jcvd (2008)

cezayir asıllı fransız yönetmen mabrouk el mechri'nin 6. deneyimi olan filmin senaryosu frédéric bénudis'in kaleminden çıkmış ve mechri katkıda bulunmuş. adından da anlaşılabileceği gibi jan claude van damme'ın başrolde yer aldığı filmde ayrıca françois damiens, zinedine soualem, karim belkhadra, jean-françois wolff gibi isimler yer alıyor.

van damme'ın kendisini oynadığı filmde van damme bir yandan kızının velayet davasıyla uğraşmaktadır diğer yandan da son dönemde çektiği geçim sıkıntısını atlatmak için yeni bir film projesiyle ilgilenmektedir. "bir şeyler ters gitmeye başladığı zaman her şey ters gider" olayı başına gelir. önce kızının velayet davasını kaybeder ardından da filmde kendisinin yerine steven seagal'in oynayacağını öğrenir. tüm bu aksiliklerin ardından kendi ülkesi olan belçika'ya dönüş yaptığı gün hesabından para çekmek üzere postaneye gider. ancak postanenin kapısından içeri girdiği an onun hayatının daha da karmaşıklaşmasına neden olur. postane soyguna uğramıştır ve van damme'da postanedeki diğer insanlarla beraber rehine durumuna düşmüştür. olayları daha da karmaşık hale getirmemek için soygunculara yardım etmek istemesi başını daha da büyük bir belaya sokar.

filmin açılış sahnesinde van damme'ı bir setinde görürüz. kendisi, filmlerinden alışık olduğumuz gibi yine bir sürü düşmanla tek başına başa çıkmaktadır. gerçek hayatta ise durumlar oldukça farklıdır. postaneyi soyan ve hayli sıradan olan tiplere karşı van damme pek bir şey yapamamaktadır. yönetmen ve senarist en çok bu olayın üzerinde durmuş; filmlerin yarattığı hava ile hayatın gerçeklerinin oluşturduğu tezatlara. üstelik mevzuyu finali şekillendiren sahne olan postane çıkışında iki farklı yorumla ortaya koyarak pekiştirmiş. van damme'ın soygun esnasında kendisiyle olan iç çatışmasını izleyene aktardığı, kendisinin de aslında sıradan bir tip olduğunu, sokaklarda kendisinden daha nitelikli insanların bulunduğu halde kendisinin "van damme" olduğu için değer gördüğünü anlattığı birkaç dakikalık monolog ise tam kaymaklı ekmek kadayıfı kıvamında olmuş. film içerisinde amerika'nın siyasi tarihi boyunca düşmanlarına (önceleri komünizm ve ruslar, şimdilerdeyse araplar dolayısıyla müslümanlar), john woo'ya, steven seagal ve ayrıca van damme'ın başrolünde oynadığı tip vurdulu kırdılı filmlere olan zekice göndermeler izleyişi eğlenceli kılan diğer faktörler arasında.

son dönemlerde bolca karşımıza çıkan ve benim de pek sevdiğim zaman dilimlerine bölünmüş kurgu bu filmde de yer alıyor. ve senaryoyu daha da ilgi çekici hale getiriyor. sanal ortamlarda nedense pek bahsedilmemiş ve geri planda kalmış bu filmi izlemenizi öneririm.

not: "in bruges"'da bruges için sürekli bok çukuru deniliyordu, bu filmde de brüksel için aynı kelam ediliyor. gitmediğim için bilmiyorum, belçika komple bok çukuru mudur arkadaş?



0 yorum: