the curious case of benjamin button (2008)

se7en, fight club, zodiac, panic room gibi filmlerin ünlü ve başarılı yönetmeni david fincher'ın yönetmenliğinde çekilen filmin başrol oyuncuları arasında brad pitt, cate blanchett, julia ormond, taraji p. henson, jason flemyng gibi isimler var. francis s. k. fitzgerald’ın hiykayesinden yola çıkarak, eric roth'un kaleminden senaryolaştırılan film, 22 şubat pazar günü yapılacak olan 81. oscar ödüllerine tam 13 dalda aday olmasıyla dikkatleri üzerine toplamayı şimdiden başarmış gözüküyor. imdb top 250 sıralamasında da çok kısa sürede 8.3'lük bir rating alarak 111. sıraya oturan film, eleştirilere kulak asmıyor gibi.

2 saat 46 dk. olan süresiyle oldukça eleştiri alan film, aslında bu eleştirilerin hiçbirini haketmiyor. se7en, fight club gibi david fincher-brad pitt ortaklıklarında zaman konusu eleştirilmemişti, ki bence filmin süresi eleştirilecek bir kavram değil. stephen king'in "rose red konağı"nı sıkılmadan izleyen bir insan olarak, benjamin button'ın süresi beni hiç rahatsız etmedi. aksine, olayların en ince ayrıntısına kadar ele alınmış olması filmi daha da çekici hale getirdi.


1. dünya savaşında oğlunu kaybeden kör bir saatçi, geriye doğru giden bir saat yapar. tren istasyonuna taktığı bu saati yapmaktaki amacı belki gidenler geri döner diyedir. tabiki de gidenler geri dönmez ama savaşın bittiği gün bir mucizenin gerçekleşmesine sebep olur. normal bir bebek olarak doğması gereken benjamin button, 80 yaşında yaşlı ve buruşuk bir tenle doğmuştur. doğum sırasında annesini kaybeden benjamin, babasının onu bir bakımevinin önünde terk etmesiyle yeni hayatına ilk adımı atar.


bakımevinde ona annelik edecek birini bulan ve daisy adındaki küçük bir kıza aşık olan benjamin, yaşlı göründüğü için daisy'den sürekli uzak durur. fakat zaman ilerleyip benjamin küçüldükçe?! daisy ile yaşlarını yakalarlar. yine de uzun sürmeyecek bir mutluluktur bu...

alışkın olduğumuz film süresinden fazla olduğu için arada baktırır ne kadar kaldı diye. ama yine de sürükleyicidir, büyüleyicidir, biraz aşkın gölgesinde kalmış. aşk bu kadar ön planda kalmasaydı da olurdu. görsellik başta olmak üzere her açıdan muhteşem bir film. sıkılıp yarıda kesenlere sesleniyorum; çok şey kaçırıyorsunuz.

"olaylar karşısında son derece kızabilirsin. küfredebilir, kadere lanet okuyabilirsin ama yolun sonuna geldiğinde herşeyi bırakmak zorundasın."

0 yorum: