okuribito (2008)
bu senenin oscar ödüllerinde yabancı film dalında "entre les murs", "revanche" ve "vals im bashir" gibi filmlerin arasından sıyrılıp heykelciği kapan "okuribito" ingilizce adıyla "departures" buralardaki gösterim adıyla "gidişler", kundo koyam'nın ilk uzun metraj film senaryosu. bu senaryo da japon yönetmen yôjirô takita'nın ellerinde şekillenmiş.
daha anaokul yıllarında çello ile tanışan daigo, babasının evi terketmesiyle annesi tarafından yetiştirilmiştir. çellonun üzerine giderek bir çellist olan daigo şansını denemek için yaşadığı küçük kasabayı terketmiş ve başkent tokyo'ya gelmiştir. senfoni orkestralarında şansını dener ve nihayet bir orkestrada kendisine yer bulur. ancak verilen konserlere gelen izleyici sayısı müzisyenlerden daha az olunca orkestra sahibi, orkestrayı dağıtır. nihayet eline geçen şans da bu şekilde avucundan uçunca daigo'nun hevesi kırılır. bir çellist olarak kendinde yeterli beceriye sahip olmadığını düşünerek bir zaman önce aldığı son derece pahalı çelloyu elden çıkarır. yeni bir iş bulmak, evinin düzenini devam ettirmek zorundadır.
eşi mika'ya doğup büyüdüğü kasabaya geri dönmeyi teklif eder. ve hiç beklemediği bir şekilde bu fikir kabul görür. babasının bıraktığı annesinin ölene dek devam ettirdiği kaffeye geri dönerler. daigo iş aramaya koyulur hemen. bir sabah gazetede gördüğü seyahat acentasının ilanına başvurmak üzere yola koyulur. işyerinin kapısından içeri girdiğinde ise hiç beklemediği bir işle karşı karşıya kalır. gazetedeki ilanda baskı hatası yapılmıştır ve söz konusu iş, ölüleri defnetmeden önce süsleyip püsleyip, güzelleştirip, diğer tarafa hoş bir şekilde uğurlamaktır. patronun biraz da emrivaki tavrıyla işi kabul etmek durumunda kalır. eşine çalıştığı işin ayrıntılarını vermeyen daigo bir yandan da yeni işine alışmaya çalışır.
daigo'nun başladığı bu sıradışı ve maaşı dolgun işte çaylaklık döneminde yaşadıkları esprili bir dille anlatılmış. böylelikle ölüm gibi ağır bir mevzu izleyeni boğmadan anlatılmış. yönetmen, daigo'nun işinde tecrübe kazanmasını aktarırken, ölümün bir son olmadığından, bir kapı (geçiş) olduğundan dem vurup işin felsefik yanına da dokunmuş. araya ırmakta doğdukları yere ölüm pahasına da olsa olsa ulaşmaya çalışan somon metaforunu da ekleyip hikayesini zenginleştirmiş. gaido'nun çeşitli ölü evlerinde edindiği tecrübeler ve izlenimler uzun uzun anlatılıp arkasından hiç de şaşırtmayan bir finale bağlansa da film kendisini izlettiriyor. finalde ise kendi sinemamızda olsa insanın gözüne gözüne sokulabilecek bir ağlaklık yerine tam dozunda bir dram hakim. oscar almasına rağmen diğer adaylar olan "entre les murs", "revanche"'ı daha çok tuttum ben.
daha anaokul yıllarında çello ile tanışan daigo, babasının evi terketmesiyle annesi tarafından yetiştirilmiştir. çellonun üzerine giderek bir çellist olan daigo şansını denemek için yaşadığı küçük kasabayı terketmiş ve başkent tokyo'ya gelmiştir. senfoni orkestralarında şansını dener ve nihayet bir orkestrada kendisine yer bulur. ancak verilen konserlere gelen izleyici sayısı müzisyenlerden daha az olunca orkestra sahibi, orkestrayı dağıtır. nihayet eline geçen şans da bu şekilde avucundan uçunca daigo'nun hevesi kırılır. bir çellist olarak kendinde yeterli beceriye sahip olmadığını düşünerek bir zaman önce aldığı son derece pahalı çelloyu elden çıkarır. yeni bir iş bulmak, evinin düzenini devam ettirmek zorundadır.
eşi mika'ya doğup büyüdüğü kasabaya geri dönmeyi teklif eder. ve hiç beklemediği bir şekilde bu fikir kabul görür. babasının bıraktığı annesinin ölene dek devam ettirdiği kaffeye geri dönerler. daigo iş aramaya koyulur hemen. bir sabah gazetede gördüğü seyahat acentasının ilanına başvurmak üzere yola koyulur. işyerinin kapısından içeri girdiğinde ise hiç beklemediği bir işle karşı karşıya kalır. gazetedeki ilanda baskı hatası yapılmıştır ve söz konusu iş, ölüleri defnetmeden önce süsleyip püsleyip, güzelleştirip, diğer tarafa hoş bir şekilde uğurlamaktır. patronun biraz da emrivaki tavrıyla işi kabul etmek durumunda kalır. eşine çalıştığı işin ayrıntılarını vermeyen daigo bir yandan da yeni işine alışmaya çalışır.
daigo'nun başladığı bu sıradışı ve maaşı dolgun işte çaylaklık döneminde yaşadıkları esprili bir dille anlatılmış. böylelikle ölüm gibi ağır bir mevzu izleyeni boğmadan anlatılmış. yönetmen, daigo'nun işinde tecrübe kazanmasını aktarırken, ölümün bir son olmadığından, bir kapı (geçiş) olduğundan dem vurup işin felsefik yanına da dokunmuş. araya ırmakta doğdukları yere ölüm pahasına da olsa olsa ulaşmaya çalışan somon metaforunu da ekleyip hikayesini zenginleştirmiş. gaido'nun çeşitli ölü evlerinde edindiği tecrübeler ve izlenimler uzun uzun anlatılıp arkasından hiç de şaşırtmayan bir finale bağlansa da film kendisini izlettiriyor. finalde ise kendi sinemamızda olsa insanın gözüne gözüne sokulabilecek bir ağlaklık yerine tam dozunda bir dram hakim. oscar almasına rağmen diğer adaylar olan "entre les murs", "revanche"'ı daha çok tuttum ben.
0 yorum:
Yorum Gönder