir. bilindiği üzere "yeni gerçekçilik" 2. dünya savaşı sonrasında roberto rossellini'nin "roma, città aperta" filmi ile italya'da ortaya çıkmış bir sinema akımıdır. bu sinema akımında da her film farklı bir sanat bildirisi gibi oluşturulmuştur. akımın başlıca öncüleri ise françois truffaut, jean-luc godard, éric rohmer, claude chabrol ve jacques rivette gibi isimlerdir.
0 com

"kako si?" festival turuna devam ediyor

yönetmenliğini ve yapımcılığını özlem akovalıgil’in yaptığı “kako si?” ( nasılsın?) filminin dünya ve güney amerika premieri 23 ekim-3aralık 2009 tarihinde gerçekleşen ‘33a mostra ınternacional de cinema – 33. são paulo ınternational film festivali’nin yarışma bölümünde yapılmıştır.

türkiye ön gösterimi 14 nisan 2009’da istanbul uluslararası film festivali’nde yapılmış olan “kako si?” 29 ekim-5 kasım 2009 tarihlerinde gerçekleşecek olan 11. mumbai film festivali’ne ve 14-22 ocak tarihlerinde gerçekleşecek olan 11. dhaka uluslararası film festivali’nin yarışma bölümüne davet edilmiştir.

kasım ayı içinde; ingiltere’de shakespeare’in doğduğu stratford-upon-avon’da (14-20 kasım) düzenlenecek olan falstaff uluslararası film festivali’nde uluslararası yarışma bölümünde, 23 kasım-3aralıkta goa’da gerçekleşecek olan 40. uluslararası hindistan film festivali’nin dünya sineması ( “cinema of the world " ) bölümünde gösterilecek olan film, bursa ipekyolu uluslararası film festivali kapsamında ve balkan sinemasının, yurtdışı festivallerde büyük ilgi gören yapımlarının gösterileceği ”balkan sineması” bölümünde "balkan premier"ini yapacaktır. bursa tayyare sinemasında yapılacak premier film ekibinin ve oyuncuların katılımıyla gerçekleşecektir.

“kako si?” öykü:

ailesi yıllar önce bosna'dan istanbul'a göç etmiş olan semahat, ilerlemiş yaşına rağmen ata topraklarına seyahate çıkmaya karar verir. ona iki kişi daha katılır: yolculuğunu filme almak isteyen fatih ve arkadaşı ufuk. saraybosna'da semahat'ın seksen iki yaşındaki kuzeni muhammed'i bulurlar ve son savaşın tüyler ürpertici gerçekleriyle yüzleşirler. selim ve lidya, selim'in ailesini ziyaret için birlikte istanbul’dan almanya'ya yola çıkarlar. yolda bir cinayete tanık olurlar, arabaları ellerinden alınır, bir köye sığınırlar ve etnik bir çatışmanın ortasında kalırlar. hayatta kalma mücadelesi veren insanlar için geçmişin ve gelecek umudunun bir anlamı yoktur. insanları ayıran bir yer vardır. tam oradadırlar.

oyuncular:

filmde gerçek hikayesiyle kendini canlandıran ve aynı zamanda yönetmen özlem akovalıgil’in annesi olan semahat goruşanin dışında, ‘yaprak dökümü’ dizisinde ‘ferhunde’ rolüyle tanınan deniz çakır, yılların usta oyuncuları mesut akusta, kemal okur ve ayberk attila, almanya’da oyunculuk kariyerini tiyatro ve sinema alanında başarıyla sürdüren atilla öner yer almaktadır. ünlü boks organizatörü ahmet öner’in kardeşi olan atilla öner bir türk yapımında ilk kez rol almıştır. başta, bosna halk şarkıları (sevdalinka) nın yaşayan efsanesi omer pobric olmak üzere bosna’lı oyuncuların ve yerel halkın da oynadığı filmin çekimleri türkiye ve bosna’da yapılmıştır.



2 com

u2 biletleri 2 kasım gecesi satışa çıkıyor

senelerdir beklenen ve nihayet ülkemize teşrif etmeye karar veren bono efendinin grubu u2 bildiğiniz üzere gelecek sene 6 eylül'de istanbul olimpiyat stadı'nda sahneye çıkacak. "360 tour" turnesi kapsamında gerçekleşecek olan konserin biletleri 1 kasım'ı 2 kasım'a bağlayan gece, yani 2 kasım 00:01'de biletix'in internet sitesinde satışa çıkacak. eğer biletleri gişeden almaya niyetliyseniz sabah 10'dan itibaren biletix satış noktalarından biletinizi almanız mümkün. eğer u2 fan club üyesiyseniz avantajlısınız çünkü 29 ekim yani bugünden 31 ekim'e kadar biletinizi yine biletix.com üzerinden alabilirsiniz. bu arkadaşlara bir diğer kıyak ise limitli sayıdaki u2 remix cd'si veriliyor oluşu.

turnenin adında 360 olması tesadüfi değil elbette. grubun çıkacağı sahne 360 derece dönme özelliğine sahip. 5 yılda tasarlanmış bu sistem. benim bildiğim eskiden zeki müren, bülent ersoy da gazinolarda böyle dönen sahneler üzerinde şarkılarını söylermiş. hatta yamulmuyorsam balçova teleferikteki restoranda da böyle bir restoran vardı. neyse konuyu çok dağıttık, eğer bileti kapıp konsere giderseniz grubu her açıdan izleyebileceksiniz. insanları böyle kategorize eden biletlerden hiç hazzetmem, ancak fiyatlar şöyle:

1. kategori: 375 tl
2. kategori: 300 tl
3. kategori: 225 tl
4. kategori: 175 tl
5. kategori: 125 tl
6. kategori: 100 tl
7. kategori: 75 tl
8. kategori: 50 tl
0 com

"aylak adam" 50 yaşında

"her şeye karşı çıkan, karşı olan, karşı duran bir adam; bir ‘karşı’ kişilik. c., sıradanlığa, alışılmışın kolaycılığına, sahteliğe, ikiyüzlü kibarlığa katlanamıyor. üstelik ‘gerçek sevgi’nin peşini bırakmaya niyeti yok; yalnız da kalsa, gülünç durumlara da düşse. zor bir karakter, zor bir yaşam, yalın bir roman. 50 yıldır okurlarını selamlıyor."
yapı kredi yayınları, edebiyatımızın önemli isimlerinden yusuf atılgan'ın 20., yazarın yayımlandığı dönemde çokça tartışılan romanı "aylak adam"ın 50. yılını özel bir baskı ile anıyor. yapı kredi yayınları daha önce necip fazıl kısakürek'in "çile", nâzım hikmet'in "öteki defterler", sait faik abasıyanık'ın "öyle bir hikâye, cemal süreya'nın "üvercinka" ve onat kutlar'ın "ishak" isimli kitaplarının özel ve numaralı baskılarını okurları ile buluşturmuştu.
0 com

12. 1001 belgesel film festivali

bu sene 12.si düzenlenen "1001 belgesel film festivali", 4-11 aralık 2009 tarihleri arasında istanbul'da gerçekleşecek. belgesel sinemacılar birliği (bsb) tarafından, ülkemizde belgesel sinema kültürünün gelişmesi amacıyla düzenlenen festivalde dünyanın birçok ülkesinden filmler yer alıyor. festivalin jüri üyeleri arasında ise iranlı yönetmen jafar panahi'nin yanısıra anupam kher, megan mylan, pritish nandy, ram mohan, amole gupte, uma de cunha ve sudir mishra gibi isimler yer alıyor.

ana destekçisi kültür ve turizm bakanlığı ile beyoğlu belediyesi olan festivali destekleyen diğer kurumlar arasında galatasaray üniversitesi, istanbul fransız kültür merkezi, pera müzesi, kadiköy nazım hikmet kültür merkezi, istanbul büyükşehir belediyesi, yunanistan ve hollanda başkonsoloslukları ve danimarka büyükelçiliği yer alıyor.
0 com

jackson portresine rekor fiyat

michael jackson'ın 1984 yılında andy warhol tarafından yapılan ve sanatçının "thriller" albümünü piyasaya sürdüğü dönemde giydiği kırmızı ceketi ile resmedilen tablosu, christie's müzayede evi tarafından düzenlenecek bir satışla görücüye çıkacak. 500.000 ile 700.000 $ arasında bir fiyata alıcı bulması beklenen portre 76 cm.'ye 66 cm. boyutunda.

ayrıca geçen sene de jackson'ın yine andy warhol tarafından yapılan bir tablosu kimliği açıklanmayan bir kişiye bir milyon dolar'da fazla bir fiyata satılmıştı. allah akıl fikir versin.
0 com

liam gallagher yeni grup kuracak

oasis'in dağılmasının ardından gallagher biraderlerin ne yapacakları merakla bekleniyordu. liam gallagher şu sıralar evinde ayaklarını uzatıp keyfine bakıyormuş, oasis'ten uzaklaşmanın ona yaradığını, bir süre müzikten uzak kalacağını belirtmiş. ocak ayında ise yeni grubunu açıklayaıp, çalışmalara başlayacakmış. önceki çalışmalarından farklı bir şeyler yapabileceğini belirtmiş, rock'n roll diyerek de ipucu vermiş. noel gallagher ise tek tabanca olarak müziğe devam edeceğinin açıklamasını yapmış.
0 com

istanbul tanpınar edebiyat festivali başlıyor


bu sene kalem ajans tarafından ilk defa düzenlenecek olan "istanbul tanpınar edebiyat festivali", 31 ekim-3 kasım tarihleri arasında düzenlenecek. festival çırağan palace kempinski'de yapılacak olan açılış partisi ile kitaoseverlere merhaba diyecek olan itef; adam fawer, nawal el saadawi, cristina fernández cubas ve geert mak gibi önemli yazarların yanısıra 32 ülkeden 52'si yabancı olmak üzere 90 yazarı konuk edecek.
0 com

"bir daha çal sam" haftasonu sahnede

dün evime dönerken "looking for eric"'e yazacaklarımı kafamda tasarlıyordum. "play it again, sam"'den de bahsetmeyi düşünürken konak'taki kütüphanenin önünde afişe rastladım tesadüfün iğne deliği olarak. woody allen'ın sinemaya da uyarlanan bu tiyatro oyunu barış eren tarafından çevrilmiş ve yönetilmiş. 29, 30 ve 31 ekim'de izmir karşıyaka ragıp haykır sahnesi'nde sergilenecek oyunun biletleri 4 tl (öğrenci) ve 6 tl (tam). mybilet üzerinden satın alabileceğiniz biletleri bir an önce almanızda fayda var, çünkü tükenmek üzere. etraftan kulağıma gelenlere göre oldukça keyifli geçen oyun hakkında eleştiriye şuradan erişebilirsiniz.

karşıyaka ragıp haykır sahnesi
tiyatro sokağı no:43 karşıyaka
tel:(0232) 369 64 87
0 com

11. osian's-cinefan film festivali

hindistan'ın en önemli festivallerinden biri olan ve yeni delhi'de gerçekleştirilen "11. osian's-cinefan film festivali", geçtiğimiz cumartesi günü başladı. 30 ekim 2009 tarihine kadar devam edecek olan festivalin yarışma bölümünde türkiye'yi uygar aslan'ın yazıp yönettiği "düğüm" ve "orada" filmleriyle hakkı kurtuluş ile melik saraçoğlu temsil edecek.

festivale 40 asya, ortadoğu ve arap ülkesinden katılacak 100'e yakın uzun metrajlı filmin yanısıra birçok kısa film de katılacak.

bu seneki "osian's-cinefan film festivali", bundan öncekilerden farklı olarak iki ana yarışmalı bölümle karşımıza çıkıyor. bu yarışmalardan ilki asya, ortadoğu ve arap sineması'ndan seçilen 13 filmin yarıştığı ana bölüm. ikincisi ise pek çok kısa filmin yarıştığı kısalar bölümü. kısalar bölümünde ülkemizi temsil edecek isim ise "unut(ma) beni" (forget me not) adlı filmi ile pelin aytemiz.
0 com

"tim burton syndrome" açıldı

plato film yönetmenlerinden olan mehmet selçuk bilge'nin "tim burton syndrome" isimli sergisi, kadiköy hush gallery'de açıldı. sergi sanatçının resim, fotoğraf, makyaj, tasarım, video ve şiirlerinden oluşuyor. 25 kasım 2009 tarihine kadar gezilebilecek olan sergi, tim burton'ın karanlık, özgün, düşündürücü ve farklı tarzını sevenler için ideal.
2 com

looking for eric (2009)

genelde izleyeceğim filmler hakkında önceden yazılanları okumam. bu tercihimi, yazıların bende bir beklenti oluşturma olasılığını ve film hakkında oluşan beklentilerin izlediğimde karşılanıp karşılanmayacağını düşünürek yaparım. yazılarda karşılabileceğim olası spoilerların da filmden alabileceğim zevki düşürebileceğini göz önüne alırım. bunun yerine beklentilerimi filmin yönetmenine, içerisinde yer alan oyunculara bakarak oluştururum kısmen. bu alakasız bilgiyle başladıktan sonra işi biraz alakalı kısma dökeyim.

yıl 1972. woody allen'ın sakar, beceriksiz ve kadınlara karşı fazlasıyla heyecanlı karakterini canlandırdığı zamanlar. 3 sene öncesinde bir tiyatro oyunu olarak sahneye koyduğu eserini senaryolaştırarak yine aynı isim altında ("play it again, sam") herbert ross yönetmenliğinde beyazperdeye uyarlanmıştı. woody allen'ın vücudunda hayat bulan allan karakteri; sakar, kadınlar konusunda beceriksiz, yumruklara çenesiyle, dizlere ise burnuyla vuracak kadar gözüpek bir aspirin cankisidir! bir dergide sinema üzerine yazılar yazan allan, hayatı seyrettiği içerisinde olmadığı gerekçesiyle karısı tarafından terkedilir. bizimkisi de depresyona sürüklenir. yakın arkadaşları ona yeni bir kadın bulmak isterler. bizimkine ise bu zor zamanlarında yardımına hayranı olduğu humphrey bogart yetişir. trençkot ve fötr şapkasının içerisinde alışık olduğumuz görüntüsüyle bir anda odada biten bogart, kendi filmlerinden örneklerle allan'a hatunlar konusunda akıl verir. hmmm artık başlığını attığım filme geçmenin vaktidir!

ingiliz yönetmen ken loach'un yeni filminde eric cantona'nın rol alacağını öğrendiğimde karşıma en azından kendisinin "my name is joe"'sundaki gibi futbol soslu bir film çıkacağını düşünmüştüm. izlemeye koyulduğumda ise eric cantona'nın karşıma futbolcu veya futbol koçu olarak çıkacağını beklerken cantona, odasında dev posterinin asılı olduğu mutsuz ve umutsuz adaşı eric bishop'un otunu tüttürürken peydahlanan yaşam koçu olarak belirdi. aklıma ise direk "play it again, sam" geldi. yoksa 37 yıl önce çekilmiş ve hala çok güldüren filmden bahsederek başlamam gereksiz olurdu. neyse, şimdi başa saralım.

manchester united taraftarı olan eric bishop, postahanede çalışmaktadır. cantona'ya derin bir hayranlık besleyen bishop, o futbolu bıraktığından beri old trafford'un yolunu unutmuştur. bekar takılan bishop, evinde birbirinden sorumsuz iki üvey oğlu ile yaşamaktadır. derbeder bir halde yaşayan bishop, sıkıntılarından dolayı mutsuzluğu yüzünden okunur. genelde vaktini iş arkadaşlarıyla beraber geçirir, onların çabalarına rağmen bishop'u mutlu etmek zordur. öz kızının çocuğuna kısa bir süre bakıcılık yapmak durumunda kalması onu senelerdir görmediği eşi lily ile karşı karşıya getirir. ve bu noktada kahramanımız eric cantona devreye girer. ona futbol ile hayatın benzer noktalarını göstererek harekete geçmesini sağlar.

bizim topraklardan çıkan "dar alanda kısa paslaşmalar"'da gördüğümüz "hayat futbola benzer, hem de fena halde" temasını ken loach "looking for eric"'te farklı bir formda bizlere sunuyor. cantona'nın filozof edasıyla sarfettiği "sorunların üzerine git", "takım arkadaşlarına güven", "rakibini zayıf yerinden vur" tadındaki nasihatleri adaşı kulak arkası etmez ve sorunları birer birer çözer.

muhalif yönetmenimiz ken loach, içerisinde futbolun da bulunduğu bir film çekmişken, endüstriyel futbol muhabbetine dokunduracaktı elbet. eric bishop ve arkadaşlarının old trafford yerine bir pubda izlemeyi düşündüğü man utd - barcelona şampiyonlar ligi maçı başlamasından önceki muhabbette formalar üzerine başlayan atışmada, forma önü reklamları, united'ın malcolm glazer'a satılan hisseleri loach'un dilinden nasibini alıyor.

ken loach, eric cantona'yı filme dahil ederek fantastik unsurlara göz kırptığı filmini masalsı bir anlatımla tamamlıyor. başlarda belirttiğim gibi farklı bir beklentim olan filmde tamamen başka bir şekle rastladım. ancak bunu olumsuz olarak niteleyemem. komedi öğelerinin de fazlasıyla yer alan filmin tamamını zevk alarak izledim. sadece eric cantona ve futbol hastası erkekler değil tüm sinemaseverlerin seveceği cinsten bir film "looking for eric". geçtiğimiz günlerde filmekimi'nde gösterime girdi, vizyona ise ne zaman uğrar şu an için belirsiz.
0 com

jerichow (2008)

"jerichow", alman yönetmen christian petzold'un senaryosunu yazdığı aynı zamanda yönettiği bir film. filmin adının almanca olduğunu pek düşünmüyordum yapısı itibarıyla, wikipedia'ya sordum almanya'da jerichower land eyaletinde bir kasaba dedi. petzold, filmin geçtiği bu kasabanın adını filme vermiş.

afişten de farkedebileceğiniz gibi filmimiz 3 karakter üzerinden ilerliyor. onları tanıtalım sırasıyla. thomas, askerlik görevini afganistan'da yerine getiren veteran askerdir. oradaki görevini tamamladıktan sonra memleketi jerichow'a döner ve burada ailesinden kalan evde yaşamaya başlar. geçimini sosyal hizmetlerden aldığı parayla sürdürür. bir yandan da çalışacak iş arar. bir gün alışveriş dönüşü yolda yürürken arabasıyla yoldan çıkan ali ile yolları kesişir. ali'ye yardımcı olarak onu evine bırakan thomas'a ali'den iş teklifi gelir. yapacağı iş ise her saat başı arabaya malları yükleyip ali'yi de yanına alıp anlaşmalı olunan büfe ve barları gezip teslimatı yapmaktır. ali ise erken yaşta aklını kullanıp kendi işini kurmuştur. çevre kasabalarda 50 civarı büfe ve bar gibi yerlerle anlaşma yapıp, onlara meşrubat gibi ürünler satmaktadır. ona bu işinde ise eşi laura yardımcı olmaktadır. laura ise hapse girip çıkmış bu arada yüklü bir borca girmiş ve borcunu kapatmak için barda çalışmıştır. ali ise hiç yabancılık çekmeyeceğimiz bir şekilde laura'yı o ortamdan çıkarmış, borcunu üstlenerek evinin kadını yapmıştır.

laura ile ali'nin ilişkisinin sıradan bir evli çiftin ilişkisinden farklı olduğunu dakikalar ilerledikçe hissederiz. öyle ki laura, ali tarafından borcu ödenip adeta satın alınan bir kadındır, tüm gün ali için çalışarak bir anlamda ona olan borcunu ödemektedir. ve bu sağlıksız ilişkinin doğal sonucu olarak gözü dışardadır. ali ise etrafında olup bitenlerin farkındadır, thomas'ın laura'ya olan ilgisini farkeder ancak ikisinin yakınlaşmasında beis görmez. böylece petzold'un, james m. cain'in klasiği "the postman always rings twice"'dan (postacı kapıyı iki kere çalar) esinlenerek kurguladığı karakterler arasında aşk üçgeni oluşur.

"jerichow"'da hilmi sözer tarafından canlandırılan ali özkan karakteri üzerinden, alman filmlerinde alışık olduğumuz şekildeki gibi, türk-alman ilişkileri yürütülmüyor. fatih akın'ın özellikle "kurz und schmerzlos"'te karşımıza çıkardığı gurbetçilerin uyumsuzluk soruna ise hiç bulaşılmıyor. ali özkan, 2 yaşında geldiği bu ülkede (2. kuşak olarak sayabiliriz) kendi işini kuran, büyüten ve zengin olan bir adamdır. onun için önemli olan işlerinin aksaksız yürümesidir. hatta eşinin bir başka adamla yatıp kalkıyor oluşuna kıskançlık yapsa da, bu alışverişin! onun menfaati doğrultusunda olduğunu öğrenince tepki göstermeyi bırakır.

christian petzold'un "the postman always rings twice"'ı modern bir yapıda önümüze sunduğu "jerichow" özellikle görsel yönden oldukça başarılı. ali özkan'ın teybinden dinlediğimiz türkçe şarkılar ise insanın kanını filme ısındıracak cinsten. alışkın olduğumuz aşk hikayesini farklı bir yorumda izlemek isterseniz "jerichow"'a göz atabilirsiniz.
1 com

a walk the remember (2002)

"love is patient, love is kind. love is not jealous, it does not brag, and it is not proud. love is not rude, is not selfish, and does not become angry easily. love does not remember wrongs done against it. love is not happy with evil, but is happy with truth. love bears all things, believes all things, hopes all things, endures all things. love never fails.."
"the notebook"un(!) yazarı nicholas sparks'ın aynı isimli romanından karen janszen tarafından senaryolaştırılarak beyazperdeye uyarlanan "a walk the remember"ın yönetmenliğini bir müzikal olan "hairspray"in de yönetmenliğini yapmış olan adam shankman üstlenmiş. filmin başrollerinde ise mandy moore, shane west, peter coyote, al thompson ve daryl hannah gibi isimler yer alıyor.

landon, günümüzde sıkça rastlayabileceğimiz boş beyinli gençliğin içinden biridir. hayatta tek yaptığı insanların kusurlarıyla dalga geçip, arkadaşlarıyla gereksiz muhabbetler etmek olan landon ve arkadaş grubunun başı, dalga geçmek istedikleri kişi yaralanınca belaya girer. diğer arkadaşları işin içinden sıyrılınca suçlu konumuna düşen kişi landon olur ve beladan kurtulmak için okulda sahnelenecek olan müzikalde oyuncu olmak, kardeş okulun öğrencilerine derslerde yardımcı olmak gibi cezalara maruz kalır.

jamie ise diğer insanlardan sıyrılmış fakat kendini iyiliğe adamış sosyal, inançlı, bir o kadar da güzel bir kızdır. münzevi bir hayat süren jamie ile landon'ın yolları işte bu tiyatro sahnesinde kesişir ve olaylar hızlı bir şekilde gelişmeye başlar.

cezaları sebebiyle arkadaşlarıyla eskisi kadar sık görüşemeyen landon, oyunun repliklerini ezberlemek için anaokulundan beri aynı sınıfta olduğu fakat hiçbir şekilde bir diyaloga girmediği jamie'den yardım ister. landon'ın bu isteğini geri çevirmeyen jamie, beraber çalışmak karşılığında ona tek bir şart sunar: "sana yardım ederim. ama bana aşık olmayacaksın."

romantik filmlerin klişelerindendir bu iyi kadın-kötü adam veya kötü kadın-iyi adam olayı. "a walk the remember"da da boş yere nefes tüketen landon'ın, jamie ile kaynaşmasından sonraki düzelme dönemini izliyoruz. başlarda kolej çocuklarının çalkantılı yaşamını izleyeceğimizi düşünürken, bir anda karakterlerin, özellikle landon'ın iç dünyasına giriş yapıyoruz ve içerisinde dram öğelerini de barındıran, başarılı bir film romantik film izliyoruz. aşk acısı çekenlerin kesinlikle izlememesi gereken bir film, onun haricinde izlenmeye değer. the notebook kadar olmasa da ağlatan cinsten.

1 com

morrissey sahnede bayıldı

morrissey ile ilgili iki haberden kötü olanla başlayayım. dün akşam swindon, londra'da bulunan oasis leisure centre'da sahneye çıkan sanatçı, açılış parçası olan "the charming man"'i icra ettikten sonra yere yığıldı. ilk şarkıdan sonra bayılan morrissey hemen sahneden grup arkadaşları tarafından kulise götürüldü ve ambulans aracılığıyla hastahaneye götürüldü. hastahane doktorlarının solunum ile ilgili problemi olduğu ve hastahaneye getirildiğinde bilincinin yerinde olmadını belirtmiş. şu sıralar dünya turnesinde olan sanatçının konserleri henüz belirtilmeyen rahatsızlığı nedeniyle askıya alınmış durumda. hatırlarsanız, morrissey mayıs ayında da rahatsızlık yaşamış ve o tarihte olan konserler bu zamana ertelenmişti. umarız ciddi sağlık sorunları yoktur. yoksa son albümünün çıkışından sonra ortaya çıkan müziği bırakma dedikoduları gerçeğe dönüşebilir.

iyi haber ise kendisinin b-side'larını bir araya topladığı albümü "swords"'un yarın satışa çıkıyor oluşu. "swords", son 3 albümü "you are the quarry" (2004), "ringleader of the tormentors" (2006) ve "years of refusal" (2009)'da yer almayan 18 parçadan oluşuyor. parçalardan bir tanesi ise david bowie'nin "drive-in saturday"'inin konser yorumu. bonus cd ise kendisinin bu yıl içerisinde çıktığı turdan varşova konserinin kayıtlarını içeriyor. albümde yer alan parçalara altta göz atabilirsiniz.

01. "good looking man about town"
02. "don't make fun of daddy's voice"
03. "if you don't like me, don't look at me"
04. "ganglord"
05. "my dearest love"
06. "the never-played symphonies"
07. "sweetie-pie"
08. "christian dior"
09. "shame is the name"
10. "munich air disaster 1958"
11. "i knew i was next"
12. "it's hard to walk tall when you're small"
13. "teenage dad on his estate"
14. "children in pieces"
15. "friday mourning"
16. "my life is a succession of people saying goodbye"
17. "drive-in saturday (live)"
18. "because of my poor education"

'live in warsaw' bonus disc
01. "black cloud"
02. "i'm throwing my arms around paris"
03. "i just want to see the boy happy"
04. "why don't you find out for yourself"
05. "one day goodbye will be farewell"
06. "you just haven't earned it yet, baby"
07. "life is a pigsty"
08. "i'm ok by myself"
0 com

marc chagall eserleri istanbul'da

20. yüzyılın ve sembolizmin en önemli sanatçılarından marc chagall'a ait 160 eser, suna ve inan kıraç vakfı pera müzesi'nde türk sanatseverlerle buluşuyor. sergide chagall'ın yaşamını ve ilk eşi bella'yla aşklarını konu alan özyaşamöyküsel desenleri, la fontaine masalları ve gogol'un ölü canlar'ı gibi edebi yapıt resimlemeleri yer alıyor. 24 ocak 2010 tarihine kadar ziyaret edilebilecek olan sergiyle paralel olarak 5 aralık 2009, cumartesi günü sözel bir etkinlik yapılacak. gezip görmeye değer bir sergi olacağa benziyor.


0 com

yıllar sonra, yine eskisi gibi

ne zamandır nick cave haberi yazmıyorduk, bu iyi geldi! aslında haber 11 gün kadar eski, keyfimin kahyası ancak yaz diye buyurdu ve ben de yazıyorum. nick cave hazretleri, yeni romanının tanıtım turuna kaldığı yerden devam ediyor. geçtiğimiz günlerde (11 ekim pazar akşamı) londra'da sahne üzerindeydi kendisi. hem kitabından pasajlar okudu oraya gelenlere hem de minik bir konser sundu. farklı olan ise o akşam pj harvey'in orada hazır bulunuyor oluşuydu. söylenilene göre o akşam bir kız, nick cave'e "eğer pj harvey burdaysa onunla beraber şarkı söylemek ister miydin" diye sormuş, nick baba "neden olmasın" diye yanıtlamış. pj harvey ile olan ilişkisine ithafen yazdığı "west country girl" ile açtığı konserde harvey sahneye çıkmış ve ikili beraber "henry lee"'yi icra etmiş.

altta ise yazım aşamasında olan yeni grinderman albümünden henüz tamamlanmamış "my daddy is an astronaut" parçasını dinlemeniz mümkün. dileyelim ki o albüm de yılın ilk aylarında çıksın!


ktunnel'ciler için: http://www.youtube.com/watch?v=DjuGO3pgivw
1 com

creeper yeniden canlanıyor!

ilk olarak 2001'de karşımıza çıkan, ürkütücü kamyonetiyle otobanda iki kardeşi takibe aldıktan sonra kokuları aracılığıyla onların peşinden ayrılmayan, 23 yıl arayla canlanıp belli bir süre için ortalıkta peydah olan creeper'ı 2003 yılında çevirilen devam filminde ise bir otobüs dolusu gence musallat olmuşken rastlamıştık. gençleri teker teker pençeleri arasına kıstırıp göğe doğru çeken creeper'ı civarda ikamet eden çiftçiler haklamayı başlamıştı. hatta onu ele geçiren adam çiftliğinde zincirlemiş, gelen turistlere göstererek yolunu buluyordu. creeper'ın oradan nasıl kurtulmayı başardığını bilemiyoruz ancak bildiğimiz şu var "jeepers creepers"'ın üçüncü filminin çekilmesi planlanıyor. "jeepers creepers 3: cathedral" adı altında gösterime girmesi düşünülen filmin ön prodüksiyonu ilerleyen günlerde yapılacak. gösterime ne zaman gireceği ise şu an için belirsiz.
0 com

82. akademi ödülleri töreninde shankman başrolde

7 mart 2010 tarihinde düzenlenecek olan 82. oscar ödülleri'nin sunuculuğunu müzikal film hairspray'in yönetmeni adam shankman üstleniyor. abd'nin abc kanalından canlı olarak yayınlanacak törenin geçen yılki yayınını tam 36.3 milyon kişi izleyerek rekor kırmıştı. mahsun kırmızıgül'ün "güneşi gördüm" filmi ile "en iyi yabancı film" dalında aday adayı olduğu 82. akademi ödülleri'nde "en iyi film" dalında bu sene tam 10 film yarışacak. merakla bekliyoruz!
0 com

rafael'in eskizine rekor fiyat

rönesans döneminin en ünlü italyan ressamlarından raffaello santi'nin 1508 yılında vatikan'daki parnassus freski için çizdiği eskiz çalışması, 8 aralık 2009 tarihinde londra/christe's'te müzayedeye çıkıyor. sanatçının en son 1983 yılında british museum'da sergilenen "head of a muse" (ilham perisi'nin başı) eserinin, yaklaşık 16 milyon pound'a alıcı bulması bekleniyor.
0 com

powder blue (2009)

iki dere düşünelim, farklı yerlerde doğan ve farklı kaynaklardan beslenen. zaman geliyor yağmur yağıyor, kar çözülüyor güzel zamanlar geçiriyor, kimi zaman ise sıcaklıkta kuruyor, akmaya çalışmak için çabalıyor, gücü yettiğince. bir noktada bu iki dere birleşip beraber akar oluyor. birbirlerinden destek alarak sularını taşıyorlar. ben ilişki/aşk meselelerini bu dere mevzusuna benzetiyorum. farklı yerlerde farklı hayatlar yaşayan kadınlar bir erkeğin hayatına giriyor (veya tam tersi olarak düşünün) kimisi uyuşmayıp ayrı ayrı akmaya devam ediyor, kimisi belli bir dönem beraber çağladıktan sonra iz bırakıp ayrı yöne sapıyor, kimisi ise tam uyumu yakalıyor ve sonsuza dek beraber akıyorlar. sonsuza dek beraber yaşayabilecek birini bulabilmek ise oldukça zor. özellikle maddi meselelerin insanları boğduğu bunun sonucunda ise maddi rahatlık yakalamak uğruna sevgi/aşk gibi meselelerin ilişkilerde arka plana atıldığı günümüzde daha da zor.

hayatını kiliseye adamış bir şekilde yaşayan rahip charlie'nin karşısına hayat diana'yı çıkarıyor. ve charlie, diana'ya tutkuyla bağlanıyor. evlilik teklifinin de kabul edilmesiyle bu birliktelik resmi bir hal alıyor. evlilik günü, diana arabayı kullanan charlie'yi el kamerasıyla çekiyor, kayıtta charlie'nin mutluluğu gözlerinden okunur halde, hayatının kadınıyla evlendiğini söylüyor. derken bir anlık dikkatsizlik sonucu kaza yaşanıyor. charlie, kendisinin de payı olduğu kazada eşini kaybediyor. hayatı boyunca aradığı kadına sahip olduğu ilk günde, en mutlu gününde onu kaybediyor. büyük bir yıkım oluyor bu kayıp charlie için. o güne dek biriktirdiği tüm parası olan 50 bin dolar'ı bir çantaya koyup arabasıyla yola koyuluyor. çaresizliğin kol gezdiği sokaklarda kendi celladını arıyor. karşılaştığı kişilere silahını verip, kendisini öldürmesini karşılığında ise çantadaki parayı almasını istiyor. bu isteği, ne eski sevgilisinden kalbi kırık bir şekilde ayrılan travesti ne de babasından devraldığı levazımat şirketini borç harç içinde yürütmeye çalışan ve paraya acil ihtiyacı olan qwerty doolittle yerine getiriyor. ve hayat yorgunu adamımız sokakları arşınlamaya devam ediyor.

jessica biel'in canlandırdığı, ölümcül hastalığın pençesinde olan oğlunu kurtarmak için çabalayan, uzun yıllar sonra karşısına çıkan babasını başından atmaya çalışan rose johnny'nin, anlatımında kopukluklarla dolu, hikayesi her ne kadar ön planda olsa da "powder blue"'da en çok ilgimi çeken charlie'nin hikayesiydi. hatta film sadece, forest whitaker'ın başarıyla canlandırdığı, charlie karakteri üzerine kurulsa daha iyi olabilirdi. anlaşılabileceği gibi "powder blue", farklı hayatları dram süzgecinden geçirilmiş bir şekilde gözler önüne seriyor. ancak bu hayatları inarritu filmlerinde aşina olduğumuz gibi kesiştirmiyor, sadece bir ortak paydaya topluyor; umudunu asla yitirme.

vietnamlı yönetmen timothy linh bui'nin yönettiği filmde müzik tercihleri de oldukça dikkat çekici. imogen heap, gotan project, cat power gibi isimlerin parçalarına filmde rastlamak mümkün. rose johnny'nin striptiz klübündeki camekanlı odada babasıyla yaptığı telefon görüşmesi sahnesiyle wim wenders'ın "paris texas"'ına gönderme yapmayı ihmal etmeyen linh bui'nin "powder blue"'su ortanın üzeri bir puanla kayıtlara geçmiş durumda.
0 com

hakan onur med-cezir resimleri ile mac art gallery'de

mac art gallery sezonu çağdaş türk sanatının genç sanatçılarından hakan onur’un kişisel sergisi ile açıyor..

hakan onur’un “med-cezir” sergisi, sanatçının kendi yaşamına doğru çıktığı bir keşif gezisi niteliğinde… yaşanmış anların çabukça tüketilmesi; tüketilirken de sürekli olarak (ve nedense) “gelecek” olanın tasarlanması, bizim “şimdiki zaman”ı ertelememize neden olur. sanki yaşamın her anı, geleceği hazırlamakla görevlendirilmiş gibidir. böylece yaşam, her yaşanmakta olanı ve her deneyimi görmezden gelir ve onu belirsizleştirir.

oysa “şimdiki zaman”ı görmezden gelmek, onun geçmişteki varlığını ortadan kaldırmaz. dahası, deneyimleri de yok etmez. onlar giderek birikir, bir denizin yükselmesi halinde yaşamımızın kıyılarını sular altında bırakır; kaçınılmaz bir durumdur bu…

ama o su baskını bir sürenin ardından yerini, suların çekilmesine bırakır. tam o çekilme sırasında görülür ki, denizin anılardan sürüklediği tortular, yaşamın kıyısında serili durmaktadır. işte üst üste yığılmış o tortuların üzerinde bir gezintiye çıkmak, şu andan geriye doğru başlatılan bir keşif yolculuğudur. artık o tortu tabakası, ayaklarımızın altında asla ilk yaşandığı haliyle uzanmamaktadır. geçmişte yaşanmış ve deneyimlenmiş olan şeyler, birbirlerinin içine sızmış, yeni bir biçime ve içeriğe dönüşmüştür. bu içerik, bizim “med-cezir” sürecimizin bir resmidir.
hakan onur “med-cezir” sergisinde, kendi yaşamının kıyısına birikmiş o tortu tabakasının üzerinde yürüyor, ayaklarının altında uzanan “”her an”a yeniden ve daha dikkatli bakıyor. anılar şimdi ilk yaşandıkları halden çok farklıdır. onlar bugünden geriye doğru seyredilen, fakat yol aldıkça yeni durumlara dönüşen, bir kez daha keşfedilen anlamlardır: sanatçının yaşadığı her şeyin yeniden sunuluşudur… sergideki resimlerin içine gizlenmiş bir yaşamdır.

emre zeytinoğlu


sanatçının 20 adet eserinin yer alacağı sergi 23 ekim 2009 saat 18:00-20:00 arasında yapılacak açılış kokteyli ile açılacak ve 30 kasım 2009'a kadar devam edecek. sergi pazar hariç hergün 10:00-19:00 arasında izlenebilir.

mac art gallery
mim kemal öke cad. lal apt. no.23/3-4 nişantaşı istanbul
tel: 212 343 85 40-41
fax: 212 343 85 42
www.macartgallery.com



2 com

çizgi roman dünya klasikleri'nin 4. kitabı piyasada

fyodor mihayloviç dostoyevski'nin ilk olarak 1866 yılında "rus habercisi" isimli edebiyat dergisinde yayımlanan ve ardından büyük bir klasik haline gelen "suç ve ceza" romanı, ntv yayınları tarafından "çizgi roman dünya klasikleri" serisinin 4. kitabı olarak piyasaya sürüldü. çizgi roman dünya klasikleri daha önce, william shakespeare'in "macbeth", franz kafka'nın "dava", mary shelley'nin "frankenstein" isimli kitaplarını yayınlamıştı. serinin 5. kitabı ise fransız edebiyatı'nın gerçekçi ilk romancısı sayılan gustave flaubert'in "madam bovary" isimli eseri olacak. madam bovary, romantik eserlerin etkisinde kalan bir kadının felakete sürüklendiğini göstermeyi amaçlayan bir roman.
0 com

en iyi animasyonlar bu listede

internette pazar araştırması yapan "onepoll" isimli firmanın yaptığı bir anket, gelmiş geçmiş en iyi animasyon filmleri seçti. 3 eylül 2010 tarihinde gösterime girecek olan "toy story/oyuncak fabrikası"nın 3. filmi listede başı çekerken, onu takiben "shrek" 2. sırada yer aldı. işte listede yer alan 20 film:

01. toy story (2010)
02. shrek (2001)
03. the lion king (1994)
04. finding nemo (2003)
05. ice age (2002)
06. the jungle book (1967)
07. monsters, inc. (2001)
08. beauty and the beast (1991)
09. bambi (1942)
10. aladdin (1992)
11. snow white and the seven dwarfs (1937)
12. 101 dalmatians (1996)
13. who framed roger rabbit (1988)
14. watership down (1978)
15. wall-e (2008)
16. fantasia (1940)
17. the nightmare before christmas (1993)
18. the little mermaid (1989)
19. cinderella (2007)
20. alice in wonderland (1951)
0 com

pul koleksiyoncularının dikkatine

yukarıdaki kolajda gördüğünüz albüm kapakları, 7 ocak 2010'dan itibaren posta pulu olarak mektupları süsleyecek. royal mail tarafından satışa sürülecek olan pullarda birleşik krallık'ın bağrından çıkmış 10 grubun albüm kapağı yer alıyor. ilk olarak radiohead neden yok ki diye sormuyor değil insan ancak durup düşünülünce liste uzadıkça uzar. var olanlar ise altta.

01. blur - 'parklife'
02. david bowie - 'ziggy stardust'
03. the clash - 'london calling'
04. coldplay - 'a rush of blood to the head'
05. led zeppelin - 'led zeppelin iv'
06. new order - 'power, corruption & lies'
07. mike oldfield - 'tubular bells'
08. pink floyd - 'the division bell'
09. primal scream - 'screamadelica'
10. the rolling stones - 'let it bleed'