american psycho

bret easton ellis’in üçüncü romanı. ve son 100 yılın en önemli 100 kitabından biri sayılan bir eser.

eser, wall street’te güzel bir işte iyi para kazanan, özgüveni olmayan, kişilik sorunları yaşayan, statü kaygısı olan bir yuppie, patrick bateman karakterinin üzerinden tüketim toplumunu eleştiriyor. söz konusu karaktere, amerikan rüyasının saçmalıkları, marka fetişizmi yüklenmiş ve bateman, her türlü zevke ve konformizme doymuş bir karakter olarak yaratılmıştır. artık güzel kadınlarla beraber olmak, en iyi uyuşturucuları tatmak, en şık markalardan giyinmek onu kesmemektedir. tek bir çıkış noktası bulmuş kendisine, insanları tüketmek. bunu da eve attığı christie ve elizabeth ile beraber takılırken, iki hatunun yiyişmelerini izlerken aklından geçenleri okuyucuya aktarmasından anlayabiliriz; bateman’i o anın verdiği şehvet kesmiyor, hatunları deşmenin, kan akıtmanın hayalini kuruyor.


ellis, kitabı oldukça sert bir üslupta yazmış, şiddet ve porno unsurları had safhada. öyle diyebilirim ki şu ana kadar okuduğum kitaplar arasında, okurken şiddetten rahatsız olduğum iki kitaptan biridir, diğeriyse marquis de sade’ın “sodom un 120 günü” romanı. ayrıca ellis’in kitaplarını yazarken yapmaktan hoşlandığı bir şey var, müzik olayını sokmayı iyi beceriyor satırları arasına, bu ya karakterlerin girdiği mekanda çalan bir şarkının adını vermek oluyor ya da sevdiği sanatçılar hakkında bilgiler sunuyor kısa kısa. aynı olayı nick hornby de pek sever.



roman, mary harron yönetmenliğinde sinemaya aktarıldı 2000 yılında. romandan senaryolaştırma olayını da kendisi üstlenmiş ancak becerememiş. romanı okuduktan sonra ne kurgu tad veriyor ne de çekimler. başarısız bir uyarlama, kitap olduğu gibi aktarılamamış hatta kitap ne kadar sertse, film de bir o kadar yumuşak kalmış diyebilirim. sahnelerde ne yeteri kadar şiddet görebildim ne de porno unsurlar (yanlış anlaşılmasın, şiddet yanlısı biri değilim, filmlerde kullanılan şiddetten de rahatsız olurum ancak eserin uyarlanması konusunda hassasım). ve kitapta fazlasıyla hissettirilen tüketim toplumuna karşı olan eleştiri filme yansımamakla beraber, film sanki bir kapitalizm eleştirisi değil de bir psikopatın yaşadıklarını anlatan gerilim filmi gibi olmuş, ki bence yaratılmak istenen gerilim de çok fazla yakalanamamış ve dolayısıyla da seyirciye aktarılamamış. yani ortada fazlasıyla işlenecek güzel bir eser varken, resmen mundar edilmiş olay. bu film eğer daha iyi ele alınsaydı, “fight club” kadar efsane olabilirdi.

0 yorum: