the midnight meat train (2008)

dün patrick bateman'den bol bol bahsedip kulağını çınlatmıştım. bugün de bateman ile aynı amaç uğruna olmasa da insan kıyımı yapan mahogany'den bahsedeyim istedim. korku sinemasına ilgisi olan biri olmama rağmen bu sinemanın beslendiği kaynaklardan olan korku edebiyatına aynı derecede ilgi duyduğumu söyleyemem. clive barker'ın bu edebiyat türüne damgasını vurduğunu da bilmiyor değilim. kendisinin "books of blood" ("kan kitapları") kitabının içerisindeki bölümlerden biri olan ve filmle aynı adı taşıyan öyküyü jeff buhler senaryolaştırmış ve daha önce "azumi", "arami" gibi filmleri çekmiş olan ryûhei kitamura filmin yönetmenliğini üstlenmiş. "the midnight meat train" ile japon yönetmen ilk hollywood denemesini yapmış olmuş. filmde eli kanlı kasap mahogany'i canlandıran vinnie jones'un yanı sıra bradley cooper, brooke shields, leslie bibb rol alıyor.

geceleri şehrin sokaklarını arşınlayarak yaşanan olayların fotoğraflarını çeken leon, en yakın arkadaşı aracılığı ile şehirdeki sanat lobisinde yer alan, sergi işleriyle ilgilenen susan hoff ile tanışır. susan hoff, leon'un fotoğraflarını yetersiz bulsa da sıkı çalışırsa elmasının kızaracağını söyler leon'a. leon da susan'dan aldığı gazla daha tehlikeli kareler yakalamaya çalışır. gene bir fotoğraf çalışması yaptığı gece metro istasyonunda bir gasp olayına denk gelir ve anı fotoğraflar. ertesi günün gazetelerinde fotoğrafını çektiği kadının kayıp olduğunu öğrenmesiyle içindeki araştırmacılık ruhu açığa çıkar ve olayın peşine düşmeye karar verir. polise gidip kadınla ilgili bilgi vermeye çalışan leon, bir anda şüpheli duruma düşer. sevgilisi maya'nın ısrarlarına rağmen olayın perde arkasını araştırmaktan vazgeçmeyen leon, olayları eşeledikçe altında düşünmediği kadar tehlikeli bir ortamla karşılaşır.

türünün diğer filmlerine göre herhangi bir orijinallik içermeyen, hatta katili daha ilk dakikalarda ifşa eden filmin beni keyiflendiren noktası yapılan sadistçe gösterilerin amacının ne olduğu sorusuydu. aç parantez, bir yandan yazıyı yazarken diğer yandan da spoiler vermemeye kasarak filmin tadını kaçırmama gayretindeyim ııggghhh, kapa parantez. h.p. lovecraft, clive barker okurları için filmin finali tahmin edilen gibi olacaktır elbet ama ilk başta belirttiğim gibi bu türle aşina olmadığım için hiç beklemediğim bir sonla karşılaştım. bir yandan clve barker'ın fantezi dolu dünyasına saygı duyuyorum ancak dönem dönem kafamın içerisinde bu öyküde yaşananlara benzer olan olayları kurguladığımdan olsa gerek kendi beklentim sebepsiz bir vahşetti. yine de filmi izlerken oldukça zevk aldım.


1 yorum:

gameditor | 7 Mart 2009 22:43

Korku sineması kadar korku edebaytınada ilgi duyan birisi olmama rağmen (Lovecraft, Poe her zaman sevmişimdir) ben bu filmi zerre kadar sevemedim. Tamam vahşet vb. sahneler açısından bir korku filmine yakışıyor ama yine de bilmiyorum işte birşey eksikti.

Barker iyi bir yazar ve benim için özellikle Undying oyunuyla kült mertebesinde ama öyküden mi filmden mi bilmiyorum çok da sevemedim bu filmi ben.