jeux d'enfants (2003)
yann samuel'in, jacky cukier ile senaryosunu yazdığı, ayrıca yönetmenliğini yaptığı filmin başrollerinde guillaume canet, marion cotillard, emmanuelle grönvold ve gérard watkins yer alıyor. ayrıca sophie ve julien'in 8 yaşındaki hallerini başarılı bir şekilde canlandıran thibault verhaeghe ve joséphine lebas-joly'yi de unutmamak lazım.
sophie, polonya kökenli olduğu için okuldaki ırkçı ailelerin piç veletleri tarafından sözlü tacize uğrayan bir kızdır. julien ise annesinin yenik düştüğü kanser hastalığı yüzünden onu kaybetme korkusu içinde yaşayan, o da yetmezmiş gibi asabi babasının kötü davranışlarına maruz kalan bir çocuktur. büyük sorunlar arasında birbirine sıkı sıkı sarılmış bu iki çocuk, hayatlarının geri kalanının tamamında büyük bir "aşk oyunu"na gireceklerinden habersiz yaşamaya devam ediyorlardır.
annesinin öldüğü gün, julien'in babası ondan her ne kadar nefret etse de sophie, julien'ların evine kalmaya gelir. ve julian şöyle der: "bazı şeyler gerçekten alışkanlık yapıyor, sophie'yle o günden sonra 10 sene boyunca beraber uyuduk." ve o 10 seneden sonra yavaş yavaş birşeyler kopmaya başlar...
julien'in çocukluğunda sophie'ye armağan ettiği annesinin atlı karınca desenli teneke kutusunu aldıktan sonra "cap ou pas cap?" (var mısın yok musun?) sorusunu soruşuyla başlayan oyun, bir anda hayatlarının tamamı oluveriyor. sophie'nin julien'den duymak istediği "je t'aime" sözcüğü, ikisinin de bunu oyun sanması yüzünden hiçbir zaman söylenmiyor. oyun bazen "10 sene görüşmeyeceğiz, var mısın yok musun?" gibi bir raddeye geliyor, ama oyunun hayatlarının tamamı olduğundan olsa gerek ikisi de bunu neden yaptığını bilmeden varım diyorlar.
yanlış adamla evlenmiş güzel bir kız, hayatında yaptığı çoğu şeyden pişmanlık duyan bir adam. birlikte olma fırsatları çok fazlayken bir oyun uğruna aşklarından vazgeçen iki kişinin hikayesi jeux d'enfants. eğer amelie'ye benzettikleri için izlerseniz hiç gerek yok bence, izlemeyin. amelie ile uzaktan yakından alakası olmayan bir film, ikisi de kusursuz insanlar olan fransızların elinden çıkmış sadece. fransız sinemasının en güzel örneklerinden, izlenmeli.
sophie, polonya kökenli olduğu için okuldaki ırkçı ailelerin piç veletleri tarafından sözlü tacize uğrayan bir kızdır. julien ise annesinin yenik düştüğü kanser hastalığı yüzünden onu kaybetme korkusu içinde yaşayan, o da yetmezmiş gibi asabi babasının kötü davranışlarına maruz kalan bir çocuktur. büyük sorunlar arasında birbirine sıkı sıkı sarılmış bu iki çocuk, hayatlarının geri kalanının tamamında büyük bir "aşk oyunu"na gireceklerinden habersiz yaşamaya devam ediyorlardır.
annesinin öldüğü gün, julien'in babası ondan her ne kadar nefret etse de sophie, julien'ların evine kalmaya gelir. ve julian şöyle der: "bazı şeyler gerçekten alışkanlık yapıyor, sophie'yle o günden sonra 10 sene boyunca beraber uyuduk." ve o 10 seneden sonra yavaş yavaş birşeyler kopmaya başlar...
julien'in çocukluğunda sophie'ye armağan ettiği annesinin atlı karınca desenli teneke kutusunu aldıktan sonra "cap ou pas cap?" (var mısın yok musun?) sorusunu soruşuyla başlayan oyun, bir anda hayatlarının tamamı oluveriyor. sophie'nin julien'den duymak istediği "je t'aime" sözcüğü, ikisinin de bunu oyun sanması yüzünden hiçbir zaman söylenmiyor. oyun bazen "10 sene görüşmeyeceğiz, var mısın yok musun?" gibi bir raddeye geliyor, ama oyunun hayatlarının tamamı olduğundan olsa gerek ikisi de bunu neden yaptığını bilmeden varım diyorlar.
yanlış adamla evlenmiş güzel bir kız, hayatında yaptığı çoğu şeyden pişmanlık duyan bir adam. birlikte olma fırsatları çok fazlayken bir oyun uğruna aşklarından vazgeçen iki kişinin hikayesi jeux d'enfants. eğer amelie'ye benzettikleri için izlerseniz hiç gerek yok bence, izlemeyin. amelie ile uzaktan yakından alakası olmayan bir film, ikisi de kusursuz insanlar olan fransızların elinden çıkmış sadece. fransız sinemasının en güzel örneklerinden, izlenmeli.
0 yorum:
Yorum Gönder