somers town (2008)
yine bir shane meadows filmiyle daha beraberiz. ve yine thomas turgoose ile birlikte. ingiliz sinemasının son dönemde parıldayan iki değeri olan ikili bu sefer, meadows'un derdini 75 dakikada anlattığı siyah beyaz film olan "somers town"'da beraber. senaryosunu, daha önce meadows'la beraber "dead man's shoes", "once upon a time in the midlands", "a room for romeo brass" ve "24 7: twenty four seven" projelerinde çalışan, paul fraser yazmış. oyuncular arasında ise piotr jagiello, thomas turgoose, ireneusz czop, perry benson yer alıyor.
turgoose'un canlandırdığı karakter olan tomo, nottingham'dan kopup trenle londra'ya gelir. kimsesi olmadığını söyleyen tomo, kendi başına sokaklarda takılmaktadır. londra'daki ilk gecesinde kendisinden bir kaç yaş büyük çocukların oluşturduğu bir grubun saldırısına uğrar ve eşyalarıyla beraber parasını kaptırır. ertesi sabah trende londra'ya beraber yolculuk ettiği kadınla beraber gittiği cafede kendisi gibi şehre yabancı olan marek ile karşılaşır. polonya'dan babasıyla beraber şehre yeni gelen marek, etrafta tek başına fotoğraf çekip kendisine meşgale yaratmaktadır. çektiği fotoğraflar arasında yer alan fransız çıtırı maria'nın kareleri tomo'nun dikkatini çeker. ve bu olayla ikisi tanışırlar. ilk defa geldikleri ve çevreye yabancı oldukları bu şehirde yaşayan 15 yaşlarındaki iki çocuk arasında gerilimle başlayan tanışma bir anda yakın arkadaşlığa dönüşür. bu arkadaşlığı oluşturan bir başka ortak noktaysa ikisinin de maria'ya olan tutkusudur. ne var ki bir gün maria, paris'e dönmek durumunda kalır. artık maria onlar için tatlı bir rüyadır.
"dead man's shoes", "this is england" filmleriyle kendisine aşırı bir sempati beslediğim shane meadows, "somers town"'da tüm yapıtlarına serptiği dramayı bu filme de bir tutam katıp ortaya seyri hoş bir kara mizah ürünü çıkarıyor. ve bahsettiğim filmlerine göre oldukça sade bir konu seçip, minimal sularda yüzerek bizi ergenliğe yeni adım atmış iki veledin iç dünyasına götürüyor.
bir paragraf da thomas turgoose'a açalım. bu kendisinin 3. filmi. "this is england"'da ırkçı çetenin sevimli maskotu, "eden lake"'te de çocuk çetesinin vicdanlı çocuğu olan turgoose bu filmde tıpkı rüzgarda dönüp duran bir kağıt parçası gibi kendisini akışına bırakmış, yalan söylemekten çekinmeyen ancak sevimliliğiyle sempati duyulan karakteri canlandırıyor. oyunculuğunu ise günden güne pekiştiriyor. şimdiden kendisine ilgi gösteren bir kitleyi başardı, yakında ingilizlerin değişmezi de olur.
turgoose'un canlandırdığı karakter olan tomo, nottingham'dan kopup trenle londra'ya gelir. kimsesi olmadığını söyleyen tomo, kendi başına sokaklarda takılmaktadır. londra'daki ilk gecesinde kendisinden bir kaç yaş büyük çocukların oluşturduğu bir grubun saldırısına uğrar ve eşyalarıyla beraber parasını kaptırır. ertesi sabah trende londra'ya beraber yolculuk ettiği kadınla beraber gittiği cafede kendisi gibi şehre yabancı olan marek ile karşılaşır. polonya'dan babasıyla beraber şehre yeni gelen marek, etrafta tek başına fotoğraf çekip kendisine meşgale yaratmaktadır. çektiği fotoğraflar arasında yer alan fransız çıtırı maria'nın kareleri tomo'nun dikkatini çeker. ve bu olayla ikisi tanışırlar. ilk defa geldikleri ve çevreye yabancı oldukları bu şehirde yaşayan 15 yaşlarındaki iki çocuk arasında gerilimle başlayan tanışma bir anda yakın arkadaşlığa dönüşür. bu arkadaşlığı oluşturan bir başka ortak noktaysa ikisinin de maria'ya olan tutkusudur. ne var ki bir gün maria, paris'e dönmek durumunda kalır. artık maria onlar için tatlı bir rüyadır.
"dead man's shoes", "this is england" filmleriyle kendisine aşırı bir sempati beslediğim shane meadows, "somers town"'da tüm yapıtlarına serptiği dramayı bu filme de bir tutam katıp ortaya seyri hoş bir kara mizah ürünü çıkarıyor. ve bahsettiğim filmlerine göre oldukça sade bir konu seçip, minimal sularda yüzerek bizi ergenliğe yeni adım atmış iki veledin iç dünyasına götürüyor.
bir paragraf da thomas turgoose'a açalım. bu kendisinin 3. filmi. "this is england"'da ırkçı çetenin sevimli maskotu, "eden lake"'te de çocuk çetesinin vicdanlı çocuğu olan turgoose bu filmde tıpkı rüzgarda dönüp duran bir kağıt parçası gibi kendisini akışına bırakmış, yalan söylemekten çekinmeyen ancak sevimliliğiyle sempati duyulan karakteri canlandırıyor. oyunculuğunu ise günden güne pekiştiriyor. şimdiden kendisine ilgi gösteren bir kitleyi başardı, yakında ingilizlerin değişmezi de olur.
0 yorum:
Yorum Gönder