dracula (1931)
başrollerinde bela lugosi, helen chandler, dwight frye, david manners ve edward van sloan'ın olduğu filmin yönetmeni, freaks (1932) ve the devil-doll (1936) filmlerinin de yönetmeni tod browning'dir. bram stoker'ın 1897 yılında çıkan aynı isimli romanından uyarlanan filmin imdb'den aldığı 7.7'lik puan, çekim yılı ve o zamanki imkanların göz önünde bulundurulduğu vakit, oldukça başarılı gözüküyor. f.w. murnau'nun 1922 tarihli "nosferatu" filminden sonra en çok akla gelen dracula, kendinden sonra yapılan dracula filmlerine taş çıkartıyor.
bir emlak anlaşması için walpurgis gecesinde kont dracula'nın gizemli şatosuna gönderilen john harker, orada yaşayan halkın şato hakkında söyledikleri korkutucu hikayelere inanmamış ve geceyarısı şatoya gitmiştir. örümcek ağları, kurt ulumaları ve yarasaya dönüşen arabacı eşliğinde şatoya varan harker, count dracula'nın nefes kesen "i am dracula" selamlaması ile şatoya adımını atmıştır bile. bilmediği şey ise dracula'nın bir vampir olduğu ve yaşamını sürdürebilmek için gerekli olan kanın kendisinde mevcut olduğudur. dracula, hipnotize etme gücü ile harker'ı uyutup kanını içerek, hizmetkarlarından biri haline getirir ve londra'ya yapacağı gemi yolculuğu esnasıda kendisini korumasını emreder. londra'ya varan dracula, dr. abraham van helsing ile dr. jack seward ile tanışır ve onun kızı mina seward ile ilgilenmeye başlar. kızının sergilediği ilginç davranışlar sonucu kuşkulanan jak sweard, dr. abraham van helsing'den yardım ister. aynada görüntüsünün çıkmamasından sonra count dracula'nın vampir olduğunu anlayan ev halkı, dracula'yı öldürmek ve ondan korunmak için ne yapmaları gerektiğini düşünedururlar ve macera başlar...
siyah-beyaz ve sinekli görüntüsü, cızırtılı sesleri ve bela lugosi'nin korkutucu bakışları sayesinde oldukça ilgi çeken filmin ardından 1944'te "fankenstein'ın evi", 1945'te "dracula'nın evi" ve 1948'de "iki açıkgöz frankenstein'a karşı" gibi devam filmleri de çekilmiştir.
bir emlak anlaşması için walpurgis gecesinde kont dracula'nın gizemli şatosuna gönderilen john harker, orada yaşayan halkın şato hakkında söyledikleri korkutucu hikayelere inanmamış ve geceyarısı şatoya gitmiştir. örümcek ağları, kurt ulumaları ve yarasaya dönüşen arabacı eşliğinde şatoya varan harker, count dracula'nın nefes kesen "i am dracula" selamlaması ile şatoya adımını atmıştır bile. bilmediği şey ise dracula'nın bir vampir olduğu ve yaşamını sürdürebilmek için gerekli olan kanın kendisinde mevcut olduğudur. dracula, hipnotize etme gücü ile harker'ı uyutup kanını içerek, hizmetkarlarından biri haline getirir ve londra'ya yapacağı gemi yolculuğu esnasıda kendisini korumasını emreder. londra'ya varan dracula, dr. abraham van helsing ile dr. jack seward ile tanışır ve onun kızı mina seward ile ilgilenmeye başlar. kızının sergilediği ilginç davranışlar sonucu kuşkulanan jak sweard, dr. abraham van helsing'den yardım ister. aynada görüntüsünün çıkmamasından sonra count dracula'nın vampir olduğunu anlayan ev halkı, dracula'yı öldürmek ve ondan korunmak için ne yapmaları gerektiğini düşünedururlar ve macera başlar...
siyah-beyaz ve sinekli görüntüsü, cızırtılı sesleri ve bela lugosi'nin korkutucu bakışları sayesinde oldukça ilgi çeken filmin ardından 1944'te "fankenstein'ın evi", 1945'te "dracula'nın evi" ve 1948'de "iki açıkgöz frankenstein'a karşı" gibi devam filmleri de çekilmiştir.
0 yorum:
Yorum Gönder