transsiberia (2008)

daha önce "el maquinista / the machinist" filmi ile dikkat çeken brad anderson'ın will conroy ile beraber senaryosunu yazdığı filmde başrolleri woody harrelson, emily mortimer ve ben kingsley paylaşıyor.

film adını, rusya'nın iki ucunu bağlamak amacıyla 1891 ile 1913 yılları arasında yapılan ve dünyanın en uzun demiryollarından biri olan trans siberia'dan almış. pasifik okyanusuna kıyısı olan vladivostok ile moskova arasında erişimi sağlayan hatta londra'ya kadar bu hattan devam edilebiliyor. pekin'den de trans mongolian route hattını kullanarak bu yola erişim mümkündür. yapımı oldukça zahmetli olmuştur bu yolun, mahkumlar ve askerler tarafından sadece insan gücü kullanılarak yapılmış ve çok kan dökülmüştür. bir başka ayrıntı da film içerisinde yer alıyor; çinliler rusların kendilerine saldırma ihtimalini düşünerek pekin ile ude arasındaki trans mongolian hattındaki rayları daha dar döşemişler.

"amerika hakkında bilgi edinmek istersen, kitap alırsın. rusya hakkında bilgi edinmek istersen, kürek alman lazım."

film amerikalı bir çiftin pekin'deki kardeş kiliseye ziyareti ve bu ziyaret sonrası dönüşlerini uçak yerine bu tren yolunu seçmeleriyle açılıyor. her ikisi de gençliğinde fazlasıyla hızlı yaşamış olan, daha sonra kiliseye bağlanarak münzevi bir hayatı tercih eden çiftimiz evliliklerinde bazı çıkmazlar yaşamaktadır. bu çıkmazların yansıması da özellikle cinsel hayatları üzerindedir. yolculukları esnasında pek çok kişiyle tanışırlar, ilki şu filmlerde ileride ne olacaklara dair tohumları ortaya atan esrarengiz kişilerden birisidir, ve onlara artık rusya sınırları içerisinde olduklarını ve insanlarla özellikle polislerle ilişkilerini buna göre kurmalarını öğütler ve ortadan kaybolur. daha sonra aynı vagonu paylaşacakları carlos ve abby çifti ile tanışırlar. farklı bir ülkede ortak dili konuşabildikleri bu çiftle samimiyetleri artar. özellikle de carlos'un jessie'ye olan ilgisi... carlos bu hat üzerinde uyuşturucu kuryeliği yapan ve çeşitli suçlardan sabıkası olan biridir ve uyuşturucu mafyasından kaçmaktadır. irkutsk'ta tren molası esnasında trenlere merakı olan roy'un ortadan kaybolması ve trene binememesi sonucu yalnız kalan jessie için olaylar başlar. yalanlar, şiddet, cinayet gibi birbirini kovalayan olaylarda jessie ile roy'un evliliklerindeki sorunlar iyice gün yüzüne çıkmaya başlar. bir yandan da uyuşturucu mafyasına karşı hayat mücadelesi vermeye çalışırlar.

finale kadar oldukça tempolu, gerilimli geçen film çözülmeye başladıktan sonra o temposunu kaybediyor. ve en baştan beri seyirciyi avucunda tutan gerilimi de tamamıyla yitiriyor. film genellikle yol üzerinde geçtiğinden, karla kaplı ormanların ve doğanın güzel görüntülerine tanıklık ediyoruz. ayrıca yerel halktan insanların olduğu sahnelerde de fotoğraf karesi gibi sahnelere rastlamak mümkün.

bahar döneminde sadece film festivallerinde gösterilen filmin türkiye'deki ilk gösterimi istanbul film festivali'nde yapıldı. sinemalarda ise vizyona "sibirya treni" adı altında girdi.


1 yorum:

dipp | 22 Şubat 2009 14:14

sıkı film, surukluyor.