boy a (2007)
imdb'den 8.0 puanı kapmış olan 2007 çekim ingiliz filmi. yönetmenliğini john crowley yapmıştır. başrollerde ise andrew garfield, alfie owen, peter mullan, katie lyons gibi isimler vardır. aksiyonun a'sının bile olmadığı film, dram ve suç türlerini içeriyor. çelişkili olsa da, güzel toparlayabilmişler filmi. oldukça sürükleyici olmuş.
film, konusu bakımından takdir edilmelidir. "geçmişin bıraktığı izler hiçbir zaman silinmez, hatta geleceği de mahveder." gibi bir düşünce hakimdir. küçük yaşta seçilmesi gereken arkadaşın hayatı nasıl etkilediği gerçekçi ve anlaşılabilir bir dille anlatılmış... o arkadaş, öyle bir arkadaştır ki; öl dese ölürsün hani. filmde de "öldür dese öldürürsün." gibi bir -şey- görüyoruz.
geçmişine sünger atıp -görünürde- silen, esas oğlan jack burridge, hayatını düzene sokmanın sevincini yaşarken, bir yandan güzel bir iş, bir yandan ideal bir sevgili bulmuşken, aniden gerçek kimliğinin ortaya çıkmasının yıkımını yaşıyor. aslında hep farkında olduklarını anladığı dank ediyor kafasına. bir de filmde şöyle bir olay var. çocukluğundan beri hapisanede olan jack, o ideal kız arkadaşıyla çok kötü cinsel sorunlar yaşıyor. e malum, hapisane ortamı. hatta seviştikleri sırada, ağlamaya falan başlıyor. içler acısı olduğu besbelli ama anlamak lazım. sevgilisinin kollarında ağladığı sahnenin mükemmelliğini tarif edemeyerek devam ediyorum.
son yarım saatte heyecan fazlasıyla artmaya başlıyor. kimliğin ortaya çıkmasıyla beraber jack, herşeyden kaçıp bir trene atlıyor ve son durağa kadar yol alıyor. bir köprüde görüyoruz onu en son. gerçekten en son, atlasam mı atlamasam mı diye kafayı yerken ağlıyor. haykırıyor. he sonu mu? sonu yok. izleyiciye bırakılmış. ama bariz atlıyor işte.
film, konusu bakımından takdir edilmelidir. "geçmişin bıraktığı izler hiçbir zaman silinmez, hatta geleceği de mahveder." gibi bir düşünce hakimdir. küçük yaşta seçilmesi gereken arkadaşın hayatı nasıl etkilediği gerçekçi ve anlaşılabilir bir dille anlatılmış... o arkadaş, öyle bir arkadaştır ki; öl dese ölürsün hani. filmde de "öldür dese öldürürsün." gibi bir -şey- görüyoruz.
geçmişine sünger atıp -görünürde- silen, esas oğlan jack burridge, hayatını düzene sokmanın sevincini yaşarken, bir yandan güzel bir iş, bir yandan ideal bir sevgili bulmuşken, aniden gerçek kimliğinin ortaya çıkmasının yıkımını yaşıyor. aslında hep farkında olduklarını anladığı dank ediyor kafasına. bir de filmde şöyle bir olay var. çocukluğundan beri hapisanede olan jack, o ideal kız arkadaşıyla çok kötü cinsel sorunlar yaşıyor. e malum, hapisane ortamı. hatta seviştikleri sırada, ağlamaya falan başlıyor. içler acısı olduğu besbelli ama anlamak lazım. sevgilisinin kollarında ağladığı sahnenin mükemmelliğini tarif edemeyerek devam ediyorum.
son yarım saatte heyecan fazlasıyla artmaya başlıyor. kimliğin ortaya çıkmasıyla beraber jack, herşeyden kaçıp bir trene atlıyor ve son durağa kadar yol alıyor. bir köprüde görüyoruz onu en son. gerçekten en son, atlasam mı atlamasam mı diye kafayı yerken ağlıyor. haykırıyor. he sonu mu? sonu yok. izleyiciye bırakılmış. ama bariz atlıyor işte.
0 yorum:
Yorum Gönder