closer (2004)
kadın-erkek ilişkilerini izleyiciye en güzel dille anlatmayı konu edinmiş ve aynı isimli bir tiyatro oyunundan beyazperdeye uyarlanmş olan 2004 vizyon tarihli sinema filmi. yönetmenliğini de mike nichols yapmıştır. "konusu basit kaçıyor." diyenlere aldanmayıp, izledim filmi. önceden izlediğim yarım yamalak sahneleri birleştirip tam anlamıyla izleyince anladım ki; filmin çoğu abartıdan oluşuyor. hatta neredeyse tamamı. aradaki kültür farkını gözetmeksizin söylüyorum, türkiye'de yaşanmış olsa bu olaylar, ya kadın kocasını öldürür, ya kocası kadını. ki büyük ihtimalle kocası kadını öldürür. yani, karısı onu aldattığını itiraf ettikten sonra, "nerede seviştiniz?", "orgazm oldun mu?" gibi birtakım sorular yönelten kocanın türkiye semalarında fazla bulunmayacağından şüphemiz olmasın diyerek devam ediyorum.
başrollerinde natalie portman (alice), jude law (dan), julia roberts (anna) ve clive owen (larry) var. filmin sadece bu dörtlünün arasında gidip gelmesi, kesinlikle sıkmıyor. aksine filmi daha da çekici hale getiriyor. natalie portman'ı o masum çocuk halinden sıyrılmış, tam anlamıyla bir "kadın" olarak görüyoruz. jude law, her zaman aksanı ile büyüleyen bir ingiliz beyefendisi imajını korumakta ısrarlı çıkmıştır karşımıza. kah ağlatmış, kah güldürmüştür. cliwe owen ile ilgili pek bir bilgim olmadığından dolayı, buradan direk julia roberts'a atlamak istiyorum. şüphesiz filmin en kusursuz oyuncusuydu julia ablamız. öyle olması gerektiği için değil, öyle olduğu için kusursuzdu. yolda görsem, fotoğrafçı hakkaten derim. o derece. "bu kadına her rol yakışıyor" diyenlerdenim, evet. ama belirtmek isterim ki; bu filmdeki hali bambaşkaydı.
soundtrack olarak seçilen parça damien rice'dan "the blower's daughter" olduğu için, başlangıç sahnesinde dahi oldukça yaralıyor haliyle.
neyse. film, gerek abartısı, gerek müstehcenliği, gerekse oyuncu kadrosuyla, son zamanların en güzel film-lerinden biri olmayı hakediyor. son olarak; dan, larry'nin ofisine gittiğinde aralarında geçen o diyalog harikaydı. ama diyalogun bir kısmı vardı ki; kopuş noktam oldu...
larry: i wanted to kill you.
dan: i thought you wanted to fuck me.
larry: don't get lippy.
başrollerinde natalie portman (alice), jude law (dan), julia roberts (anna) ve clive owen (larry) var. filmin sadece bu dörtlünün arasında gidip gelmesi, kesinlikle sıkmıyor. aksine filmi daha da çekici hale getiriyor. natalie portman'ı o masum çocuk halinden sıyrılmış, tam anlamıyla bir "kadın" olarak görüyoruz. jude law, her zaman aksanı ile büyüleyen bir ingiliz beyefendisi imajını korumakta ısrarlı çıkmıştır karşımıza. kah ağlatmış, kah güldürmüştür. cliwe owen ile ilgili pek bir bilgim olmadığından dolayı, buradan direk julia roberts'a atlamak istiyorum. şüphesiz filmin en kusursuz oyuncusuydu julia ablamız. öyle olması gerektiği için değil, öyle olduğu için kusursuzdu. yolda görsem, fotoğrafçı hakkaten derim. o derece. "bu kadına her rol yakışıyor" diyenlerdenim, evet. ama belirtmek isterim ki; bu filmdeki hali bambaşkaydı.
soundtrack olarak seçilen parça damien rice'dan "the blower's daughter" olduğu için, başlangıç sahnesinde dahi oldukça yaralıyor haliyle.
neyse. film, gerek abartısı, gerek müstehcenliği, gerekse oyuncu kadrosuyla, son zamanların en güzel film-lerinden biri olmayı hakediyor. son olarak; dan, larry'nin ofisine gittiğinde aralarında geçen o diyalog harikaydı. ama diyalogun bir kısmı vardı ki; kopuş noktam oldu...
larry: i wanted to kill you.
dan: i thought you wanted to fuck me.
larry: don't get lippy.
0 yorum:
Yorum Gönder