23 haziran 2009 placebo istanbul konseri

waters yine kendisine özgü karakterler yaratarak yola çıkmış. travesti divine’ı ortalama bir amerikan ailesinden kopma anne modelinde görüyoruz. kocasına sadık, çocuklarını koruyucu olmaya çalışan bir anne. porno filmlerin gösterildiği bir sinemanın sahibi, karısına tutkusunu yitirip, sekreterine aşık olan bir koca, ayak fetişi sahibi olan hatta bunu bir sapkınlık haline getirip çevrede takip ettiği kadınların ayaklarına basarak saldıran bir oğul ve cinsel özgürlüğü sonuna kadar kullanan bir kız. aile bireylerinin baskısı altında kalan divine, saf tutumunu sürdürmeye devam etmeye çalışıyor. ve olaylar dönüp dolaşıyor, kızın bir hippieye, sapık oğlun ise ayak resimleri çizen bir ressama dönüşmesini izliyoruz. “happy end” ile mi son bulacak film derken son darbeyi annesi indiriyor divine’a.
önceki filmlerine göre daha yüksek bir bütçeye sahip film, waters tarzı entrikalarla dolu. ayrıca oyunculukların basitliği de görmeye değer.
filmin gerçek hayattan alınmış bir konusu var. istanbul üniversitesi’ni kazanan umut, antalya’dan istanbul’a yerleşir ve kendisine ev arkadaşları arar. ilan aracılığı ile tanıştığı süleyman ve ismail ile eve çıkar. evde eşyaların ters dönmesi, camın birdenbire kırılması gibi bazı garip olaylar olunca ismail’in aracılığıyla bir hocaya gidilir ve ondan fikir alınır. o ana kadar zeynep ile beraber olan, sosyal bir yaşama sahip olan umut hacı-hoca tayfasına yakınlaştıkça bir değişim içine girer ve kendisini son zamanlarda alışık olduğumuz din ile örtülü bambaşka bir çevrede bulur. ve hayatını bu çevreye göre yaşamaya başlar.
filmin tamamını ve özellikle de finalini ele aldığımızda filmin direk mesaj vermek üzerine çekildiği anlaşılıyor. oldukça iyi bir kadro olmasına rağmen sanatsal yönü zayıf olan, sahnelerin hızlı ve kısa geçişleri nedeniyle derine inemeyen bir film olmuş girdap. umut, oldukça farklı bir çevreye girip, hem kendi içerisinde hem de çevresine karşı bir değişim yaşıyor ancak diyaloglar derine girmekten kaçınıldığı ve üstün körü geçildiği için o değişim hissi pek yansıtılmıyor izleyene. ve filmin dönüm noktası olan bu olay belirgin olmak yerine üzeri silik kalıyor. sadece umut’un yeni ve eski hayatına ait görüntüleri arka arkaya koyup bir zıtlık yaratılıyor. açıkçası söz konusu değişimin zıt yönlü hali “takva”‘da ne kadar iyi aktarılmışsa seyirciye, burada da o kadar kötü.
bir parantez de şu disko sahneleri için açarsam, malesef çektiğimiz disko sahneleri 80′lerdeki filmlerden bir adım öteye gidemedi hala. söz konusu sahnelerdeki ışık kullanımı, yakalanamayan doğallık hala aynı.
son olarak, filmden beni haberdar eden ve izle diyen arkadaşım, “zaman kaybı olarak kabul edeceksen ve bana küfretmeyeceksen izle” demişti, güzel bir yaklaşım. ben de izlemek isteyene aynı sözü diyorum ve postu bitiriyorum.
artperest © 2009